Ve “Adalet değişmez, tez verilmeli” ise niye verilmiyor?
“Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum'a
BOZKURTLAR ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah... Bismillah... Allahuekber…”
18 yıl önce yine bir Ağustos ayında vefat eden Destan Şairimiz Niyazi Gençosmanoğlu’nun Malazgirt Marşı’nın ilk mısraları böyle idi. Ancak, Malazgirt Zaferi’nin yıldönümü törenlerinde ve değişik yerlerde marşı okuyanlar “Bozkurtlar ordusu geçti hücuma” mısraını “Öztürkler ordusu geçti hücuma” diyerek okuyorlarmış. Bunun sebebini bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bu işin doğru olmadığı ve rahmetli şairimizin emanetine, duygularına, sanatına, telif haklarına saygı gösterilmediğidir. Hem “Öztürkler Ordusu” ne demektir. Bir ordumuz varsa adı Türk Ordusu’dur ya da tarihten gelen şanı ile Bozkurtlar Ordusu’dur. “Öz Türkler” olunca bir de “Üvey Türkler” olması gerekmez mi? Kimdir Üvey Türkler?
Araştırırken, bu güzel marşın mehter müziği eşliğinde “Yeni Malazgirt Marşı” adıyla okunduğunu ve orada da “Öztürkler” olarak ifade edildiğini gördük. Türkiye’de Telif Hakları’na saygı gösteriliyor olsa ve müeyyideler uygulansa kimse böyle değişikliklere yeltenemez.
Bu vesile ile zihnimizde benzer örnekler de canlandı. Mesela, Arif Nihat Asya’nın o eşsiz Bayrak şiirinin şu son kıtası da kitaplara alınmamış, törenlerde okutulmamıştı:
“Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yeryüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!”
Bir arkadaşım, ağızlarından Mehmet Akif’i düşürmeyen bir zihniyetin, O’nun Çanakkale Şehitlerine ithaf ettiği şiirinin son beytini de sansürlediklerini hatırlattı:
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.”
Fesuphanallah!..
Türkiye’de ne yazık ki sanata, sanatçıya, şaire, yazara ve tabii ki telife, telif haklarına saygı bu kadar; ortaya koydukları eserler kullanılır, faydalanılır ama izin alma nezaketi bile gösterilmez. Üstüne üstlük bir de asıl metinde tahrifat yapılır, orası burası tırtıklanır ya da eklemeler yapılır. Çok iyi hatırlıyorum, iki binli yılların başlarında, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Başbakan olduğu dönemlerde bu defa Arif Nihat Asya’nın dua şiirinden alıntılar yapılıp afişlerde kullanılmıştı. Rahmetli şairimizin kızı Fırat Hanım, bunun için kendilerinden izin alınmadığını ve bundan son derece rahatsız olduklarını ifade etmişti. Yalnız siyasiler değil tabii… Mesela Mustafa Yıldızdoğan da aileden izin almadan Dua ve bir başka şiirini besteleyip okumuştu. 2004 yılında İLESAM olarak Arif Nihat Asya’nın 100. Doğum Yılı münasebetiyle bir proje hazırlamış ve çeşitli illerde programlar düzenlemiştik. İstanbul Programı için Mustafa Yıldızdoğan’ı arayarak program içinde Arif Nihat Asya’dan bestelediği şarkıları söylemesini talep ettim. Kabul etmiş görünüyordu ama daha sonra menajeri ya da asistanı olan bayan beni arayarak katılamayacağını bildirmiş, ben de Yıldızdoğan’a sitemli bir mesaj göndermiştim. Katılsa idi en azından ailenin de gönlünü almış olacaktı ama olmadı.
Malazgirt Marşı’nın sözlerinin değiştirilerek okunmasıyla ilgili olarak Niyazi Gençosmanoğlu’nun oğlu Talat Bey’i arayıp görüşerek bu konuda kendilerinden izin alınıp alınmadığını sordum. Öyle bir adet yok tabii; alınmamış! Talat Bey dertli idi; uzun uzun konuştuk…
Babasının şiirlerinin “Fatih Kısaparmak, Esat Kabaklı, Osman Öztunç ve Mustafa Yıldızdoğan tarafından bestelenip okunduğunu” ifade ederek, “Fatih Kısaparmak babamın sağlığında kendisinin izni ile üç şiirini besteleyip okumuştu. Esat Kabaklı ve Osman Öztunç da benden izin aldılar. Biz zaten kimseden para talep etmiyoruz ama izin alınmasını da istiyoruz. Ancak Mustafa Yıldızdoğan’la hiç karşılaşmadık ve bizi de aramadı” dedi.
Talat Bey, “Bazı televizyon dizilerinde de babasının şiirlerinin kullanıldığını, Savaşçı Dizisi’nden kendilerini arayıp telif ödediklerini ancak bir başka kanalda yayınlanan farklı bir dizide şiire eklemeler yaparak okunduğu için rahatsız olduklarını, hak ettikleri telif ücretini de bir türlü alamadıklarını” söyledi. Bu konudan haberdar olan İLESAM yönetimi elbette gereğini yapmalıdır.
Tabii yalnız bununla kalsa iyi… Adalet Bakanlığı ve yurt çapında yapılan Adalet Sarayı binalarının girişlerinde de Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun Alperenler Destanı’ndan bir dörtlük yer alıyor:
“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir,
Temele taş bulmak gecikebilir.
Devlete baş bulmak gecikebilir,
Adalet gecikmez! Tez verilmeli…”
İyi, güzel tabii. Bundan aile de biz de çok memnun oluruz, seviniriz. “Adalet gecikmez! Tez verilmeli” düsturunun adalet dağıtması gereken kurumların duvarlarında asılı durmasına ve hele de gereğinin yapılmasına kim sevinmez?
Sonra da sordum: “Adalet Bakanlığı bu şiir için sizden izin aldı mı?”
Herhalde akıllarına gelmemiş; almamışlar!
Peki, Türkiye’de adalet gecikiyor mu gecikmiyor mu? El cevap: GE Cİ Kİ YOR!..
Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un yıllar önce yazdığı “Hâkim Bey” şiiri hala geçerliliğini koruyor. Yine O’nun “Adalet felç oldu yürür değnekle” mısrası her şeyi anlatıyor. Elbette her alanda adalet ama konumuz şiir ve şairlerimizle onların telif hakları olduğuna göre öncelikle resmi kurumlarımızın, sonra da müzisyenlerimizin şairlerimizin haklarını da ihmal etmemeleri gerekiyor.
Adalet Bakanlığı ise bina girişlerine astığı Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun bir adalet düsturu niteliğindeki dörtlüğünü duruşma salonlarına da koyup takipçisi olmalıdır.
Gaziantep Adalet Sarayı
Midyat Adalet Sarayı
Çayeli Adalet Sarayı
Çorlu Adalet Sarayı
Gaziantep Adalet Sarayı
Kalecik Adalet Sarayı
Kuşadası Adalet Sarayı
Midyat Adalet Sarayı