Bu yazılar, 85 yaşını geçen ve hasta olan Kadir Mısıroğlu’na iade-i itibar mı gösteriliyor sorusunu akla getirdi.
Önce Akit yazarı ve psikiyatrist Sefa Saygılı, 21 Temmuz’da Kadir Mısıroğlu’nun deli olmadığını; akıl ve ruh sağlığının yerinde olduğunu yazdı.
Saygılı, yakından tanıdığı ve 85 yaşını deviren Mısıroğlu hakkındaki iddialara üzüldüğünü ifade ettiği yazısında, deneyimli psikiyatri uzmanı olarak şunları kaydetti:
“Üstad kendi ifadesiyle 85 yaşını devirmesine ve başta şeker hastalığı olmak üzere çeşitli rahatsızlıklarına rağmen halen son derece berrak ve açık zihin yapısına, sağlam hafızaya sahiptir.”
Saygılı, 40 sene evvel Ayhan Songar tarfından verilen raporun hapse girmesine engel olmak için verildiğini kaydetti.
Bu yazıdan bir hafta sonra aynı gazeteden Ali Alben de aşağı yukarı aynı şeyleri tekrar eden bir yazı kaleme aldı.
Bugün ise Yeni Şafak yazarı Süleyman Seyfi Öğün ise aynı konuyu tıbbî açıdan değil, felsefî açıdan ele aldı.
Öğün, akıl ile deliliği ayrıştırmak ve “delileri” suçlayıp dışlamanın modern bir obskürantizm olduğunu ifade ettiği yazısında, hakikati akıllılardan değil, delilerden beklediğimiz bir dünyada yaşadığımızı kaydetti.
Öğün’ün yazısındaki o kısım şöyle:
“Kadir Mısıroğlu, bir Batıcı’nın gözünde gericiliğin, o apaçık “peccatum mortiferum”un öznesidir. Batıcıların öcüsü, ölümcül günahı gericiliktir ve Türkiye’de maalesef adamakıllı çalışılmamıştır. Kızanların gözünde gericiliği ağırlaştıran kılıflı, gizlenmiş, örtülmüş olmasıdır. Kadir Mısıroğlu’nun bir takıntı hâline gelmesi; işbu örtü kalktığı zaman görünecek olanı temsil etmesidir. Kadir Mısıroğlu sâyesinde gericiliğe bir cürm-ü meşhûd yapılmıştır âdeta.. Başında fesiyle, arkasındaki Osmanlı sembolleriyle elindeki bastonuyla, kaba saba, küfürbaz konuşmalarıyla, dahası deli raporuyla. Şu aralar bu deli raporu ile vampirin göğüs nâhiyesine öldürücü vuruşu yapmaya çalışıyorlar. Öldürücü vuruş şu: Mâdem delidir; üstelik bu hâli “bilimsel” bir raporla tescillidir, o hâlde söyledikleri, yaptıkları tekmil çöplüktür. Hattâ müşahade altına alınması iktizâ eder… Akıl ile delilik arasında yapılan keskin analitik bir ayrıştırma…Meraklıları Foucault’nun Deliliğin Târihi’ne bir baksın da bu ayırımın insanlığın başına ne büyük bir belâ açtığını görsün…Her analitik, gerisinde büyük boşluklar bırakır ve faşizan kıt’alara açılır. .. Aklın şampiyonluğunu yapanların hâlâ görmek istemedikleri Hitler Nazizminin onun en yüksek mertebelerinden birisi olmasıdır. Bu gerçeği de Hitler’in deliliği ile örtmeye çalışırlar..
Mustafa Özel, Don Kişot ve Cervantes üzerine çok düşündürücü bir değerlendirme yapmıştı: Cervantes hesaplayıcı aklın egemenliğinin nasıl da dünyayı ele geçirdiğini görüyor ; bunun belki de önlenemez olduğunu görüyordu. Don Kişot üzerinden bize şunu söylüyordu: öyle bir dünyâ kuruluyor ki, artık hakîkâti, akıllılardan değil, delilerden bekleyeceğiz.…….
Akıl ile deliliği ayrıştırmak ve “delileri” suçlayıp dışlamak modern bir obskürantizmdir. Rast Peşrev’ini icra etmekten ve dinlemekten lezzet aldığım Benli Hasan Ağa’nın 17.Asırda yazdığı Tezkiret’ül Müteahhirin kitabını parça parça okuyorum..Ne kadar ilginç insanlar bu deliler… Ya, Neyzen Tevfik’e ne demeli? Neyzen’in lâikliği övdüğünü düşündüğünüz şiirlerini okurken, aldığı deli raporları ne için akıllara gelmiyordu acaba?…Akılcılığın şampiyonluğunu yapıp ne ara Çılgın Türkler’e geldik?
HAMİŞ: İnsan hayâtı, kolayca birbirine dönüşüveren iki maksim; akıl ve delilik arasında yaptıklarımızı akılcılaştırmaktan başka nedir ki? Akla en çılgın şeyleri yaptırabilir; en ahmakça şeyleri akıl ile örgütleyebilir; akılla arayıp bulamadığınız hakîkati ise en çılgın anınızda avucunuzda tutabilirsiniz.”