Milli şuur lafla olmaz, icaplarını yerine getirmekle olur. Toplumsal hareketleri yaşatan, büyüten, besleyip, dal budak salmalarına vesile olan fikir adamlarıdır. Bu da hareketin onlarla irtibatını sürekli hale getirmesi ile mümkündür. Düşünce kaynakları ile irtibatı kesilen veya zayıflayan hareketler giderek güçsüzleşerek, zamanla birer geçmiş zaman hikayesine dönerler.
Bunun anlamı, yaşamak, toplumu ihata etmek isteyen her hareketin düşünce kanallarını açık tutması gerektiğidir. Çünkü hayat akıcı bir özelliğe sahiptir, bir akarsuda, aynı suyla iki defa yıkanılamayacağı gibi, değişen zamanları geçmişte kalmış fikirlerle karşılamak da mümkün değildir. Düşünce adamı anı kollar, zamanının hikayesini yazar. Bu kanallar tıkanırsa ondan beslenenlerle arasındaki mesafe açılır, düşünce adamı yarını karşılamaya hazırlanırken, toplumsal hareket dünde kalır. Marjinalleşme dediğimiz şey biraz da budur.
Fakat bu durum toplumsal hareketleri sadece marjinalleştirmekle kalmaz, onları fikirsizlik bataklığına da sürükler. Değişime kapalı hale getirir, eski fikirler yeni kutsallara dönüşür. Düşünce akışı bozulan her hareket sonunda eski fikirlere din gibi yapışmak zorunda kalır.
Bugün 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl öncenin dünyasından farklı bir dünyada yaşıyoruz. Kimi kadim sorunların yanında yeni sorunlarla karşı karşıyayız.Yeni meseleler, yeni cevaplara, yeni düşünce açılımlarına ihtiyaç duyar. Bunu yapacak olan düşünce adamlarıdır. Düşünce toplumların değil, fert fert düşünce adamlarının ürünüdür.
Bütün bunları niçin yazdım, bugün başı gövdesinden kopmuş, her biri ayrı taraflara giden bir toplumsal hareket halini aldık. Toplum, kılavuzlarından, düşünen, üreten insanlar, hitap ettikleri sosyal tabandan mahrum kaldı. Düşüncenin yerini ezberlenmiş, hiç değişmeyen, geçmişe ait fikir muskaları aldı. Onlarla her derdimize çare arıyoruz. Milliyetçi basına bakarsanız ne dediğim daha iyi anlaşılır. Gazete, televizyon ve internet sitelerinde ülke sorunlarına çözümler sunan yazılardan çok, bir nevi milliyetçi magazine tanık olursunuz. Yazılanlar ya övgü, ya sövgü, ya şeytanlaştırma, ya putlaştırmadan ibarettir. Tartışmalar, fikirlerin etrafında cereyan etmez,daha çok kişiler veya grupların etrafında döner. Konuşanları konuşturan milli refleksler değil, nefsi reflekslerdir.Milli hesaptan ziyade, şahsi hesap ön plana çıkar. Böyle olunca milli olanla şahsi olan birbirine karışır, kimse ne ve neye hizmet ettiğini anlayamaz hale gelir. Bunun sonu da o hareketin aktivitesini, canlılığını ve kimliğini kaybetmesi ile sonuçlanır.
Bu girdaptan kurtulmanın yolu, toplumla onu besleyen düşünce adamlarının irtibatını canlı tutmaktır. Başta milli şuur lafla değil, icaplarını yerine getirmekle olur demiştim. İcaplarının ne olduğu açıktır, artık çok az sayıda kalan milliyetçi aydınları okumak, anlamak ve onların düşüncelerini, eserlerini yaygınlaştırmaktır. Okumayan bir toplum, yaşamaktan, geleceğe intikal etmekten vaz geçmiş bir toplumdur. Fikir, her silahtan daha güçlüdür. Fikirden soyunan bir toplum en önemli silahını kaybetmiş olur. Onun için kendi adıma her sabah yaptığım şey, milliyetçi aydınların- yazıları ile ufuk açıcı her yazıyı sosyal medyada paylaşmak, okur sayısını artırarak aileyi büyütmeye çalışmaktır. Hiç bir şey yapamıyorsak bunu yapabiliriz. Böylece düşünce kanallarımız açık, yönümüz , istikametimiz doğru olur.