Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı, Yeniçağ yazarı Servet Avcı, bugünkü köşesinde Sinan Ateş cinayetiyle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.
Avcı yazısında, “Bütün zalimler korkak ve bütün korkaklar zalimdir… Sinan Ateş cinayetinden sonra kendini gösteren 'bireysel ve kitlesel cesaret', zalimleri korkularıyla yüzleştirdi…” ifadelerini kullandı.
“Şimdi bize düşen adaletin, lekesiz, gölgesiz, tarafsız gerçekleşmesi için sonuna kadar takipçi olmaktır… “diyen Avcı “Hadi geçelim her şeyi, o iki yavrunun ahı bile hepimizi mecbur kılıyor… O iki yavrunun ahı dururken, katillerin ve azmettirenlerin yüzünün güldüğü bir dünya bize ait olmayacaktır çünkü…” diye yazdı.
TEPKİ VERİLMESEYDİ, SORUŞTURMA BU AŞAMAYA GELMEZDİ!
Sinan Ateş cinayetinde, hem cenazenin defni sırasında ve sonrasında hem de sosyal medyada büyük bir tepki gösterilmesiydi ve bu tepki sürdürülüyor olmasaydı, bu aşamaya gelinir miydi? Emin değilim…
Yakın geçmişte organize edilmiş, ölümle sonuçlanmayan hangi saldırı hakkıyla soruşturuldu ve failler cezalandırıldı? Kenar mahalle çetelerine, uyuşturucudan sabıkalı tiplere yaptırılan hangi kalleşlik adaletin duvarına tosladı? Hemen hemen hiçbiri…
Yargılanmayan ve karşılıksız kalan her kalleşçe pusu, bir sonraki için cesaret verdi… 'Kamunun korunaklı alanı'nda kahpelik yapmak kolaydı ve yapana da kariyer kazandırıyordu!..
Amaç korkutmak ve sindirmekti… Çünkü bütün zalimlerin gıdası korkuydu… Muhataplar sindikçe, torbacıdan kiralık tetikçiler tutan kokuşmuş anlayış hâkimiyetini perçinleyecekti…
Sinan Ateş cinayetiyle bir anlamda deniz bitti… Bu olay cinayetle sonuçlanmasaydı, bu denli ses getirmeyecek, muhtemelen 'adi gerekçeler'le ilişkilendirilip hafifçe atlanacak ve yeni saldırılar için ilham verecekti…
BÜYÜK BİR ISRAR VAR!
Öyle olmadı… Şimdi karşılarında çok büyük bir öfke, asla korkmayan devasa bir kitle, cinayetin peşini bırakmayacak bir ısrar var…
Herkes iz sürüyor ve herkes dayanışma içinde… Olayın çarpıtılması, örtülmesi, delillerin karartılması veya birkaç kişiye yıkılıp azmettirenlerin işin içinden sıyrılması çok kolay olmayacak…
Bu teknoloji çağında ve güvenlik, istihbarat, iletişim ve soruşturma tekniklerinin bu kadar geliştiği bir dönemde, 'içeriden' hiç kimsenin zanlıları kurtaracak veya içlerinden bazılarını çekip alacak, üstelik bunu 'iz bırakmadan' yapacak şansları yok…
Bunu yapmaya kalkan, soruşturmanın yönünü değiştirmeye çalışan, zanlı ifadelerine müdahale eden ya da delil karartan, kendini yakar… Hangi birimde, hangi görevde olursa olsun, bütün Türkiye bu cinayete odaklanmışken, suçun direkt ortağı olur… Hepimiz dikkatle izliyoruz, biliyoruz, görüyoruz…
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş'in Ankara'nın ortasında katledilmesine yol açan cinayet, tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılıp, bütün sorumlular yargılanıp ceza almadıkça, bu dosya asla kapanamaz…
Böyle bir durumda siyaset konuşmak çok iğrenç ama hukukun işleyişine 'mecburî katkı' yapması açısından önemli olduğu için vurgulayayım: Sinan Ateş cinayeti kamu vicdanını rahatlatacak bir çerçevede sonuç bulmazsa, bunun siyasî iktidara da hiç beklemedikleri kadar yüksek bir siyasî maliyeti olacaktır… Bunu, Bursa'daki o musallanın etrafından tüm Türkiye'ye yayılan o öfke ve isyandan çıkarmak zaten mümkündür…
Devlet-ebet-müddet çizgisine sadece gönüllerini değil ömürlerini veren insanlar, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış birisinin cesedinin cismen toprağa verilse bile mânen ortada bırakılmasına, hesabının hakkıyla sorulmamasına tahammül etmezler, edemezler…
Son söz olarak Avcı, “Bütün zalimler korkak ve bütün korkaklar zalimdir… Sinan Ateş cinayetinden sonra kendini gösteren 'bireysel ve kitlesel cesaret', zalimleri korkularıyla yüzleştirdi…
Şimdi bize düşen adaletin, lekesiz, gölgesiz, tarafsız gerçekleşmesi için sonuna kadar takipçi olmaktır… Hadi geçelim her şeyi, o iki yavrunun ahı bile hepimizi mecbur kılıyor… O iki yavrunun ahı dururken, katillerin ve azmettirenlerin yüzünün güldüğü bir dünya bize ait olmayacaktır çünkü…” dedi.