İster Ehl-i sünnet denilen grubun 6 hadis kitabı, ister Şia’nın 4 hadis kitabını isterse de birçok mezhebi ve tarikatı incelediğimizde karşımıza birçok farklı peygamber portresi çıkar. Aslında “Her mezhebin, her tarikatın, her cemaatin kendine has bir peygamber anlayışı var.” dersem herhalde mübalağa etmemiş olurum.
Neredeyse bütün mezhepler ve tarikatlar kendi anlayışlarına ve müktesebatlarına göre bir peygamber portresi çizmişlerdir. Bu hususta uydurulan ve hadis diye pazarlanan sözlerin tesirinin büyük olduğu üstü örtülemez bir gerçektir. Ne yazık ki adı geçen mezheplerin, tarikatların uydurma hadislere dayanarak Resulullah’a isnat ettikleri bazı sıfatların Kur’an’da anlatılan Resulullah ile asla bağdaşmadığına şahit oluyoruz. Bir de buna tasavvufun değişik kollarındaki peygamber tasavvurlarını eklediğinizde işin içinden çıkmak adeta mümkün görünmemektedir.
İster Sünni, ister Şia, isterse de tasavvufi anlayışların ortaya koydukları bu uydurma iddiaların bazılarını şöyle özetlemek mümkündür:
“Peygamber nurdan yaratılmıştır.”,
“Peygamber olmasaydı Allah alemleri yaratmazdı.”,
“Peygamber gaybi bilir.”,
“Peygamberin şefaati ümmetin büyük günahkârları üzerine olacaktır. Peygamber Allah’ın cehenneme attığı kişileri kurtararak cennete götürecek.”,
“Peygamber din adına Kur’an’ın yanına onun birkaç katını eklemiştir.”,
“Peygamberimiz çocuklara beddua ederek ellerinin kurumasını ve ayaklarının kötürüm kalmasını sağlamıştır.”
“Peygamber Allah adına hüküm koyar.”
“Peygamber büyüye maruz kaldı, Felak ve Nas sureleri onun için indi.”,
“Allah’ın bütün hazineleri Peygamberin yanındadır.”,
“Hz. Muhammet bütün resullerden üstündür.”,
“Peygamberimiz ölülerle konuşur.”,
“Peygamberimiz hiç günah işlemez.”,
“Peygamberimiz Kur’an’ı yetersiz bularak onu tamamlamıştır.”,
“Peygamberimiz Mir’aç’ta 50 vakit namazı Allah ile pazarlık yaparak 5 vakte indirdi.”
“Peygamberimiz kadınları aşağılamıştır.”
“Peygamberimizin kanı, sidiği ve sümüğü temizdir. Şeriftir, dostları bunları içmiştir.”
“Peygamberimiz terliği kendisini rüyada gördürür.”
“Peygamberimiz ölmemiştir. Kabirde hanımlarıyla cinsi münasebetine devam etmektedir.”
“Peygamber şehevi olarak 4 bin erkek kuvvetindedir.
“Peygamberimiz binlerce mucize göstermiştir.”
Bunlara daha farklı binlerce uydurmaları da eklemek mümkündür.
Hâlbuki Kur’an bunların hiçbirine cevaz vermediği gibi bu uydurmaları da ayetlerle açık biçimde reddetmiş ve hakiki bir Resul portresi çizmiştir.
Dinimizin tek kaynağı olan Kur’an’da, “Resulullah nasıl anlatılmış, vasıfları nasıl çizilmiş, getirdiği Kur’an’ı nasıl anlamış, vb.” konulardaki ayetlere baktığımızda karşımıza gelenekçi bir peygamber anlayışının anlattığı Resulullah’tan bambaşka biri karşımıza çıkmaktadır.
Kur’an’ı merkeze almayan gelenekçi anlayış Resulullah’ın her şeyi (gaybi) bildiğini iddia ederken Kur’an onları bizzat Resulullah’ın dilinden şöyle ikaz etmektedir:
“Ben size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum. Gaybi de bilmem. Size Şüphesiz ki ben bir meleğim de demiyorum. Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa sadece ona uyuyor ve sizi de onunla uyarıyorum.” (Enam, 50)
“Allah’ın dilemesi hariç, kendime herhangi bir yarar da zarar da verecek güce sahip değilim. Gaybi bilseydim elbette daha çok hayır yapardım ve bana hiçbir kötülük de dokunmazdı. Ama ben sadece inananlar için gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim.” (Araf, 188)
“İşte böylece sana da emrimizden bir Kur’an’ı vahyettik. Sen Kitabı ve imanı bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola ulaştırdığımız bir ışık kıldık. Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin.” (Şura, 52)
Resuller insanlara doğru yolu göstermek için insanlar arasından Allah (cc) tarafından seçilen bir elçidirler. Bu anlamda elçiler Allah’tan aldıklarına ne ekleme ne de çıkarma yapmadan iletirler. Kur’an bu gerçeği bizzat Resul’ün dilinden açık biçimde şöyle beyan eder:
“Ey insanlar! Ben Allah’ın, sizin hepinize gönderdiği elçisiyim. Öyle ise Allah’a; kendisi de Allah’a ve mesajlarına inanan Elçisine inanın ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.” (Araf, 158)
“Bu Kur’an, bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz Allah ile birlikte başka ilahlar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz?” (Enam, 19)
“Resulullah, Kur’an’ı yetersiz görerek onun iki katı dine eklemeler yaptı” diye kendisine iftira atanlara da yine ayetin diliyle şöyle cevap verir:
“Ben Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa sadece ona uyuyorum. Bu Kur’an, Rabbinizden gelen öngörülerdir; İnanan bir toplum için rehber ve rahmettir.” (Araf, 203)
Kur’an’daki Resul, insanlardan bir insandır. İnsanlar nasıl yaratılmışsa O’da öyle yaratılmıştır. Resulullah özel olarak nurdan yaratılmamıştır. Resulullah’ın nurdan yaratıldığı iddia etmek açık biçimde birçok Kur’an ayetini inkâr anlamına gelir. Ama ne yazık ki Resulullah’tan asırlar sonra uydurulan bir metni hadis sayarak, Kur’an’da anlatılan peygamberi ütopik / hayali bir varlık haline getirmişlerdir.
Ana kaynak hadis kitaplarının hiç birinde yer almayan “Levlâke levlâke Lema halaktül-eflâk” (Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım.) şeklinde rivayet edilen sözün uydurma olduğunu hadis otoriteleri ortaya koymuşlardır. Ancak hem akıllarını hem de İslam’ın genel ilkelerini rafa kaldıranlar ısrarla bunun uydurma olduğunu kabul etlerine rağmen manasının doğru olduğu iddiasını savunma komikliğine düşmüşlerdir. Bu iddiayı yapanlar Allah’ın kâinatı, “şefkat ve merhametinin bir sonucu olarak yarattığını” (En’am, 12) bir türlü düşünememiş, ısrarla bütün âlemlerin “tek bir insan” için yaratıldığını haber veren bu uydurma sözü hadis diye sahiplenmiş ve ne yazık ki İslam’ı yanlış tanıtmışlardır.
Kur’an, Resulullah’ın nasıl bir görevi olduğunu birçok ayette açık biçimde ortaya koyarken hayali bir peygamber ortaya koymak en azından Kur’an’ın aşağıdaki ayetlerini görmezden gelmektir.
“Ben daha önce benzeri olmayan türedi bir Resul değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilemem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” (Ahkaf, 9)
“Ben yalnızca sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Artık O’na yönelin; O’ndan bağışlanma dileyin! Rabbine yaptığı ibadetlerinde hiç kimseyi O’na ortak koşmasın. Ortak koşanların vay hâline!” (Fussilet, 6)
“Ben, sizin için herhangi bir zarar verme veya fayda sağlama gücüne sahip değilim.” (Cin, 21)
“Allah’tan gelecek bir azaba karşı beni asla kimse koruyamaz. O’ndan başka bir sığınak da asla bulamam.” (Cin, 22)
“Eğer ben haktan saparsam, sadece kendi aleyhime sapmış olurum. Ama eğer doğru yolu bulursam, bu, Rabbimin bana vahyettiği Kur’an sayesindedir. Şüphesiz ki O duyandır, yakındır.” (Sebe, 50)
Resulullah, tıpkı Hz. Âdem ile başlayan Nübüvvet makamında görevlendirilen diğer elçiler gibi Allah’tan aldıklarını önce yaşamış, sonra da ümmetine tebliğ etmiştir. Bütün elçiler kendilerine din olarak verilen ilkeleri yaşarken de sadece vahye tabi olmuşlardır.
Son elçi olan Hz. Muhammed’in görevi de Kur’an’ın ayetlerde açık biçimde belirtiği gibi önceki elçilerle aynıdır. Resulullah dinini yaşarken tek kaynak olarak Kur’an’ı seçmiş ve dinini Allah’a has kılarak eksiksiz yaşayarak bizlere de örnek olmuştur.
Bu hususta şu ayetler başka yoruma gerek bırakmayacak kadar açıktır:
“Ben dinimi yalnızca Allah’a halis kılar ve yalnızca Allah’a ibadet ederim.” (Zümer, 3-14)
“Benim salatım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir,” (Enam, 162)
“Şüphesiz ki ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanmaktayım; siz ise onu yalanladınız. Acele gelmesini istediğiniz gün benim yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O gerçeği anlatır ve O doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Enam, 57)
Ayetler bu kadar açıkken ne yazık ki tarih boyunca yapılan uydurmalarla Kur’an’ın tarif ettiği dışında birçok “hayali peygamber tasviri” ortaya çıkmıştır. Bu hususla alakalı araştırma yapanlar bu uydurmalarla “Yüceltmeci peygamber anlayışı” ve “İndirgemeci peygamber anlayışı” şeklinde iki başlık altında kategorize edebileceğimiz peygamber anlayışlarının var olduğunu ortaya koymuşlardır.
Kur’an bize rehber olarak gelen bir kitaptır. İnsanın kullanma kılavuzudur. Müslümanlar din hakkındaki bütün cevaplarını Kur’an’dan ve Kur’an’ı pratikte yaşayarak bize gösteren Resulün örnekliğinden almışlardır. Resul ise ortaya koyduğu yaşantısı ile asla Kur’an’a zıt bir şey ortaya koymamıştır. Bir şey Kur’an’a zıt ise bu asla ve asla Resulün ağzından çıkmamıştır.
Rabbimiz Kur’an’ın neden indirildiğini A’raf suresinde Resulüne hitap tarzında açık biçimde şöyle bildirmektedir:
“Bu Kitap sana göğsünde bir sıkıntı oluşsun diye değil, onunla insanları uyarman ve mü’minlere onunla öğüt vermen için indirilmiştir. Rabbinizden size indirilen bu kitaba tabi olun. Ve ondan başka bir evliyaya tabi olmayın. Ne kadar da azınız bu öğüdümüzü tutuyorsunuz!” (Araf, 2,3)
Bu gerçekler ışığında samimi Müslümanlara düşen Kur’an’ı kendisine rehber edinmek ve orada belirtilen peygamberlere inanmaktır. İman esasları içindeki peygamberlere iman rüknünün gereği de budur. Kur’an’ın tasvip etmediği ve asla referans vermediği bir uyduruk peygamber portresini kabul etmek başta Kur’an’a ve Kur’an’ın tarif ettiği gerçek Resullere hakarettir.
Kur’an içinde asla şüphe olmayan bir rehber kitaptır. Resuller hususunda da gerçek rehberimiz Kur’an’dır. Bütün bu gerçeklere rağmen hala uyduruk peygamber portrelerine inananlara da sadece “Allah size aklınızı çalıştırma kabiliyeti versin ve Kur’an’ı size rehber yapsın.” Diye dua ediyoruz.
Rabbim bütün inananları Kur’an’ın rehberliğinden gerçek Resulullah’ı tanımayı ve onu örek alarak yaşamalarını nasip eylesin.
“Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah yüceler yücesidir.” (Furkan, 1-2)