Ömer Çelik, Fâzıl Say’ın Bestelerini Yasakladı mı Yasaklamadı mı?

Abone Ol

Târih, 26 Ekim 2014. Soner Yalçın, Sözcü gazetesindeki köşesinde aynen şöyle yazdı:

“AKP’nin Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Fâzıl Say’ın iki bestesinin Cumhurbaşkanı Senfoni Orkestrası tarafından çalınmasını yasakladı.”

Târih, 29 Ocak 2019. Sâlih Tuna, Sabah gazetesindeki köşesinde aynen şöyle yazdı:

“Bir eleman geçenlerde, ‘Türkiye birkaç haftadır Mozart'la faşizm arasındaki ilişkiyi tartışıyor’ yalanını atmakla kalmadı, ‘Fazıl Say besteleri geçmişte yasaklandı.’ dedi.

Hangi bestesi yasaklandı, utanmaz müfteri?

Hayır, ‘eleman’ dediğim Soner Yalçın değil.

Gezi desisesinde, "Annelerin kucağından çocuklarını alıyorlar. Çocukların çığlıklarına tanık oluyorum. Bir katliam hazırlığı bu!.." diyerek iç savaş çığırtkanlığı yapan o müptezel.

Yani, Taksim yalancısı.”

Tuna’nın kastettiği kişi, elbette Can Dündar. Dündar, 15 Haziran 2013 de Taksim’den canlı yayına bağlanıp büyük bir provokasyona imzâ atmıştı.

Ömer Çelik’in böyle bir yasak koyup koymadığını bilmiyorum. Eğer koyduysa Soner Yalçın, doğru yazmış; yok eğer böyle bir yasak yoksa Soner Yalçın iftira atmış demektir. Yâni Tuna’nın bahsettiği yasak iftirâsının kaynağı Can Dündar değil, Soner Yalçın’dır.

Biliyorsunuz, Odatv ve Soner Yalçın, epey zamandır Cem Küçük’ün peşinde. Küçük’ün gelmişini, geçmişini, 17-25 Aralık sonrasındaki cemaat övgülerini ortaya döktüler.

Eyvallah!

Eyvallah da başka yazarların da böyle övgüleri var ama onlar hakkında, âdeta yayın yasağı var.

Bunlardan birisi de Sâlih Tuna. Adamın 17-25 sonrasında Fethullah Gülen hakkındaki övgülerini, AK Parti Gençlik kolları ortaya döktü. Her ne hikmetse Cem Küçük’ün peşini bırakmayan Soner Yalçın, Sâlih Tuna’ya sessiz. Anlayamadığım, adını koyamadığım bir kankalık var. Tuna, arasıra Soner Yalçın’a kardeşim falan diyor.

Ne diyelim, gözümüz yok. Allah, muhabbetlerini arttırsın! Bizden uzak, birbirlerine yakın olsunlar.

Fâzıl Say’a gelelim.

Rüştünü ispat etmiş bir sanatçı ile hükûmetin arasının düzelmesini destekliyorum. En başından beri böyle olmalıydı. Fakat şimdi araları düzeldi diye Sâlih Tuna’nın hâfızamızla dalga geçmesine izin mi verelim?

Tuna istiyor ki herkesin gönlü olsun. İstiyor ki Fâzıl Say’ın Gezi Parkı bestesini, Kültür Bakanı’nın yasağını, Soner Yalçın’ın yasağı dile getiren yazısını yok kabul edelim.

Oldu canım, öyle yapalım! Sen gibi, -hekese dediğin misâl- yâni şebelek gibi davranalım. Kafamıza saksı yemiş numarasına yatalım!

Bütün bunlar, çok da önemli değil. Hepsini unutabilirim. İnsan beşerdir, şaşar. Fakat kafama yüz tâne saksı atsalar da unutmayacağım bir şey var. Hele de işin içinde Mozart ve klasik müzik varsa.

Hem bu vesileyle Fâzıl Say’a da sesleneyim.

Fâzıl Bey,

Siz siz olun, bu Sâlih Tuna’ya dikkat edin. Yok yok, siyâseti, fetösever geçmişi, şimdiki fetösavarlığı falan değil.

Bu Tuna var ya bu Tuna, klasik müziğin kalbinin attığı, Mozart’ın memleketi Viyana’yı kalinka dinleyerek gezen, üstelik bunu da ısrarla tavsiye eden sanatkâr ruhlu büyük bir adamdır.

Birgün konserinizi teşrif ederse uyarayım dedim.