Yargıtay’ın onama kararından sonra MHP yeni bir oyun sahneye koydu. Amaç belli ,çağrı heyetinin yapacağı kongre çağrısını işlevsiz hale getirerek iktidarın koltuk değneği olmaya devam etmek.

Batılı bir düşünür,adelet devletin dinidir,der. Biz de devletin temelidir deriz. Din, daha keskin,daha vurucu bir ifade. Bir devletin de milletin de onsuz olamayacağına çok keskin bir vurgu yapar.

MHP kongresinin bu hale gelmesinin birinci derece sorumlusu MHP yönetimi ise ikinci sorumlusu da Yargı’dır.(Üçüncü sorumlu da elbette hükümet.) Herhalde hukuk tarihinde, hiç bir davada bu kadar çelişkili karar verilmemiştir. Bir mahkemenin verdiği kararı bir başka mahkemenin uygulanamaz hale getirmesi,onun verdiği kararı bir başkasının kaldırması Türk yargısında görülmemiş bir olaydır. Bunun nedeni 17/25 Aralık’tan itibaren yargının bağımsızlığını kaybederek usul,usul siyasallaştırılmasıdır.

İşin bir diğer yanı da, ahlaki boyutudur. Bugün MHP genel başkanlık koltuğu fiilen işgal altındadır. Tabanın istemediği bir yönetim iktidardan aldığı destekle cebren partiyi elinde tutmaktadır. Türkiye’de bir demokrasi kültürünün oluşmamasının arkasında –partilere hakim olan-bu lider merkezli siyaset anlayışı yatmaktadır. Liderler, toplumu partilerini yönettikleri gibi yönetmek istemekte bu da baskıcı,despotik bir siyaset anlayışının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

AKP’de ki kavga da MHP’de ki kavga da milli menfaatlerin,ideallerin kavgası değildir. Partileri kendi tapulu mülkü gibi gören bir anlayışın, kendi iktidarlarını koruma kavgasıdır. Gerçek bu olmasına rağmen, ya lider egoizmi milli menfaatlerle ambalajlanıp topluma sunulmakta yahut liderin ihtirasları yoğun bir medya taarruzu ile toplumun talepleri haline getirilmektedir.

Türk milliyetçileri bugün siyasetin en etkisiz, en edilgen figüranı durumundadır. Bürokrasi milliyetçilere kapatılmıştır. Binlerce kamu görevlisi Bahçeli’nin pasif tutumu yüzünden hak kaybına uğramıştır. Okul müdürleri görevden alınırken bile MHP şahsiyetli bir tutum ortaya koyamamış,tek bir tepki vermemiştir. Cari sistem ülkücüleri sistemin jandarması gibi görmüş, Bahçeli’de bu anlayışa göre MHP’yi tanzim etmiştir. Vatan savunuculuğu konusunda bile MHP’nin kendine ait milli bir perspektif ve projesi yoktur. Ülke bütünlüğünü dert edinen bir liderin 19 yıl içinde yüzlerce çalışmaya öncülük etmesi, ülke sorunları hakkında milli bir çözüm zemini oluşturması gerekirdi. Bunların hiç biri yapılmamıştır. Ülkücülerin işe, aşa, ekmeğe ihtiyacı yok, sadece Bahçeli’ye ihtiyacı varmış gibi bir yol izlenmiştir. Hala da aynı çizgi de ısrar edilmektedir.

Mesele, MHP’de genel başkanın kim olacağı değildir,mesele MHP’nin bundan sonra fikri,düşüncesi,ülküleriyle Türk siyasetinde olup olmayacağıdır. Bahçeli,Türk milliyetçiliğinin tasfiye memurudur. On dokuz yıl boyunca milliyetçiliği etkisizleştirmek,hadımlaştırmak için elinden geleni yapmıştır.Bugün de yapılan farklı değildir. AKP ve Saray’ın bütün gücüyle Bahçeli’nin üzerine kapanması,havuz medyasının dört koldan muhalefeti hedef alması aynı maksada matuftur. Ülkücülerin karar vereceği şey, kimin genel başkan olacağı değil, Türk Milliyetçiliğinin bundan sonra siyaset sahnesinde var olup olmayacağıdır.

Ya tasfiye memuru, ya yeni bir milliyetçilik kabarması ve yeniden inşa…