Yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile birlikte küçük çaplı mafya operasyonları da başladı. Önce Ayhan Bora Kaplan gözaltına alındı. Sonra bir iki operasyon daha yapıldı.
Yakalanış biçimi aynı yolda yürüyenlere bir mesaj gibiydi.
Operasyonun galiba asıl söylemek istediği de buydu.
Operasyonu farklı kılan da onun medya üzerinden muhataplarına gönderdiği açık mektuptu.
Gazeteler, uzun zamandır, Ayhan Bora Kaplan'ın eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya yakın olduğunu yazıyorlardı. Hakkında onlarca iddia olmasına rağmen Kaplan'ın bugüne kadar yargının radarına takılmamasının arkasında bu desteğin olduğu iddia ediliyordu. Soylu gidince, Kaplan hamisiz kalmış, neticede filmlerdeki aksiyon sahnelerini aratmayan tarzda, aracından indirilip yere yatırılmıştı.
Kaplan'la polisin resmi ifade öncesi yaptığı mülakat da basına sızdı. Kaplan, bir Yargıtay üyesi ile ilişkilerini etraflıca anlatmıştı. Bunların ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış, buna yargı karar verecek. Gazeteler birer mahkeme, yazarlar da yargıç değil, onun için burada peşinen hüküm vermek haksızlık olur. Bu masumiyet karinesine de aykırıdır.
Ancak şunu söylemek, temiz toplum isteyen herkesi hakkı. Suç kapsamına giren hiç bir iddia takipsiz bırakılmamalıdır.Suçlunun güçlüsü, zayıfı, yandaşı, karşıtı olmaz. Bir ülkede adalet çarkı doğru işlerse herkes işini daha doğru ve dikkatli yapar.Topluma huzur gelir bu da her alana başarı olarak sirayet eder.
Mafya, bir Ayhan Bora Kaplan'dan ibaret değil. Bazı şehirler, mahalleler küçük-büyük çeteler, mafya taslakları tarafından parsellenmiş durumda. Gerçek bir temizlik, ancak toplu bir mücadele ile mümkün. Operasyonların Kaplan'da kalması halinde bunun bir temizlenme operasyonu değil, Soylu'ya " aklını başına al" mesajı olduğu düşünülecektir. Eğer bu Soylu'ya bir mesajsa, o zaman operasyonun Soylu'ya kadar uzaması, genişletilmesi gerekir.
Yargı ve kolluğun görevini iyi yaptığı, siyasetçilerin suçluları şemsiyesi altına almadığı yerlerde hiç kimse kabadayılık yapmaya cesaret edemez. Yapan da kısa zamanda etkisiz hale getirilir. Bir ülkede bu tip yapılar çoğalıyor, yargı üzerine gidemiyorsa orada suç örgütleri ile kimi siyasetçiler, özellikle de gücü elinde bulunduran iktidar çevreleri arasında bir çıkar ilişki var demektir. Kaplan'ın ismi yıllardır söyleniyor, işlediği iddia edilen suçlarla ilgili yıllardır yayınlar yapılıyordu. Niçin önce değil de yıllar sonra ancak İçişleri Bakanı değişince üzerine gidebildi.
Soylu, Sedat Peker'in videoları yayınlanırken, televizyonlara çıkıp sağa sola tehditler savurmuştu. Mesajı yargıya, emrinde olan polise değildi, mesajı kendisinin de üzerinde olan makamaydı."Azdan az çoktan çok gider" sözü öylesine söylenmemişti. "Bana bir şey olursa size de olur, ona göre pozisyonunuzu alın" mesajıydı. İşte şimdi o mesajın cevabı veriliyor.
Mafyalaşmayı, çeteleşmeyi önlemenin yolu, etkili mücadele ve bağımsız yargıdır.Daha önemlisi siyasetçisi, idarecisi ile gençleri mafyaya özendirici tavırlardan kaçınmaktır. Hapisten çıkanın şu veya bu partide genel başkan düzeyinde ağırlandığı bir ülkede mafya önlenmez. Siyaset ve yargı ayağı temizlenmeden sokaklar temizlenmez. Sırp,İsviçre, Rus mafyasını cirit attığı bir ülkede, ilk sorulması gereken soru, Türkiye'nin bu suç örgütleri tarafından niçin emin bir sığınak olarak görüldüğüdür?
Kaplan'a yönelik operasyon bir başlangıç ise iyi, onunla sınırlı kalırsa bu "Soylu'ya sert bir mesaj verildi" diyenleri haklı çıkarmaktan başka işe yaramaz. Gerçekten bir temizlik yapılacaksa Peker'in, Muhammed Yakut'un iddiaları ortada duruyor.Uzağa gitmeye gerek yok, bu ikilinin iddialarının üzerine gitmek Türkiye'yi tertemiz bir ülke haline getirir. Dileriz yeni bakan Ali Yerlikaya bunu başarır ve kendisine güvenenleri hayal kırıklığına uğratmaz.