Türkler, kültürel olarak tarih sahnesi çıktıklarından beri, tarihin her döneminde yaşadıkları bütün coğrafyalara kendilerine ait değişmez imler, işaretler, semboller, damgalar bırakmışlardır. Bırakılan bu izler üzerinden hemen hemen hiç kesintiye uğramadan göç yollarını, yerleştikleri coğrafyaları etkiledikleri dış kültürleri takip etmek mümkündür. Ancak bunun için bırakılan izleri, işaretleri ve damgaları tanımak ve onları okumak gereklidir. Bunu okumanın yolu Türk kültürüne ait özellikle sözlü kültürü, halk hikayelerini, destanlarını ve mitlerini bilmekten geçmektedir. Türk süsleme sanatlarının kültürel kökenlerini hiç şüphesiz destanlar ve mitler oluşturmaktadır[1]. Bu okumaları günümüzde daha çok kültür tarihi ve halk bilimi ile uğraşanların yanı sıra sanat tarihçiler yapmaktadır.
Mülkiyet, aidiyet ve bağımsızlık unsuru olarak neredeyse insanlık tarihi ile yaşıt olan Tamga-Damga, hiç şüphesiz Türk kültürünün de vazgeçilmez uygulamalarındandır. Damgalar/Tamgalar; boy-soy birliği, millet mensubiyeti ve kutsallık ifadesi işaretler olarak Türk tarihinin erken devirlerinden itibaren hemen her türlü malzemede karşımıza çıkmaktadır. Ancak, zaman içerisinde bazıları harflere dönüşerek yazıya geçmiş, bazıları da geometrik süslemeleri oluşturan kompozisyonlar içerisinde esas anlamından kısmen uzaklaşarak kompozisyonun bir elemanına dönüşmüştür.
“Damga-Tamga”; çeşitli ansiklopedi veya sözlüklerde kavram ve terim olarak genellikle “boy-soy birliği, millet mensubiyeti ve kutsallık ifadesi işaretler” olarak tanımlanmaktadır. Benim öz tanımıma göre de “Bu benim”, “Ben buyum”, “O bana ait”, “Ben ona aitim”, ifadelerinin kişisel ve kültürel simgesel sunumudur.
Zaman içerisinde özellikle sürekliliği olan ve değişmez karakterlere bürünen, ortak bilgilenmenin ürünü, yazının esasını oluşturan ve kendisine harf denen karakterler benimsendi. Türk Köktürk alfabesinin kesin olarak Türk icadı olduğu ve oluşumunda kullanılan karakterlerin esasını Türk damgalarının oluşturduğu düşüncesi artık büyük ölçüde kabul görmüştür [2]. Yapılan dil çalışmalarında bu durum açıkça ortaya konulmaktadır.
Damgadan yazıya, yazıdan motife değişen düzeni sözlü kültür ürünlerini bilen ve dikkatli bakan gözler görebilmektedir. Bu araştırmanın alan çalışanlarına bu yolda yol gösterici olacağını ve buna benzer çalışmaların artmasıyla daha somut bilgilere ulaşılabileceğini ümit etmekteyim.
[1] Duran, R., “Türk Süsleme Sanatlarındaki Motif ve Kompozisyonların Kültürel Kaynakları: Mitler ve Destanlar Üzerine”, S.Ü.Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:8, Konya, 2002, s.151-168.
[2] Ercilasun, A.B., Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları, İstanbul, 2016: 357-361