Kimden ya da kimlerden cesaret alıyorlar bilmiyorum ama, çizmeyi aşmakta sınır tanımıyorlar.
Cumhur ittifakı içinde olduklarından mıdır nedir pek pervasızlaştılar.
Geçtiğimiz günlerde, Kürtçülük hareketinin İslami versiyonu olan Hüda-Par: “Kürt Meselesine İnsani Çözüm” adı altında bir çalıştay düzenledi.
Başlık insani idi ama bildirgeleri hiç de insani değildi. Mesajları mide bulandırır cinsindendi.
Ben biraz anlatayım, siz değerli okurlarım da insani çözüm olup olmadığına karar veriniz.
“Devlet, Şeyh Said’den özür dileyecekmiş.” Oysa onun isyanı yüzünden Musul ve Kerkük’ü elden çıkardık. Çünkü Lozan Antlaşması’nda Irak sınırlarımız çizili değildi, bu iki Türk şehrinden ötürü.
“Kürtleri birbirinden ayıran sınırlar, sembolik hale getirilmeli.” Ulen Barzani ile Talabani bile Arapça anlaşıyorlar.
“Kürtçe, Anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki engeller kaldırılmalı” Önce Kürtçe bir dil midir yoksa Türkçe, Arapça, Farsça, Çerkesçe, Keldanice, Rumca gibi dillerden aşırılmış karma bir dilcik mi?
“Anayasa’daki Türk tanımından vazgeçilmeli” imiş. Vatanı da size bırakalım mı?
“Ankara’nın saadeti, Diyarbakır’ın huzuruna bağlıdır.” İmiş. Şu densizliğe bakar mısınız? Değerli savcılarımız, İç işleri ve Adalet bakanlarımız siz, bu sözleri, demokratik bir hak mı görüyorsunuz?
Bu istekler, Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerine başkaldırı değil mi?
Bu istekler, Türk devletine tehdit unsurları içermiyor mu?
Seksen yaşındayım. Bu istekleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne bir ültimatom gibi algıladım.
Bunların bu istekleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel isteklerine doğrudan saldırmalarına bakılırsa, Hüda-Par ve söz konusu bildiriyi kaleme alanlar, bir direnişi göze almış olmuyorlar mı?
Bu muhteremler, bu isteklerinin asla kabul edilemeyeceğini bilmiyorlar mı, bu kadar mı akıldan yoksunlar?
Neden bu asil, hoşgörülü, yarım ekmeğini muhtaçlarla paylaşan asil milletin damarına basıyorlar?
Acaba Bahçeli’nin başlattığı adını bir türlü koyamadıkları “yeni Açılım Süreci” ve Suriye’deki beklenmeyen oluşumlardan cesaret alıp ümitlendiler mi?
Bu necip millet, bu oyuna gelmeyecek, bir kardeş kavgasına zemin hazırlamayacak, asla ve asla bir Kürt-Türk evliliği bozulmayacak, kardeşlik devam edecektir.
Türkiye’nin huzuruna yönelen bu kasıtlı meydan okuma, kendi ateşinde yanacaktır.
Ne bu bildiriyi hazırlayanlar ne malum parti, kirli ve taşeron emellerine ulaşamayacaktır.
Çünkü bu asil millet, en karanlık, en buhranlı yıllarda bile içinde alev alev yanan “Kuvvayı Milliye” ruhuyla ayağa kalkmasını bilmiş ve başarmış bir millettir.
İhanete ve kardeşliği bozan sinsi oyunlara asla geçit vermemiş bir izana sahiptir.
Bu seçilmiş millet, Türkiye Cumhuriyeti’ni, üniter yapısını; demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan niteliklerini tüm saldırılara karşı korumuş ve koruyarak gelmiştir.
Bu millet vatanının birliği, cumhuriyetinin güzelliği ve parçalanamayan kardeşliği ile sonsuza dek yaşayacaktır.
Bre gafiller bilin isteriz:
Bu vatanın sınırları kanla çizildi, sembolik hale getirilemez, değiştirilemez.
Mehmetçiği katleden, birliğine çomak sokan asilerden özür dilemez.
Türkiye, dili Türkçe olan üniter ve milli bir devlettir. Böyle kurulmuştur. Çok dilli bir federasyona asla izin vermeyecektir.
Anayasa’da tarif edilen ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka, TÜRK milleti denir” tarifince hepimiz Türk’üz ve Müslümanız. Neşemiz de sevdamız da, aşkımız da, hüznümüz de aynıdır.
Ne mutlu Türküm diyene!
Fitneyi, bölücülüğü bırakalım:
Anayasa’da herkese tanınan eşit haklardan kardeşçe yararlanmaya bakalım.
Eğitimci-Yazar
NOT: Bir sonraki yazımda da cevap vereceğim.