Zaman zaman tartışılan Köy Enstitüleri gerçeği, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı MANSUR YAVAŞ'ın atıl durumda bulunan HASANOĞLAN KÖY ENSTİTÜSÜ'nü yeniden canlandırmak için restorasyon çalışmalarına başlamasıyla yeniden gündeme geldi.
Kendisini kutluyor, Köy Enstitülerinin kuruluş gününe yetişmesini yürekten diliyorum.
Türkiye'ye özgü bir proje olan Köy Enstitüleri tamamen Ulu Önder ATATÜRK’ün öngördüğü bir eğitim modeliydi.
Bu okullar ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere, 17 Nisan 1940 tarih, 3803 sayılı yasa ile açıldı.
İsmet İnönü'nün himayelerinde, İsmail Hakkı Tonguç'un çabaları ve Hasan Ali Yücel'in bizzat yönettiği devrim niteliğinde bir projeydi.
Kitaba dayalı, ezberci eğitim yerine iş içinde yani yaparak yaşayarak öğrenme ilkesi ile hareket ediyorlardı.
Her Köy Enstitüsünün kendine ait tarlaları, atölyeleri, bağları, arı kovanları ve besi hayvanları vardı.
Derslerin %50’lik bölümü örgün eğitim konularını içeriyor, geri kalanında ise her alanda tamamen modern, bilimsel teknikler uygulamalı olarak öğretiliyordu.
Çağdaş bir nesil yetişiyordu.
Klasik müzik enstrümanları yanında, geleneksel enstrümanlar da öğretiliyordu.
(Saz, keman, piyano, ud vb)
Aşık Veysel kendisi bizzat öğretmenlik yaparak öğrencilere saz çalmayı öğretiyordu.
Enstitüler köyleri, yalnızca üretimle değil, edebiyatla, müzikle, sanatla, Cumhuriyet devrimleriyle buluşturma adımıydı aynı zamanda.
Öğrenciler bizzat yönetime katılıyor, demokrasinin en güzel örneğini sergiliyorlardı.
Hareketin temel ideolojisi yüzyıllarca ihmale uğramış köy insanına, kendi yazgısını değiştirecek, kaderine razı olmayacak, biat etmeyecek bilinç ve beceriyi kazandırmaktı.
İlkokul mezunu olan bu çocuklar, bu okullarda yetiştikten sonra köylerine geri dönüyor, her biri orada aydınlanma meşalesini yakıyor, yaptıkları çalışmalar köylüye örnek teşkil ediyordu.
Aynı zamanda doğu-batı arasındaki eğitim eşitsizliğini de ortadan kaldıran bir sistemdi.
Kurulduğundan kapatılıncaya kadar geçen süreçte, 1308 kadın, 15.943 erkek olmak üzere toplam 17.251 köy öğretmeni yetişti.
2. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Rusya ve Stalin tehdidine karşı ABD’den yardım talep edildi.
ABD ise yardımın karşılığı olarak, "Beş yıllık kalkınma planı" ve "Köy Enstitüleri" gibi uygulamaların kaldırılmasını talep etti.
Bu şart Meclis’e sunuldu.
İsmet İnönü Demokrat Parti'nin ilk teklifini reddetti, ikincisini toprak reformuna karşı çıkan toprak ağalarının da yoğun baskısıyla onaylamak zorunda kaldı ve o canım okullar 27 Ocak 1954’te Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer zamanında kapatılıp önce öğretmen okullarına daha sonrada öğretmen liselerine dönüştürüldü.
Köy Enstitüleri, ülkeye yön veren pek çok aydın kişinin yetişmesini sağladığı gibi, birçok yabancı bilim adamının da dikkatini çekmiş, akademik çalışmalarına konu olmuştur.
UNESCO bu modeli gelişmekte olan tüm ülkelere tavsiye etmiştir.
Nerdeyse bütün ailesi Köy Enstitüsü mezunu olan, cumhuriyet sevdalısı öğretmen babanın, öğretmen kızı olarak, eğitimin gerçek aydınlık yüzü olan "Köy Enstitüleri”ni yazmamak olmazdı.
Evet! Onların hepsi köy çocuğuydu.
Ama hepsi Köy Enstitülü olmanın onurunu taşıyarak, yaparak, yaşayarak, iş ve eğitimi birleştirerek, gittikleri köylerde sadece öğretmen değil, ziraatçi, sağlıkçı, demirci, marangoz, arıcı, sağlık memuru, ebe vb olarak da gittiler.
Umutsuza umut, mesleksize meslek oldular.
Doğayı korumayı öğrettiler.
Her hangi bir köy okulunun bahçesinde dev ağaçlar görürseniz, bilin ki orda Köy Enstitülü bir öğretmenin emeği, yüreğini koymuşluğu vardır.
Ne zaman memleketime gitsem, babamın Balıkesir/Akbaş İlkokulu'nun bahçesine öğrencileriyle diktiği ağaçları görmeden gelmem.
Onlar Cumhuriyet'in aydınlık yüzleriydi.
Onlar bize cumhuriyet, demokrasi, vatan, bayrak kavramını, emeğin, alın terinin kutsallığını, onuru, şerefi, bu ülke için, bayrağımız için ölmenin kutsallığını öğrettiler.
Sağ olanların ellerinden öpüyor, babam gibi ebediyete göç edenlere mekanınız cennet olsun diyorum.
Yaktığınız ışıklar hiç sönmesin...