Geçenlerde Bursa’da on yıl sonra nikâh tâzeleyip düğün yapan bir çiftin haberini gördüm. Gelinlik damatlık giymişler. İki kızları da yanlarında nedîmeydi.
Sezercik filmlerinin birinde, şöyle bir sahne vardı: Evlilik dışı doğan bir çocuk, yıllar sonra anne babası evlenince, “Dünyada anne babasının düğününü gören tek şanslı çocuğum.“ diye seviniyordu. Tekti, üç etti.
On yıl sonra tekrar gelinlik giyen anne, ekrana bakarak “Ben mutluyum, eşim mutlu, kızlarım mutlu. Herkes mutlu.” dedi. Âilece mutluluk hastalığına yakalandıklarının farkında değil.
Kadından ziyâde, tesettürlü eşini ekranda oynarken görmekten rahatsız olmayan, bayramlık oğlanlar gibi gülen konu mankeni kocaya taaccüb ettim.
....
Bebeğine tektaş yüzük takan bir fenomen hanım, eşinin Sağlık Bakanlığı’nda müşâvir olduğu ortaya çıkınca şöyle bir savunma yaptı: “Kocamdan çok kazanıyorum.”
merak edilen, hangisinim daha çok kazandığı değil, değirmenin suyuydu.
Şöyle demeliydi fenomen hanım: “Ben de çalışıyorum. Bu hayâtı, eşimin maaşıyla değil, kendi kazancımla yaşıyorum.”
Ama ne dedi? “Kocamdan çok kazanıyorum.”
Bu cümle, her yerde mutluluk pozu veren çiftin, fotoğrafın gerisinde yaşadığı huzursuzluğu ortaya koyuyor. Eşler arasında, üstü kapalı bir yarış var.
Pek sayın müşâvirimiz ise on yıl sonra tekrar düğün yapan adam gibi konu mankeni. Bebek de konu mankeni. Evli, mutlu, çocuklu hanımın konu mankenleri.
Mutluluk, huzurun önüne geçeli beri doymuyoruz, doyamıyoruz.
Daha evvel yazmıştım. Hârika demek olan fenomen, aynı zamanda “deli saçması” demek.
Mutlu oldukça, hazzın sınırlarını zorladıkça fenomenleşenler, saçmaladıklarının farkında değiller.
Bebeğe tektaş yüzük takmak, milletin önünde eşinin kazancını kendi kazancıyla mukâyese etmek, “deli saçması” değil de nedir?
Fenomen hanım, evli mutlu çocuklu ama huzursuz!