Uluslararası gündem ve devletler haliyle COVID-19 salgını üzerine yoğunlaşmış durumda olmasına karşın, devletlerin şuan sadece bu alana sıkışıp kalmaları kendi iç siyasetlerinde ve dış politikalarında alınması gereken kararlara ve uygulamalara mani olmamalıdır. Bu Türkiye için de böyledir, zira hayat devam ediyor.
Türkiye’nin güneyinde son yıllarda özellikle Suriye çevresinde cereyan eden olaylar, hava sahamızın da tehditlere açık olması Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi almasını gerekli hala getirmiştir. Türkiye’nin NATO üyesi bir ülke olmasından ötürü normal şartlarda hava savunma sisteminin bu birliğe üye olan devletlerden satın alması özellikle ABD’den satın alması, herkesin normal karşılayacağı bir husus olsa gerek. Fakat ilk olarak ABD’den alınması planlanan patriotların maliyetinin fazla ve teknik özelliklerinin de Türkiye ile paylaşılamayacak olması Türkiye’yi, uluslararası ilişkilerde dostluk yoktur, çıkarlar vardır ilkesini işleterek Rusya’dan şuan için en gelişmiş hava savunma sistemi S-400’leri almaya yöneltmiştir. Rusya ile yapılan müzakereler neticesinde bu hava savunma sisteminin ilk parçaları 12 Temmuz 2019’da Ankara’ya inmiştir. Türkiye bu alanda pragmatist bir süreç yöneterek ABD ve NATO’ya gerektiğinde rest çekebileceğini göstermiş oldu.
Önceki senelerde Türkiye’nin füze tehditlerine karşı yine ABD ve güdümündeki NATO’dan hava savunma sistemi temin etmek istemiş, Türkiye’nin bu talebinin aksine Almanya ve ABD’ e ait patriotlar ise çeşitli bahanelerle ülkemiz topraklarından sökülerek gerisin geriye ait oldukları yere götürülmüştür. Hani Türkiye NATO ve ABD’nin stratejik ortağı bölgedeki en güvenilir müttefiklerinden biriydi! İşin aslı 2014-2015 arasında Türkiye’nin dönemin kan emici, kafa kesen vahşilerinden (IŞID) ziyade ağırlıklı mücadelesini PKK’a karşı vermiş olmasıydı. ABD bu noktada IŞID ile mücadelesinde yalnız bırakıldığını düşünmüştür. Hal böyle iken stratejik müttefikimiz!! ABD’de ceza olarak var olan patriotları sökmüştü. Hâlbuki biz ABD’yi IŞID ile mücadelesinde neden yalnız bırakalım ki öyle değil mi? İyi hatırlayınız. 29 Ekim 2014 tarihinde (tarihe dikkat 29 Ekim) PKK sempatizanı peşmergeler konvoy eşliğinde ülkemiz topraklarından geçerek IŞID’e karşı ABD’e destek olmak için Suriye’nin kuzeyine girmişlerdi.
Neyse devam edelim!
Tek çare Rusya’dan S-400 almaktı ve yukarıda da bahsettiğim gibi 12 Temmuz 2019 günü ilk parçaları gelmeye başlamıştı. Tamam gelsin çok güzel. S-400 alımında ben de son derece yerinde bir karar olduğunu düşünenler arasındayım fakat geldiğimiz nokta öncesinde verilen ifadelerin tam tersini göstermektedir. Bu hava savunma sisteminin Nisan 2020’de aktive edileceği, kullanıma başlayacağı bizzat Sn. Erdoğan tarafından kamuoyuna açıklanmıştı. Noldu şimdi S-400’lere!
Mayıs ayı içerisindeyiz… Bazı sorular sormak gayet yerindedir diye düşünüyorum.
1- S-400 Hava Savunma Sistemi Nisan ayında neden aktive edilerek kullanıma sokulmadı? Bu sistem ne zaman kullanıma girecektir?
2-Türkiye’nin hava savunma sistemine gereksinimi ortadan kalktı mı? Ülkemizin balistik veya türevi saldırılara karşı güvenlik açığı sorunu bitmiş midir? Türkiye’nin güneyindeki ve çevresindeki tehlikeler bitmiş midir?
3-Türkiye biryandan S-400 alıp diğer taraftan da patriot alabilmek için ABD ve NATO ile nasıl bir yol haritası işletecektir?
4-Eğer kullanıma sokulursa, patriotların S-400 radarına takılmadan Türkiye’nin güneyinde uçmasında bir sorun var mıdır?
Zaten kırılgan ve hassas olan Türk ekonomisi 2,5 milyar dolar (şuan ki kur ile 17,5 milyar TL) verip bu hava savunma sistemini aldı ise herhalde aktive edecektir diye ümit ediyorum!!! Yoksa depolarda çürür gider mazallah!!