Korona virüsünün ülkemizde görüldüğü Mart ayında Twitterdeki bir paylaşımında, “Korona günleri can sıkıcı, ölüm haberleri iç karartıcı... Bardağın dolu tarafı yok; fakat mademki hayat yavaşladı, krizi fırsata çevirmek niçin mümkün olmasın! Öncelikler sıralaması yaparak işe başlayabiliriz. Zamanımızın çoğunu boşu boşuna harcadığımızı fark ettiniz mi?” diye sormuştu. Zaten hep yaratılışla, insanla, kâinatla alakalı sorular sorar insanları düşünmeye sevk ederdi.
Okumanın insanı felakete sürüklediğini, asıl olanın sözel kültür olduğunu iddia eden bir doçente verdiği cevap çok hoşuma gitmişti:
“Doğru düşünmek, sağlıklı kararlar almak istiyorsak, öncelikle DİN alanındaki bilgimizin kaynaklarını ve üretim süreçlerini bilmeliyiz. Sözel bellek, bilgiyi her daim yeniden üretir. Kaynakları belirsiz, kehanet içeren bilgiler zor zamanlarda toplumun basiretini bağlar.”
Gerçek bir âlimdi. Kur’an’ın anlaşılmasında aklın önemine dikkat çeker, akletmeyenlerin, aklını gerektiği gibi kullanmayanların dini anlamalarının mümkün olamayacağını anlatırdı.
Bizim kültürümüzde, “Âlimler yeryüzünün kandilleri sayılmış ve Âlimin ölümü âlemin ölümü” gibi görülmüştür. Kullanma kılavuzumuz bu gerçeği, “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 10), “Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan korkar.” (Fatır, 28) ve “Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, fakat onlara ancak âlimler akıl erdirir.” (Ankebût, 43) gibi ayetlerde açık biçimde ortaya koymuştur.
“Âlim ol ki ölmeyesin, çünkü insanlar ölür, fakat âlimler (ilmi eserleri, içtihatları ve yetiştirdikleri eserleri ile) diridir, ölmezler.” Buyuran Hz. Ali (ra) gerçek âlimlerin değerini ortaya koymuştur.
Âlimler ilim yönüyle Resullerin varisleridir. Gerçek âlimler bu mirasa sahip çıktıklarını Kur’an ve Resul’e uyan yaşantıları ve eserleriyle ortaya koymuşlardır.
Son dönemler ülkemizin önemli âlimleri arasında kendini fark ettiren Hasan Onat da Kur’an ve Resul’e uygun bir hayat yaşamaya çalışan ve ortaya koyduğu eserler ve yetiştirdiği talebelerle gerçek bir alim olarak yaşadı ve Rabbimizin emrine uyarak gerçek aleme göç etti.
Ölüm haktır ve vakti gelen herkes ölümü tadacaktır. İnanmış insanlar olarak buna inanıyoruz. Zaten ölüm gerçek âlem ve en büyük nimet olan ahiretin geçiş kapısıdır.
Hasan Onat Hoca, ortaya koyduğu eserleri ile Kur’an’ın “Selim akıl” ile doğru anlaşılmasına büyük katkı sağlamıştır. Kur’ansız bir Müslümanlık ortaya koymaya çalışanlara, “Kur’an bir başlangıç noktasıdır. Müslüman olmak demek, Kur’an’ kurucu ilkelerini esas almak denektir. Kur’an’a rağmen İslam ve Müslümanlık olmaz.” Diyerek karşı durmuş, özellikle din alanında kafa karışıklığından kurtulmak için şu beş ilkeye uyulması gerektiğini söylemiştir:
“İslam’da akla aykırı hiçbir şey yoktur. / Bütün mü’minler iman bakımından eşittir. / Amel ve iman ayrıdır. / Kur’an’ın dışındaki bilgiler insan ürünüdür. / Hz. Muhammed örnektir.”
Hasan Onat Hoca Kur’an’ın doğru anlaşılması için aklın mutlaka çalıştırılması gerektiğini savunurken İmam-ı Azam’ın bu hususta en büyük önder olduğunu da belirterek bir hakkı teslim etmiştir. Kur’an vahiyle nurlanmış akıl ile anlaşılır. Kur'an'a, aklın ötelendiği geleneksel bakış içinde yüklediğimiz anlam, onun doğru anlaşılmasının önündeki en büyük engellerden birisidir. Kur'an, neredeyse birebir insan gerçeğine karşılık gelen bir kullanma kılavuzudur. Kur'an'ı her türlü şeytani diyalektiklerden ve ön yargılardan arınmış olarak okuyan birinin kendisini en doğru şekilde anlayacağı açıktır. Bu hususta “Kur’an anlaşılmaz” diyenler var olmuştur. Hasan Hoca Kur’an anlaşılmaz diyenlere Kur’an’dan aldığı ilkelerle şöyle cevap vermiştir:
“Kur'an'ın anlaşılamayacağını söylemek Kur'an'a aykırıdır; Kur'an anlaşılmak için gelmiştir (12/2). Kur'an'ın akılla buluşmasından itibaren her türlü yorumu, her türlü anlaşılma biçimi beşer ürünüdür. Resulullah (sav), bazı ayetlerin dışında Kur'an'ı bütünüyle tefsir etmemiştir. Kur'an'a göre, Kur'an okumanın bir tek ön koşulu vardır: "Kur'an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan, şeytani düşüncelerden Allah'a sığın."(16/98); yani zihnini ön yargılardan arındır; öğrenmeye açık ol.”
Hasan Onat Hoca, özellikle bazı beşeri düşüncelerin din gibi algılatılmasına, “Kur'an'ın dışındaki her türlü bilgi beşeri bilgidir; tenkit ve tahlile sonuna kadar açıktır. Te'vil varsa, yorum varsa, tekfir olmaz. Fıkhı din haline getirmek, İslam'ı, belirli bir zaman dilimindeki anlaşılma biçimiyle dondurmak demektir.” Diyerek karşı çıkmış, imanın insana sorgulama hakkı verdiğini belirterek akıl iman ilişkisini şu sözlerle ortaya koymuştur:
“Akıl, bir tür öğrenen algoritmadır; ne kadar etkin kullanabilirseniz, kendisini o kadar geliştirme imkânına sahiptir. Kullanılmayan akıl, günden güne temel işlevlerini yitirmeye başlar. İslam'a göre akıl-iman ilişkisini anlayabilmenin en güzel örneği Hz. İbrahim'in kendini ve Tanrı'yı arayış serüvenidir. Onun üst seviyedeki talebi şöyledir: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!"(Bakara, 260). Özgürleştirici iman, Hz. İbrahim (as) gibi sorgulamayı gerektirir. Akıl her insanda, hatta her canlıda var; önemli olan aklı etkin kullanabilmektir. Her insan beşeri planda yaratıcı yetilerle donatılmıştır; önemli olan kendi varlığının farkında olup, yaratıcılığını salih amele, bütün insanlık için yararlı işlere dönüştürebilmektir. Bu mümkündür. Akıl bilgi ile iş görür; en temel işlevi güvenilebilir bilgi üretmektir. Bildikleriniz doğru değilse, tercihleriniz de, aldığınız kararlar da, yapıp ettikleriniz de, muhtemelen yanlış olur. Bilginin güvenilirliği konusunda aklı devre dışı bırakanlar, aklın sesini duyamazlar.”
Hasan Hoca hayatı boyunca İmam-ı Azam’ın ortaya koyduğu ve İmam Maturidi’nin metodolojisini yaptığı “İslam’ın doğru anlaşılması için aklın vahyin ışığında çalıştırılması” gerektiği gerçeğini savunmuş ve ortaya koyduğu eserlerle buna hizmet etmiştir.
Hasan Hoca Kur’an’ın tarif ettiği tevhit inancını iyi kavrayanlardan biriydi. İyi bir Kur’an Müslümanı olarak yaşadı. Aklını kullanarak Kur’an’dan aldığı ilhamla dosdoğru yaşamaya çalıştı. İlmine layık bir insan oldu. Ben onun iyi bir Müslüman, iyi bir Kur’an talebesi olduğuna şahidim. Rabbim Hasan Onat gibi âlimleri başımızdan eksik etmesin.
Hasan Onat Hocanın vefatı dolayısıyla onun eserlerinden derlediğim bazı bilgileri paylaşmak istedim. Zaten siz de aşağıda paylaşacağım düşünceleri okuduğunuzda Hasan Hocanın nasıl ufku geniş bir âlim olduğunu göreceksiniz:
“Kur'an, ısrarla, iman eden ve salih amel işleyenlerin cennetlik olduğunu söylüyor. Bir kimsenin iman edip etmediğini Allah(cc)'tan başka kimse bilmez. Müslüman, öncelikle, cenneti nasıl hak edeceğini düşünür. Kimin cennetlik olup olmadığını belirlemek kimsenin işi değildir.”
“Kur'an'ın, ‘Dinlerini parça parça yapanlar gibi olmayın...’ uyarısına rağmen ‘Allah'a din öğretmeye kalkışanları’ görünce büyük alim Ebu Hanife'yi daha iyi anlayabiliyorum. Ebu Hanife, ‘Az amelle ilim, çok amelle birlikte olan cehaletten daha hayırlıdır.’ Buyurmuş.”
“Kur’an, insan aklına güvenmektedir; adaletle işleyen akıl Kur’an’ı anlar. Arapçanın dil olarak diğer dillerden herhangi bir farkı, üstünlüğü yoktur...”
“Din anlayışınız, her ne gerekçeyle olursa olsun, eğer sizi HAYAT, ÖZGÜRLÜK ve ADALET konusunda duyarsızlaştırıyorsa, ya sizde çok ciddi bir sorun vardır (kalp mühürlenmesi), ya da DİN anlayışınızda. Duyarsızlaşmanıza yol açıyorsa, DİN’i de sorgulamak gerekebilir.”
“İslam şeffaf bir dindir; gizlisi, saklısı yoktur. Akli yetileri yerinde olmayanın sorumluluğu da yoktur. İslam’ı bilmemenin mazereti olmaz!”
“Adalet dinin, ahlakın, bilimin ve hukukun kesiştiği noktada varlığını hissettiren aklın en temel kurucu ilkesidir. Devlete illa da bir din arıyorsanız, bu ADALET olmalıdır. Eskiler ne güzel demiş: Devletin dini adalettir.”
“Öz eleştiri sağlık belirtisidir; insanı arındırır, özgürleştirir ve yüceltir. Atalar ne güzel demiş: İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır. "Kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip, kendinizi unutuyor musunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?" (Bakara, 44)
“İman bireyseldir; kişi kendi hür iradesiyle iman eder, ya da etmez. Herhangi bir kimsenin iman edip etmediğini, kendisinden başka kimse bilemez. Bu sebepten, Allah ile insan arasına Peygamber bile giremez. Peygamber'in söyledikleri de peygamberlik de akılla temellendirilir.”
“Gerçek anlamda ilim/bilim, önce insana haddini bilmeyi öğretir. Bilim yolcusu adaletle anlamayı, bilgiye açık olmayı ilke edinir. Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağına dikkat çeken Kur'an, öğrenmeye açık olmamızı ve sözün en güzeline uymamızı ister. Allah'a layıkıyla saygı duyabilmek âlim olmayı gerektirir. Hz. Muhammed (sav) ‘Rabbim! İlmimi artır.’ diye dua etmiştir.”
“Hz. Muhammed (sav), toplumu ilgilendiren konularda ashabı ile istişare ederdi; Sahabe de, aklına yatmayan hususları Hz. Peygamber'e çekinmeden sorardı. Bir yerde hikmet varsa sual de vardır; hikmetten ve hikmetinden sual olunur.”
“Allah'a eş koşmak (şirk), Allah'ın dışındaki varlıklara tanrısal güç atfetmektir. Kur'an'a göre şirkin sebebi insanın gurur ve kibridir. Kur'an devre dışı kalırsa, imanın akılla bağı kopar, şirke alan açılır.”
“Kitap yüklü eşek metaforu ne kadar Ufuk açıcı!.. Hz. Ali, hüküm ancak Allah’a aittir diye diretenlere, söyledikleri doğru, fakat kastettikleri yanlış demiştir. İnsan ANLAMA yetisini yitirirse, kafasındaki DİN dâhil her şey yozlaşmaya başlar. Aklı olmayanın dini de olmaz.”
“İslam, hiçbir kimsenin, hiçbir mezhebin, cemaatin, tarikatın tekelinde değildir; Allah kimseye İslam'ı temsil görevi vermemiştir. İslam'ı başkalarını Müslümanlaştırmak için değil, önce kendimiz için, Allah'ın istediği gibi bir insan olmak için öğrenmeli, anlamalı ve yaşamalıyız.”
“Müslümanların yaşadığı coğrafyada, daha çok açgözlülük, tüketim ve iktidar hırsından dolayı akan kan, maalesef din üzerinden meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır; CİHAT gibi kurucu bir kavram, içi boşaltılarak savaşa indirgenmiştir. İslam hayatı ve barışı esas alır.”
“Düşünmenin doğasında eleştirel bir yaklaşım vardır; anlama özünde eleştirel duruşu barındırır. Önemli olan bunun farkında olup geliştirebilmektir. Eleştirinin bir tür imkan olduğunu anlayabilmek için öğrenmeye, değişime açık olmak ve doğruyu, hakikati aramak gerekir.”
“Kötülük, ahlaksızlık, adaletsizlik ve her türlü yanlış DİN kullanılarak örtülüyor, görmezlikten geliniyor, hatta meşrulaştırılıyorsa, öncelikle DİN’i ahlaksızların tasallutundan kurtarmak gerekir... Özgür olmayan, özgürleştirmeyen DİN, kötülüğü ve köleliği meşrulaştırır.”
“Din tüccarlarının ahlaksızlık ve sefaleti, aklı başında olan her insanı yordu! Fakat en fazla geçleri yordu, bıktırdı, usandırdı; hatta vurdu! Gençler! Kendi aklınızı kullanma cesaretine sahipseniz, okuyorsanız, kanıtların peşinden gidiyorsanız, korkmayın; yolunuz açık olsun!”
“Herhangi bir inancı, düşünceyi sırf doğrulamak amacıyla yola çıkarsak, pek çok gerekçe bulabiliriz. Aklımız, akla uygun hale getirme, gerekçe bulma konusunda ustalaşmıştır. Doğru olan doğrulayıcı kanıtlar kadar, çürütücü kanıtları da önemsemektir. Hakikat anlaşılabilir.”
“Kur’an bu meydan okumasını şöyle anlamak mümkündür: Bir insan, ön yargılardan arınmış olarak Kur’an okursa, onun Allah katından gelmiş olduğunu kolayca anlayabilir. Nitekim Kur’an’a göre Kur’an okumanın tek bir ön koşulu vardır: Şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak, yani Euzü besmele çekmek. Bunu ön yargılardan arınmak olarak da anlamak yanlış olmasa gerektir. Gerçekten de ön yargılardan arınmış olarak Kur’an’a yönelen her insan, onun Allah katından gelmiş olduğunu anlamakta güçlük çekmez. Bu durumun en çarpıcı örneklerini Hz. Peygamber’in hayatından bulmak mümkündür. Hz. Peygamber’in sağlığında Müslüman olan insanların önemli bir kısmı, doğrudan Kur’an’ın etkisinde kalarak Müslüman olmuşlardır.”
“Kur’an, öncelikle insanları düşünmeye, akletmeye, ibret almaya çağırmaktadır. Kur’an’da üç yüze yakın ayette, düşünmez misiniz, akletmez misiniz şeklinde uyarılar vardır. Kur’an, açıkça bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağını ilan etmiştir. Daha da ötesi, Kur’an, insandan bilerek inanmasını, bilerek yaşamasını istemiştir. Bu konuda Kur’an, Hz. İbrahim’le ilgili çarpıcı bir diyaloga yer verir. Kur’an’dan takip edelim: ‘İbrahim: Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster dediğinde, Allah ‘inanmıyor musun?’ deyince, İbrahim, ‘inanıyorum, ancak kalbim mutmain olsun’ demişti.’ (Bakara, 260). Bu ayet, iman gibi hassas bir konuda bile bilerek, doğru bilgi ile hareket edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.”
“Allah (cc) akla güveniyorsa, İslam’da akla aykırı herhangi bir şeyin olması mümkün değilse, İslam fıtrat dini ise, Müslümanın akla güvenmemesi, düşünmekten korkması, eleştiriden kaçması için hiçbir sebep yoktur. Ayrıca aklı yeterince kullanmayı beceremeyenlerin aklı küçümsemeye kalkışması akla aykırı bir durumdur. Daha da ötesi, Hz. Muhammed’in aklı olmayanın dini de yoktur sözüne rağmen, akla laf edenlerin aklından şüphe etmek gerekir.”
Rabbimin rahmetine giden Hasan Onat Hocanın bu engin ve zengin fikirlerinden istifade etmek isteyenleri onun yazdığı eserleri veya sosyal medyadaki videolarını izlemelerini tavsiye ediyorum.
Rabbim mekânını cennet eylesin. Cennette Resulullah’a (sav) komşu eylesin. Bizlere de eserlerinden hakkıyla istifade etmeyi nasip eylesin.