Gustave Le Bon,Devrimlerin psikolojisi adlı eserinde, toplum psikolojisi ile ilgili önemli tespitlerde bulunur.
Toplumları hangi saiklerin yerleşik düzeni devirmeye ittiğini, bir Sosyal Psikolog olarak anlamaya çalışır.
Yaptığı tespitler bugün için de geçerlidir. Yığınların kendine ait düşünceleri olmadığını,rotayı -liderlerin-çizdiğini söyleyerek, toplum liderlerine büyük önem atfeder.
En kanlı yönetimlerin bile zamanla çıkar birliğinden kaynaklanan taraftarlarının oluştuğunu belirterek şunları söyler: Fransız Devriminde kamulaştırılan mülkleri alan köylüler, eski rejime dönülürse bütün ayrıcalık ve kazanımlarını yitireceklerini bildikleri için devrimi canla başla savundular... Bu, bugünde geçerli bir durum. Her iktidar kendi gücünden beslenen yeni bir zenginler ve ayrıcalıklılar sınıfı yaratır. Bu sınıfların çıkarları iktidarların çıkarları ile özdeşleştiği için -fikirlerine katılmasalar da o iktidarları savunmak zorunda kalırlar. Gerçekte müdafaa ettikleri iktidar değil,kendi menfaatleridir.
Le Bon alanında bir klasik olan eserinde toplum psikolojisi ile ilgili başka tespitler de yapar;Kuralsızlığın,yasa tanımazlığın Fransa'yı nasıl bir kan gölü haline getirdiğini uzun uzun anlattıktan sonra sözü Arras ve Cambrai şehirlerini yakıp yıkan rahip Lebon'a getirir:lebonu bir kan dökücü haline getiren yasa ve geleneğin boyunduruğundan kurtularak mutlak güce kavuşmasıydı,der.
Referandum sürecinde yapılan tartışmaları hatırlayın,başkanlık sistemi ile ilgili eleştirilerin nirengi noktasını CB'nının hukuki denetimden azade kılınması oluşturuyordu. Bu eleştiriler, insanlığın yaşadığı acı tecrübelerin sonucundan başka bir şey değildi. Le Bon, keyfiliğin nasıl bir ceberutluğa yol açtığını,insan hayatının nasıl ucuzladığını şu örnekle anlatır:"Darağacı Lebon'un evinin önünde kurulurdu,böylece kendisi,eşi ve yardımcıları katliamın tadını çıkarırlardı.Giyotinin ayağına bir içki büfesi kurulur burada sans-culottelar içki içerdi.Cellat onları eğlendirmek için gülünç hareketlerle kaldırıma idam edilenlerin çıplak bedenlerini yığardı." Görüldüğü gibi denetimsizlik Lebon diye bir canavar yaratmış,binlerce insan onun kararı ile ölüme gitmişti. Onun için İngiliz siyasetçi Lord Acton, güç yozlaştırır,mutlak güç mutlaka yozlaştırır,demiştir.
Mutlak güce ulaşanların nasıl bir kişiliğe büründüklerini herkesi giyotine gönderdikten sonra kendisi de giyotine giden Robespierre örneğinde şu şekilde açıklar; Robesperre'in kişiliğinde en ağır basan özellik,son gününe kadar gittikçe artan aşırı gururuydu.Yeni bir inancın baş rahibi olduğundan,Tanrı'nın onu erdemin saltanatını kurmak üzere dünyaya gönderdiğine inanıyordu. Yüce Tanrı'nın dünyayı düzelteceğini söylediği Mesih'in o olduğunu ifade eden mektuplar alıyordu."
Bu tip despotların gazabına en çok yazın adamlarının uğradığını belirten Le Bon, nedenlerini şu şekilde izah eder; "Onlar söz konusu olduğunda,bir meslektaşın kıskançlığı,bir zorbanın öfkesi ile birleşiyordu. Robespierre'in onlara işkence yaparken duyduğu nefret,onun despotizmine direnişlerinden çok,onunkileri gölgede bırakan yeteneklerinden kaynaklanıyordu."
Fransız ihtilalinin üzerinden 2 asırdan fazla,Le Bon'un kitabını yazışının üzerinde bir asır geçti. İnsanlık çok merhaleler kat etti. Lakin insan ve toplum psikolojisinde çok değişiklik olduğunu söylemek mümkün değil.Denetimsizlik,aşırı güç temerküzü dün hangi sonuçları doğurduysa bugün de aynı sonuçları doğurur.Eskiler bu gerçeği gördükleri için, korkulu rüya görmektense uyumamak en iyisi demişlerdir.
Fransız devriminin üzerinde 2 asırdan fazla bir süre geçmesine rağmen G.Le Bon'un yazdıkları bugün de geçerliliğini koruyor.