ASELSAN ve SSB Arasında Büyük Ölçekli İş Birliği ASELSAN ve SSB Arasında Büyük Ölçekli İş Birliği

Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, Keçiören Cemevi'nin açılışında; "Önümüzdeki günlerde yapılacak bir erken seçimden sonra mutlaka parlamenter sisteme dönmek zorundayız. Bunu da yapacak kararlılığı görüyoruz vatandaşımızda. Yerel seçimler bunun öncüsü olmuştur. Ve her kesimden oy alınmıştır. İnsanları ayırmazsanız, onların yaşantısına, hayatına karışmazsanız bu vatandaş gereğini yapıyor. Demek ki ölçü nedir? Herkese eşit davranmak, vatandaşların hiçbirisini ayırmamak. Adaleti tesis etmek, adaletsizliğinin önündeki engelleri kaldırmak, yargı, yürütme ve yasama arasındaki dengeyi kurmak. Maalesef şu anda hepsi tek elde toplanmış gibi görünüyor" dedi.

ABB Başkanı Mansur Yavaş, Büyükşehir Belediyesi tarafından Keçiören'de yapımı tamamlanan Keçiören Cemevi'nin açılışına katıldı. Yavaş'a CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, CHP Ankara Milletvekili Semra Dinçer, Keçiören Belediye Başkanı Mesut Özarslan, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar da eşlik etti. Açılışın bulunduğu alanda yoğun güvenlik önlemleri alındı. Vatandaşlar X-RAY cihazından geçirilip, çanta araması yapıldıktan sonra alana alındı. 

Mansur Yavaş: "Buraya emek verenlerin sadece gönüllü olarak bu desteğe vermesi çok daha anlamlı" 

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ise şöyle konuştu:

"Sevgili canlar, hep beraber el birliğiyle inşa ettiğimiz cemevimiz hayırlı olsun. Biraz önce başkanımız herkesin karınca kararınca nasıl emek verdiğini, bir imece şekliyle nasıl katkıda bulunduğunu anlattı. Bunun yanında bizim katkımız hiçbir şey değil. Bu bizim görevimiz olarak bakıyoruz ama buraya emek verenlerin sadece gönüllü olarak bu desteğe vermesi çok daha anlamlı. Büyükşehir koşullarında Alevi Bektaşi geleneklerine uygun ve yola ait her ne varsa burada yerine getirebileceğiniz bu anlamlı, önemli ve tarihi bir mekanın kapısındayız. Bu mekan, ilki Hazreti Muhammed'in miraca çıktığı gün yapılan ve adına kırklar cemi denilen geleneğin yüzlerce yıldır sürdürüldüğü bir mekandır. Bütün inancınızla sahip çıktığınız cem, sizlerin de çok iyi bildiği gibi ikrar verme, kardeş olma, musahip tutma ve benzeri ritüeli taşır. Gerçekleştirilen her cem, bizi hak Muhammed Ali yoluna girmeye teşvik eder. Ne demiş Türkiye'nin büyük ustası Yunus Emre; ‘Yedi yer, yedi göğü, dağları, denizleri, uçmak ile tamuyu cümle vücutta bulduk. Geceyle gündüzü, gökte yedi yıldızı, levhte yazılı sözü cümle vücutta bulduk.’ Bu kapı yani cemevi aynı zamanda sığınma kapısı olarak adlandırılır. Bu, adını sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed'in ‘’İlim şehri benim Ali de kapısıdır’ sözünden alır. Ne mutlu ki gördüğünüz onca cefaya, çektiğiniz onca eziyete rağmen bu kapıdan ayrılmadınız. Hak bildiğiniz yolda ısrar ettiniz. Ve Horasan'dan getirdiğimiz bütün geleneklerimizi Anadolu'da yaşattınız.

Sevgili canlar, biz her şeyin haktan geldiğine, kendimize hakka adamak, gerçeğin peşinden gitmek gerektiğine inanırız. En büyük günahın insan hakkı yemek olduğunu biliriz. Bu nedenle bütün haksızlıkların karşısında dimdik durmayı, nerede insan varsa onların yanında olmayı, her insanın derdine derman olmayı biliriz. Cemevleri bir yanıyla Alevi Bektaşi ritüellerinin yerine getirildiği mekanlar iken öte yandan sorunlarının tartışılıp birlikte çözüm üretildiği mekanlardır. Bu gelenek Horasan'dan taşınıp gelinen meydan geleneğinin devamıdır. Yani demokrasinin ilk kıvılcımlarının alev aldığı bir geleneği temsil eder. Bizim geleneğimiz her şeyi en ince ayrıntısına kadar tartışır ve o tartışmanın sonucunda birlik olmak gerektiğini bilir. Tıpkı Hacı Bektaş Veli'nin ‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım’ dediği gibi. Alevi Bektaş edebiyatının temel taşlarından biri olan Yunus Emre de ‘O doğruluk güneşi doğar birlik burcundan’ diyerek bizi birliğe çağırır. Sevgili canlar, Türkiye'nin ihtiyacı birlik ve kardeşliktir. Birliğimizi sağlam, kardeşliğimizi muhkem edersek karanlık güçler bizim aramıza asla fesat sokamaz. Daha önceki gün Kahramankazan'da TUSAŞ'a yapılan saldırı birliğimize ve kardeşliğimize yönelik açık bir saldırıdır. Bu saldırıların önünde birlikte ve dimdik beraber duracağız. Bu duruşumuzu ilelebet sürdürmek için her alanda ve her koşulda daha demokratik ve yaşanır bir Türkiye'ye inşa etmemiz şarttır. Hepimiz barış ve kardeşlik içinde bir arada yaşamasını sağlamak için mücadele etmekte, Türkiye'yi yeniden mazlum milletlerin kutup yıldızı haline getirmekte kararlıyız. Bu kararlılığı en iyi tarih boyunca hiç kimseye biat etmemiş inancını, kültürünü yaşatmak için bedeller ödemiş sizler bilirsiniz. Birliğimizi ve kardeşliğimizi sonsuza kadar sürdürmek, bize düşen görev halkımıza en iyi şekilde hizmet etmektir. Zira sizler de çok iyi bildiğiniz gibi hizmet hak içindir.

Ovacık’ı biliyorsunuz. Nasıl bir imar verildiyse böyle çok katlı binalar. Şimdi ben bütün Ankara'yı bu şekilde modelleştiyorum. Yani bilgisayar ekranından tüm arsalara verilen imarlar yapılmış gibi göstereceğim ki durum daha iyi anlaşılsın. Ne demek istiyorum? 2025 yılında Ankara'nın nüfusunu 8 milyon öngörmüşler. Şurada 2025’e bir şey kalmadı. 6 milyonu ancak buluyoruz. Ancak verilen imar 18 milyon. Dolayısıyla her yer beton tarlası oluyor. Ve buna uygun altyapı asla düşünülmemiş ve yapılmamış. Dolayısıyla ne yollar yetiyor, ne kanallar yetiyor. Önüne gelen imarı almış dağın tepesine inşaatını yapıyor. ‘Gelin bizim yolumuzu yapın, kanalizasyonumuzu yapın’ diyor. Sadece o binayı yapacağınız masraf o binanın masrafından fazla. Böyle bir zorlukla uğraşıyoruz. Bu nedenle ilk yaptığımız işlerden birisi biz Ankara'ya geldiğimizde metro çalışmalarında bir tane proje yoktu. Sadece Havaalanı Metrosu'nun projesine başlamıştı Ulaştırma Bakanlığı. Onu istedik ‘Hayır biz yapacağız’ dediler. Bize sadece Mamak için yapabilirsiniz dediler. Ve projeleri yapıldı. Kredisi bulundu. Bunlarla ilgili belediye meclisimizde yaşadığımız zorluklar da biliyorsunuz. Ama şu anda Allah nasip ederse 22’sinde teklifleri almaya başlıyoruz. Bir ay değerlendirme süresinden sonra kredi kuruluşuyla görüşüp, firmayı onlar da onaylarlarsa inşallah temelini atacağız. Ve bu arada madem bizden öncekilerin hiçbir projesi yok. Ellerinde var ikide bir ‘Niye metro yapmadın? Niye metro yapmadın’ diyorlar. 25 yılda bir metro yapmamışlar. Bunun hesabını soruyorlar. Madem öyle havaalanı ile Keçiören'in arasındaki metroyu bize verin. Biz yapalım. Projesini siz yaptınız. Bir de parasını bizden alıyorlar nasıl olsa. Şimdi Çayyolu’nun metrosunun borcunu bitirdik. Keçiören'in uzatması yapıldı onu da şubata kadar tamamını biz ödemiş olacağız. Metroyu kim yapmış oluyor bu durumda? Parası bizden çıktı sonra. Diyoruz ki havaalanını bize verin madem. Uzun vadeli krediyle biz bunu ödeyelim. Hayır dediler biz yapacağız. Bekliyoruz bakalım. Ben de vazgeçtim. Onların yapmasını bekliyorum. Madem vermediniz. Ben şu anda Allah nasip ederse Dikmen metrosu için çalışmalara başlıyorum. Kızılay’dan Simpaş’a gidecek proje onaylanmak üzere inşallah onun kredisini bulup ona başlayacağız.

Bu arada madem bizim öncekiler yapmamış Keçiören'den yine aynı şekilde Ovacık’a uzanan metronun projesi de bitti. Şu anda onaylandı. İnşallah onu da yapmak nasip olur bizlere. Bir diğer iyi haberimiz şu. Seçimden önce izin vermemişlerdi. Şu anda Ankara Üniversitesi rektörümüzle prensipte anlaştık. İnşallah Fatih Köprüsü'nün genişletme projesi ihaleye çıkıyor. İnşallah onun da kısa zamanda yapımına başlayabileceğiz. Bir diğer konu biraz önce Mesut Başkan Keçiören'de ikinci bir cemevi için çalışma yaptığını söylemişti. Aynı zamanda Mamak'ta da bir cemevi yapmak için harekete geçtik. Bu ay cemevi yapacağımız yerin arsası çok kötü durumda olduğundan, eğimli bir arazi olduğundan imar planını yakındaki yeşil alanı o eğimli araziyle değiştirme suretiyle inşallah bu ay belediye meclisimizde görüşülecek. Geçtikten sonra tasarruf tedbirlerine takılmasına rağmen bakanlıkla görüştük, izin vereceklerini söylediler. İnşallah cemevinin temelini hep birlikte atacağız.

Biraz önce tabi çekilen sıkıntılardan bahsedildi. Aslında insanlar yaptıkları anayasayla bir toplumsal sözleşmeyle bir yetki veriyorlar. Cumhurbaşkanı seçiyorlar. Eskiden başbakanı seçiyorlardı. Belediye başkanı seçiyorlar. Diyorlar ki ‘Bizden aldığınız bütçeyi bizim istediğimiz doğrultuda harcayın’ diyorlar. Dolayısıyla seçimde birini görevlendiriyorlar. O yönetici artık seçildikten sonra kendi dünya görüşünün, kendi dünyasının fikrini hiçbir şekilde toplumdaki hiç kimseye dayatamaz. Çünkü Allah herkesi farklı farklı yaratmış. Herkesin farklı farklı düşünceleri olur. Yöneticinin bunlara saygı duymak duymakta başka yapacağı hiçbir şey yok. Diyor ki vatandaş ben sizi memur tayin ettim, başımıza getirdim. Bizden aldığınız bütçeyi harcayacaksınız. Biz sizden güvenliğimizi sağlamanızı istiyoruz. Biz sizden bize iyi bir sağlık hizmeti vermenizi istiyoruz. Biz sizden bize iyi bir milli eğitim, çocuklarımızın iyi yetişeceği okullar yapmanızı istiyoruz. Kısacası bize güzel bir hayat vaat etmenizi, bunu tasarlamasını istiyoruz. Ama bunu yaparken lütfen benim inancıma, yaşantıma karışma. Benim inancımın, benim yaşamak istediğim ne varsa bunların önüne aç diyoruz. Şimdiye kadar bu zorluklar yaşandı. Allah nasip ederse inşallah önümüzdeki günlerde yapılacak bir erken seçimden sonra mutlaka parlamenter sisteme dönmek zorundayız. Bunu da yapacak kararlılığını görüyoruz vatandaşımızda. Yerel seçimler bunun öncüsü olmuştur. Ve her kesimden oy alınmıştır. Her kesimden oy nasıl alınmıştır? Ankara Büyükşehir’i yönetirken bir tek Allah'ın kurulunun ne inancını, ne kökenini, hiçbir şeyini sorgulamadık. Nereye oy verdiğini sorgulamadık. Herkese eşit baktık ve hizmet götürdük. Ankara halkı da bunun cevabını sandıkta çok güzel bir şekilde verdi. Demek ki insanları ayırmazsanız, onların yaşantısına, hayatına karışmazsanız bu vatandaş gereğini yapıyor. Demek ki ölçü nedir? Herkese eşit davranmak, vatandaşların hiçbirisini ayırmamak. Adaleti tesis etmek, adaletsizliğinin önündeki engelleri kaldırmak, yargı, yürütme ve yasama arasındaki dengeyi kurmak. Maalesef şu anda hepsi tek elde toplanmış gibi görünüyor. Bunun da çaresi yeniden o eski itiraz edilen sistemleri ortadan kaldırarak itiraz edilen kısımları yok ederek yeniden güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmekten başka çare yoktur. Bir kişi her şeyi bilemez. Mutlaka ve mutlaka fren ve denge unsurunun olması gerekir."