Türkiye bir ulus devlet olarak tanzim edildi. Lakin, bugün uluslaşma sürecini tamamlamış bir toplumdan söz etmek mümkün değil. Cumhuriyetin kurucuları tarihi akışa uygun olarak milletleşmenin gereğine inanarak bu yönde adımlar attılar. Osmanlı kimliği yerine Türklüğü ikame ettiler. Buna göre bir eğitim sistemi kurmaya çalıştılar. Ancak bu süreç başladığı gibi gitmedi. Modernleşmenin Batılılaşma olarak anlaşılması, Atatürk'ün ölümünden sonraki yönetimlerin sapmaları bu süreci akamete uğratarak, milletleşme yürüyüşünün yarım kalmasına neden oldu. Bunda Türk kimliği oluşturulurken İslam'ın devre dışı bırakılmasının da büyük etkisi var. Muhafazakar çevrelerde Türkleşmek İslam'dan uzaklaşmak gibi görüldüğü için ters etki yaptı. Bugün millet kategorisine karşı çıkanların etnik ayrılıkçılarla birlikte, en çok dindar veya İslamcı gruplar arasından çıkması boşuna değil.
Etnik bölücülük, kültürel farklılaşma gibi sorunlar tartışılırken ne yazık ki meselenin bu cephesi hep ihmal edildi. Bir ülkede etnik hareketlerin varlığı demek o ülkede milletleşmenin tamamlanamaması demektir. Dolayısıyla tedbir mekanizmaları ele alınırken milletleşmenin bu tip ayrılma girişimlerini önlemede önemli bir faktör olacağı unutulmamalıdır.
Milletleşme, sadece ayrılıkçılığa engellemekle ilgili bir süreç değil, aynı zamanda demokrasinin yaşaması ile ilgili de bir süreç. Zira etnik çatışma ve yarılmaların keskin olduğu toplumlarda demokrasilerin yaşamadığı, giderek otoriter yönetimlere evrildiği görülüyor. Milletleşme ile demokrasinin neredeyse birlikte sahneye çıkması, birlikte var olması bu gerçeğin ifadesidir. Çünkü milletleşmenin alternatifi kabileleşmedir. Kabileleşme, farklı egemenlik alanları, farklı amaçlar, farklı yaşama iradelerinin ortaya çıkması, bir toplumu birleştiren ortak iradenin ortadan kalkarak, çatışan iradelerin ortaya çıkması demektir. Böyle bir toplumu özgürlükçü bir demokrasi ile bir arada tutmak mümkün olmayacağından otoriter bir sistem kaçınılmaz olacaktır. Bu bakımdan demokrasi adı altında uluslaşmanın reddedilmesi aslında aynı zamanda demokrasinin de reddedilmesi demektir.
Günümüzde gelişen ülkelerin çoğu sadece demokratik ülkeler değil, aynı zamanda milletleşme sürecini tamamlamış ülkelerdir. ABD, Almanya, Fransa, Kore ve Japonya gibi ülkeler bunun en bariz göstergeleridir. Bazı çevrelerin ABD'yi çok kültürlü, çok milletli takdim gayretlerinin aksine ABD Huntington'un ifadesiyle; "Amerikalılar, eşit haklara sahip, Anglo Protestan kültürü paylaşan ve Amerika ruhunun Liberal ilkelerine bağlı bireylerden oluşan tek ulustur." ABD'ye göç yoluyla gelen her göçmenin de Amerikanlaşma sürecine uyum sağlaması zorunludur. Bunun için ABD, akademik çevrelerde eritme kabı veya potası olarak nitelendirilir.
Son yıllarda ülke sorunlarının giderek ağırlaşmasının, toplumsal bütünleşmenin yerini kutuplaşmanın almasının arkasında da milletleşme sürecinin bilinçli bir şekilde önce kesilmesi sonra da tersine çevrilmesi yatmaktadır.Daha 2004 yılında Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından Başbakanlığa sunulan Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu raporunda "Kürt ve alevi insanlarımız" azınlık kategorisinde sokularak Türk kimliğinin dejenere edilmesi hedeflenmiştir. Bu raporun hazırlayan komisyonun başkanı Baskın Oran, yıllar sonra Çözüm/Çürüme sürecinde, azınlık diye kodladığı Kürt/terör sorunu ile ilgili olarak Akil Adam seçilmiştir. Siyasal iktidar milletin olmadığı yerde kabileleşmelerin olacağını, bunun da etnik çatışmaları besleyeceğini görememiştir. PKK bu zeminde semirerek büyümüş, terör sorunu bu amaçla Kürt sorununa dönüştürülmüştür.
Türkiye, milletleşme sürecini tamamlayamadığı, toplumu ortak bir kültürde buluşturamadığı takdirde etnikleşme, ufalanma vetiresi devam edecektir.Bunun yolu, öncelikle Türk kimliğinin hangi sebeplerle toplumun tamamını kuşatamadığını anlamaktan geçmektedir. Davit Kushner; İslam dininin Türk kimliğinin bir parçası olmaktan çıkarılmasının kuşatıcı etkisini daralttığını ifade etmektedir. Bugün de bir millete/milliyete isnat etmeyen siyasal İslamcılığın önü açılırken, kendini Türk kimliğine bağlayan milliyetçiliğin İslami yönü budanmaya çalışılmaktadır.Dünün milliyetçi örnekleri, S.Ahmet Arvasi, Erol Güngör,Abdürrahim Karakoç,Ozan Arif, N.Kösoğlu vs. gibi isimler bunun için geri plana itilmekte, yerlerine milliyetçiliğini İslam'la harmanlamamış isimler ikame edilmeye çalışılmaktadır. Hedef, İslam'la karılmış ve kuşatıcı bir Türk kimliğinin ortaya çıkmasını önleyerek,kabileleşmemenin önündeki engelleri kaldırmaktır. Ulus devlet, ancak onun dayanağı olan, kendi varlığının farkına varmış bir ulusla yaşar. Türk aydınının önündeki en büyük meselelerden biri budur; Türk kimliğini en üst kuşatıcılık derecesine varacak şekilde yeniden inşa ve milletleşme sürecinin önündeki engelleri kaldırmak.