(Baştan Peşinen Belirteyim, Bu Yazımda Soysuzun İsmini Vermeyeceğim!
Malum Geçen Yazımda ''Atatürk'e Virüs'' diyen karaktersiz müptezele ''Virüs Ananın Rahmindeydi'' Başlıklı yazı yazdığım için hakaret davasına maruz kaldım! Zerre Korkum Yok, Ancak Sürekli Birilerinin Gayr-ı Meşru Çocukları ile Muhatap Olmakta Vakit Kaybı Oluyor... Ancak İsim Vermesem de Asil ile Soysuz'u Sizler Zaten Anlayacaksınız!)
MUSTAFA EROL'UN ŞEHADETİ
1977 yılının 1 Mart ayında İstanbul’da bulunan Adana Erkek Öğrenci Yurdu’nda kalan Mustafa Erol, bazı arkadaşları ile beraber eğitimini devam ettirmesinin yanında “Halkalı Yem Sanayiinde” çalışıyordu.
Yurdun 3. katında yer alan 6 numaralı odasında Kerküklü iki Ülkücü ve Sami Selçuk adındaki Siirtli bir ülküdaşıyla aynı odada kalan Erol, Halkalı Yem Sanayiinde 5-6 gün sonra gerçekleşecek grev oylamasında alacakları tavrı sebebiyle hedef tahtasına konulmuştu.
Saldırganlar, sabah ezanı ile birlikte Adana Erkek Öğrenci Yurdu’nun 6 nolu odasına bomba attı. Saldırının ardından Mustafa Erol şehit oldu. Arkadaşı Sami Selçuk da bombanın parça tesiri ile sağ el başparmağından ve göğsünden yaralandı.
Yurtta bulunan 5 ve 6 numaralı odalar saldırganların önceden belirlediği, çoğunlukla öğrenci işçi olan ülkücülerin kaldığı odalardı. Saldırgan Ozan Ceyhun, kendi yaptığı bombayı 3. kata fırlatabilmek adına Adana Yurdu karşısında park etmiş bir minibüsün üzerine çıkarak bombayı fırlattı. Polis ekipleri olayın yaşandığı yere geldiğinde karların içerisinde 400-500 adet boş kovan topladı. Bombanın patlamasının ardından yurt binasının camları hedef alınarak uzun bir süre tarandı.
Lapa lapa kar yağışı altında dondurucu soğukta İstanbul’da çeşitli yurtlarda kalan Ülkücüler toplanarak, cenaze adli tıp incelemesinin ardından Muratpaşa Camisine getirildi. ‘’Karda cenaze yürüyüşü’’ Ülkücülerin başucu resmidir ve Şehit Mustafa Erol’un Muratpaşa Camii önünde naşının taşındığı esnada çekilmiştir o meşhur resim.
Üstelik garibanlıktan, yokluktan tabut satın alınamadığı için battaniyeye sarılarak taşınmıştır şehidin naşı..
Verilen bu soylu mücadele, aradan gecen 40 yılda yerini vefasızlığa bırakıyor.
Bizler Nesil olarak ağabeylerimizin çektiği çilenin, verdiği canın hesabını sormaya aciziz!
Ve hatta başımızdaki büyüklerimiz de bizler kadar aciz!
Ülkücü katili bir müptezeli Büyükelçi yapanları ise Allah'a havale ettik!
Soramıyoruz hesap falan.
Göremiyoruz sonumuzu.
Kahrolup eriyip bitiyoruz.
Daha Fırat'ın intikamını bile alamayıp adaleti elinde terazi tutan abla heykelinin olduğu salonlarda beklerken, Şehit Mustafa Erol'un hesabını nasıl soralım ki?
Gerçi 40 yıldır mangalda kül bırakmayan Ülkü Dev'eleri Ağabeylerimiz de bir halt yapamamıştı ki bu soysuza, bizim gençler ne yapsın?
40 yıldır Şehit Mustafa Erol Ağabey karlar altında üşüyerek yatıyordu.
Katili Büyükelçi oldu, artık ciğeri yanarak yatıyordur!
Özür dileriz şehidim, biz senin intikamını alamadık, arka çıktıklarımızda katillerini büyük elçi yaptı özür dileriz.
Ve Sen...
Katil, Soysuz, Ermenici, Alman İstihbarat Fahişesi...
Fare Suratlı Mao'nun, Pis Bıyıklı Stalin'in,
Bir Cümle Türk Düşmanı Fikir Akımlarının P*çi...
Sen Türk Devletinin Elçisi değilsin.. Olsan olsan şeytanın elçisi olursun!
Canına kıydığın masum insanların hesabını bu dünyada soramıyoruz, aksine mükâfatlandırılıyorsun...
Ama bil ki Ahrette binlerce şehidin elleri yakana yapışacak ve cehennemin kör kuyularına postalanacaksın!
Bu dünya sizin dünya, ahret Ülkücülerin unutma!
Yaşasın Zalimler İçin Cehennem...
TANRI TÜRK'Ü P*ÇLERİN ŞERRİNDEN KORUSUN...