Esas sorunumuz insan sorunudur. Bir ülkede bunca yanlışa, bunca yolsuzluğa, bunca yalana rağmen daha hala bunu görmezden gelerek hiç bir şey olmamış gibi davrananlar varsa, o ülkede ciddi bir insan sorunu var demektir.
Kendini hakka hakikate körleştiren bir topluma kimse bir şey anlatamaz. Bugün tam da öyle bir durumdayız. Olumsuzlukları kalıcı hale getiren, ülkeyi yönetenleri pervasızlaştıran da budur! Bir yönetim iyi-kötü ne yapıyor alkışlanıyorsa artık iyi ile kötü, doğru ile yanlış, başarı ile başarısızlık arasında bir fark kalmamıştır.
Yirmi yılın Türk milletine en büyük faturası bu ölçü hassasiyetinin kaybolmasıdır. Einstein boşuna,"evrende en büyük ziyan, sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyindir," dememiştir. Ne yazık ki, toplum olarak sorgulama yeteneğini kaybettik. Partiler, liderler, şeyhler, hocalar mutlak doğrunun temsilcisi gibi görülmeye başlandığından beri teslimiyeti hayat tarzı haline getirdik. Herkes mürit arıyor, kayıtsız şartsız teslimiyet istiyor. Partiler profili yüksek adaylardan kaçıyor, fikri şahsiyeti temayüz etmiş insanların müridan için sorun olacağını düşünüyor. Yani aslında insanlarımızı biraz da el birliği ile bu hale getirdik.
Yıllar önce, daha 1965'de Nurettin Topçu bir mektubunda, bu çürümeyi şu şekilde tasvir ediyordu: Hizmetine ömrümü harcadığım memlekette dostlarım kalmadı gibi bir şey. Adeta yapayalnızım, boşlukta ve adeta etrafımdakilerden başka bir dünyadayım. İnsanın düşkünlüğünü, sefaletini bilirdim ama ruh sefaletinin bu kadar karanlığını görmemiştim. İnsan diye emek verdiklerimin hemen hepsi de ruh ve mana mefhumuna yabancı, menfaat kölesi bir takım haşerelermiş. Ahlaksızlığın ummanı olan bu Şark'ı yaşadıkça tanıyorum. Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar." Müslüman'ız diyen insan yığını" yok mu? Onlar Şark'ın en aşağı tabakasını teşkil ediyor. Müslümanlık, yaşanan şekliyle Müslümanlık Şark'ı bitirmiş. Buraya artık ne ilim girer ne ahlak, ne de Allah uzanır bunlara. Bunların önce her şeyi bırakıp insanlık devrine girmeleri lazım."
Topçu'nun bu sitemlerine bugün itiraz edebilecek kaç kişi var? Aynı yalnızlık duygusunu ideallerinin peşinde koşan nice dava adamı yaşamıyor mu?
Rahmetli Topçu'nun kastettiği Müslümanlık elbette dindarlık değil, siyasete boğdurulan, çıkar aracı haline getirilen, ahlak vaat etmeyen Müslümanlıktır. Bugün din diye peşinden koşulan çoğu kez aslında bir nevi putperestliktir. İyiye, doğruya tercih edilen, Hak'tan üstün tutulan her şey bir nevi put değil midir? Din başka şey diyor, insanlar başka şeyin peşinden koşarak dine ittiba ettiğini sanıyor.
Her şey bu kadar kötü giderken niye insanlar hiç değişmiyor sorusunun cevabı işte burada gizli. Bir insan düşünün ki, peşinden gittiği kendisi gibi bir insan için, "onun şurasının burasının kılı olurum" diyor. Bir insan düşünün ki, "anamla görsem ondan değil, anamdan şüphelenirim" diyor. Bir insan düşünün ki, çalıyor, ama çalışıyorlar diyor. Bir insan düşünün ki, yolsuzluğu, hırsızlığı, israfı alkışlıyor.Bir insan düşünün ki , arkasından gittiği kişi veya kişilere ilahi sıfatları yakıştırıyor. Bir insan düşünün ki, Hak'kı, doğruyu söyleyenlerden rahatsız oluyor. Bir insan düşünün ki, adı uyuşturucu baronları ile anılan bakan veya bakanları savunmakta beis görmüyor. Böyle bir insanla hangi büyük davayı başarabilir, hangi yanlışı düzeltebilirsiniz. Önce insanı bozdular, sonra onunla beraber her şeyi.
Not.Bütün okuyucularımın, gönüldaşlarımın Mübarek Ramazan bayramını kutlar, ülkemize huzur ve adalet, dünyaya barış getirmesini dilerim.