Devlet olmak zordur ama daha zoru vardır; o da devleti iyi bir şekilde yönetebilmek ve ilelebet var edebilmektir. Her zaman belirttiğimiz gibi; liyakattır bunu başarabilen ana faktör ve ahlak tabii ki!
3 Nisan 2020 tarihinde 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı gelince; "haftaya da herkese gelecek. Bir önceki hafta da 65 yaş üstü demişlerdi. Kademeli gidiliyor" diye bahsetmiştim. Düşüncem oldu ama öyle bir oldu ki; bir çuval incir berbat edildi. Açıklamanın saati çok geçti açıkçası. İktidara el koymuş cunta yönetimi gibi; "SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI İLAN EDİLDİ" denmemeliydi. Denirse, 10 Nisan Cuma gecesi yaşananlarla karşılaşacağımız, küçük bir çocuk tarafından bile tahmin edilebilirdi. İnsanlar sokaklara çıkar, marketlere, fırınlara, benzin istasyonlarına, tekel bayilerine vb. açık bulduğu her yeri talan ederlerdi. Birbirini ezer, bırakın sosyal mesafeyi, yumruk yumruğa kavga ederlerdi ki; hepsi yaşandı. Çünkü millet, hükümetin #evdekal çağrısına uymuş, duvarlarla konuşur hale gelmiş ama en azından alışveriş hakkının olduğu bilinçle evinde oturmuştu. Sokağa çıkma yasağının muafiyet içeren kısımları çok geç açıklandı ve 18 yıldır meçhul ile yaşayan millet, ne yapacağını şaşırdı. "Ya uzarsa?" sorusu geldi akıllarına. Ekmek bir şekilde alınır ama ya diğerleri nasıl tedarik edilecek diye korktular ama en önemlisi; herkesin yüzünde bir panik havası vardı.
Türk milleti zorluğu çekmiş bir millettir. Alışkındır yani çileye. Zorluğu bilmese, 18 yıllık bu eziyete katlanamaz, isyan ederdi ama saygıdan hep sustu. Anlık değişen kararlar, hep milletin boğazından geçen lokmayı azalttı. Yıllardır, bu durum böyle devam etti. Şu anki durum, pandemi nedeniyle biraz daha farklıydı. Anlık karar verilmemeli ve sükûnet sağlanarak yola devam edilmeliydi ki olmadı ve topyekun bir mücadele, saçma sapan bir zamanda mahvedildi. Bilim değil, cehalet kazandı!
"Düşmanımın düşmanı dostumdur" sözünü hatırlayınca, aklıma Sırp Zulmü gelir nedense. Boşnak kardeşlerimize zulüm ettikleri yılları hatırlarım Sırp zalimlerin. Parçalanmamak için bilhassa Müslüman olanlara saldırırlarken, Yunan ile ortak dostluk mesajları vermelerini hatırlarım.
Buraya nereden mi geldim?
Covid-19'un ülkemizde ilk görülmesini takiben, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Bey, tüm millet tarafından sevildi ve takdir edildi. Belki de; 18 yıllık AKP iktidarında, en çok sevilen Bakan olarak tarihe geçti. Çünkü Türk Milleti; can-ı gönülden çalışan ve millete hizmet edebilmek için gecesini gündüzüne katan insanı baş tacı yapar. Bu durum; AKP kanadında sevinerek karşılanması gerekirken tam tersi oldu. Bakan Bey, muhteşem üçlünün önüne geçmişti.
Oysa ki AKP denince akla üç kişi gelmeliydi; Sn. Cumhurbaşkanı, Sn. İçişleri Bakanı ve damat bey. Bilim Kurulu ile koordineli bir şekilde süreci yürüten Sn. Sağlık Bakanı, ilk 10 günden sonra, Bilim Kurulu'ndan sokağa çıkma yasağı talebini dile getirdi. Bu talep, kendisinin iyice gözden çıkarılmasına neden oldu. Çünkü kasa boştu, iş adamları desteği geri çekerlerdi vesaire vesaire. 10 günlük süreç sonunda, Sağlık Bakanı'nın açıklamalarının hemen arkasından bir de Sn. Cumhurbaşkanı açıklama yapmaya başlamıştı. Yani; "o yalnız değil, biz de varız" mesajı veriliyordu ki yine rutin bir şekilde Sağlık Başkanı millete açıklama yaptıktan sonra, İçişleri Bakanı çıktı ve sokağa çıkma yasağını ilan etti.
Acaba Sağlık Bakanı'nın bilgisi var mıydı sorusu geldi aklıma. Daha ilerisi; AKP'nin Genel Başkanlığı için mücadele veren Süleyman Soylu ve damat bey birleşmiş, Sağlık Bakanı'na karşı, parti içi ortak mücadele veriyorlardı. Pandemiyle mücadele için, bir sağlıkçı gözüyle ne istiyorsa olumsuz olması konusunda Sn. Cumhurbaşkanımızı ikna ediyorlardı. Ki en sonunda, pandemiyle mücadelede alınabilecek en sağlıksız karar olan "hafta sonu sokağa çıkma yasağı" kararı, alınabilecek en saçma zamanda alındı ve milyonlar sokağa çıktı. Enfekte sayısını düşünemiyorum. Normalde %15 düzeyinde seyreden enfekte/test oranı, o karar sayesinde %50'leri bulmazsa iyidir.
Hülasa, bundan sonra ucu açık bir sürece girdik. Ne zaman biter, kaç canımızı kaybederiz ve bundan sonra ne olacak gibi sorular, beynimizi kemiriyor. Hep meçhul ile yaşayan millet, bir kez daha aynı kuyunun içine girdi anlayacağınız.
"Zordur cahile dert anlatmak, hem de padişah ise!"