Tarihin tekerleğinin çok hızlı döndüğü bir dönem yaşıyoruz. 30-40 yıl içinde dünyanın çehresi değişti. Sovyetler dağıldı,Yugoslavya parçalandı,yeni yeni devletler kuruldu.İki kutuplu dünyadan tek kutuplu bir dünyaya geçtik.
Şimdi de Ortadoğu coğrafyası şekillendiriliyor.
Irak,ABD müdahalesi ile paramparça edildi.Libya ortadan ikiye bölündü. Suriye’yi tasfiye süreci devam ediyor.
Bundan sonra sıra başkalarına da gelecektir. Nitekim, Katar’la ilgili ABD öncülüğünde 6 Arap ülkesinin aldığı ambargo kararı bunun habercisi…
Batı,birliğini ulus devletleri tahkim ederek korurken, İslam coğrafyasına –ulus devletlerden-vaz geçmeyi telkin ediyor. Kabileleşmenin,etnik bölünmenin önünü açıyor. Irak,Suriye ve Libya gibi devletlerin durumu Batı’nın müdahalesi kadar kendi uluslarını inşa edememeleriyle de alakalıdır. Libya’da bir Libya milleti,Irak’da bir Irak ulusu olsa bugün farklı bir Ortadoğu ve İslam dünyası kompozisyonu ile karşı karşıya olabilirdik.
Bu coğrafya’da meydana gelen her değişim –ilişkilerimizin miktarı ölçüsünde- bizi de etkileyecektir. Suriye krizi Suriye ile sınırlı kalmadı. Irak’ın parçalanması aynı fay hatlarına sahip bütün ülkeleri etkiledi. Katar’ın da en azından ekonomik etkileri olacağı muhakkaktır.
Bazı kalemler, Katar’a yönelik kuşatmayı iktidara ve sn Cumhurbaşkanına yönelik bir operasyon olarak niteliyor. Bu, mevcut yönetimi ülke ve milletin önüne çıkarmaktır. Operasyonların hedefi devletlerdir. Bu tip dayatmaları iç siyasetle ilişkilendirmek aslında karşı tepkileri azaltmaya hizmet eder. Madem hedef iktidar, ben de karşıyım diyenlerin emperyalizme karşı tepkilerini gevşetir. Onun için iktidarı yağlayacağım diye –toplumu operasyonları kabullenecek noktaya getiren-bir üsluptan kaçınmak gerekir. Söz konusu olan şu veya bu parti,şu veya bu siyasetçi değil doğrudan doğruya milli varlığımızdır. Irak’da Saddam, sadece işgali toplum nezdinde kolaylaştırmak için kullanılan bir figürdü. Libya’da Kaddafi,Suriye’de Esat aynı fonksiyonu icra ettiler. Siyaset tarzları dış müdahalelere karşı halklarının dirençlerini kırmak için kullanıldı. Diktatörlüklerden kurtulma düşüncesi toplumun direnme iradesini yok etti.
Olayların gelişimi Batı’nın müdahalesinin Irak,Libya ve Suriye ile sınırlı kalmayacağını göstermektedir. Ortadoğu’yu sarsan gelişmeler bizim kapımızı da çalacaktır.Bütünleşememiş,çok parçalı toplumların dış müdahalelere mukavemetinin çok zayıf olduğu görülmüştür. Bu gibi durumlarda hoşnutsuz kesimlerin rahatlıkla maniple edildiği bir gerçektir. Türkiye’de sadece Türkler yaşamıyor,Türk olmaktan kurtulduk diye başlayan ve kabileleşmeye çanak tutan bir söylemle bu tip müdahaleler bertaraf edilemez. Bu daha emperyalizm girmeden fiziki müdahaleden önce fikri müdahale ile toplumun uyuşturulmasıdır. Batı parçalı toplumlarda her zaman müttefikler bulmuştur. Bütünleşmiş,millet olmuş toplumlarda ise karşısında milleti bulmuştur. Katar karşısında diğer Arap ülkelerinin takındığı tavır hem ulus olamamanın hem de Ümmet söylemlerinin ne kadar içinin boş olduğunu göstermiştir. Kimse ümmet’e,din kardeşliğine bakmıyor,çıkarlar söz konusu olunca ABD dost,Katar düşman olabiliyor.
Türkiye şu an türbülansta.Buradan çıkıp çıkamayacağımızı ülkeyi yönetenlerin Ortadoğu’da oynanan oyunlardan ne kadar ders aldıkları belirleyecek.Ümit ve temenni ediyorum ki bu hercümerçten zararsız çıkalım.