Önyargılarımızı Gözden Geçirelim!

Abone Ol

İnsan ilginç bir mahlûk. Kaynağı ne olursa olsun kendisine dayatılan metinleri bir ezberledi mi artık onları bozmamak için elinden geleni yapıyor. Ancak çoğunluk itibariyle ezberletilen metinlerin doğru olup olmadığını sorgulama yoluna bile gitmiyor. Belki de bu çıkaracağı sonuçlar itibariyle işine gelmiyor. Çünkü sorgulasa, yeni sonuçlarla karşılaşmak mümkündür ve bunun belli bedelleri olacaktır. Her insan da bu bedelleri ödemeyi göze almaz.

Meşhur fizikçi Albert Einstein önyargıların, önceden ezberletilmiş bilgilerin çok zor değişeceği gerçeğini ifade anlamında“İnsanların önyargılarını parçalamak, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.” Deme zorunda kalmıştı.

Önyargı, “Bir ideolojik fikri veya bakış açısını koşulsuz desteklemek, bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin hüküm.” Gibi anlamlarına geliyor.

Aslında birçok insan bir ideoloji veya bakış açısından doğan ezberletilmiş metinleri tekrarlayarak düşündüğünü sanır. Hâlbuki yaptığı sadece önyargılarını tasdik etmektir.

Albert Einstein tarafından söylenmiş yukarıdaki cümle içinde çok ciddi mübalağa içerse de doğruluğu konusunda kimse itiraz etmemektedir.

Önyargılarımız aileden, aldığımız eğitimden, yaşadığımız çevreden, sahip olduğumuz korkulardan, içinde bulunduğumuz duygusal durumdan ve daha pek çok etkenden kaynaklanır. Bu açıdan baktığımızda verdiğimiz kararların veya sonuçların objektif olma ihtimalinin çok düşük olduğunu görmek ve kabullenmek zorundayız.

İnsan önyargılarından kurtulabilir mi?

Bu Albert Einstein’ın dediği gibi çok zor onsa da asla imkânsız değildir. Bunun için insanın kendisine verilen aklı çalıştırması ve gelen her bilgiyi sorgulamadan ezberleme yoluna gitmemelidir.

Herhangi bir sorgulamadan geçmeden ezberlediğimiz her bilgi bizi yanılgıların kucağına atabilir ve bunun yüzdesi çok yüksektir.

Günümüzde de insanların ezberlediği ve bunları hakikat olarak gördüğü çok yanlış bilgiler mevcuttur.

Kur’an’a giriş yaparken çekilen “Euzubillahimineşşeytanirracim” Cümlesinin anlamında da önyargılardan Allah’a sığınmak geldiğini söyleyen alimler vardır.

Kelime anlam olarak, “Rahman ve Rahim, Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla” anlamına gelse de bu cümle Kur’an’a girmek isteyen insanın, “Ey Rabbim. Her türlü peşin hükümden, önyargıdan, diyalektten Sana sığınırım.” Manasını da içerisinde taşır.

ALLAH MÜMİNLERE NİYE YARDIM ETMİYOR?

Önyargılarımızın oluşmasında okuduğumuz okul, yaşadığımız çevre, inanç sistemimiz, medya vs. unsurlar önemli yer tutmaktadır.

Mesela önemli önyargılarımızdan biri, “Allah Müslümanlara yardım eder.” önyargısıdır. İnsanlar bunu genele teşmil ederek inanıyorlar. Ama sorgulayarak, “Acaba doğru mu? Allah her Müslümana mı yardım ediyor, yoksa bunun şartları mı var? Bugünkü Müslümanlar bu yardımı neden göremiyor? vb.” şeklinde düşünmüyorlar. Yaşanan gerçeklere veya musibete düşmüş Müslümanlara baktığımızda Allah’ın hiç de yardım etmediğini görüyoruz.

Bugün Filistin’de yaşanan hadiselere baktığımızda da Allah’ın yardımının Filistin’e ulaşmadığını görüyoruz. Sadece Filistin mi? Doğu Türkistan’a da, Arakan’a da yardımın ulaşmadığını görüyoruz. Allah’ın yardımı ulaşsa bu sayılan yerlerde yaşayan Müslümanlar kafir ve zalimlerin tasallutundan kurtulurlar. Kurtulamadıklarına göre demek ki Allah’ın yardımı buralara henüz gelmiş değildir.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir arkadaşımız, “Allah Filistinlilerle beraber.” Şeklinde bir cümle kullandı. Ben de bunun bir önyargı olduğunu ve sonuçlara bakılırsa Allah’ın şimdilik Filistinlilerle beraber olmadığını görüyoruz. Bu ezberlerinizi yeniden gözden geçirin. Allah Kur’an’ın da kimlere yardım göndereceğini beyan ediyor ve özelliklerini belirtiyor. Tarih boyunca bu şartlara riayet eden Müslümanlara Allah’ın zafer nasip ettiğine onlarca olayla şahidiz.

2014 yılında, “Allah Müslümanlara Niçin Yardım Etmiyor?”

(Bkz. makale linki: https://selimcorakli.wordpress.com/2014/11/02/allah-cc-muslumanlara-niye-yardim-etmiyor/) ismiyle bir makale yazarak yukarıda anlatılan tevhidi bir gerçeğe dikkat çekmiştim.

“Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler.” (Ali İmran, 160)

Gazze’de katliam var; ölen Müslümanlar. Mısır’da katliam var; ölen Müslümanlar. Myannar’da katliam var; ölen Müslümanlar. Suriye’de katliam var; ölen Müslümanlar. Doğu Türkistan’da katliam var; ölen Müslümanlar. Müslümanlar her yerde ölüyor, çile çekiyor, zulüm altında inim inim inliyor.

Dünyanın her yerindeki yüz milyonlarca Müslüman ellerini açıp dua ediyor bu zulümlerin, işkencelerin, ölümlerin bitmesi için. Bütün Müslümanlar, “Allah’ın (cc) yardımı ne zaman?” diye soruyor.  

Allah (cc) ayetlerde inananların yardımcısı ve dostu olduğunu söylüyor!

Ama sonuç ortada! Müslümanlar kan, çile, gözyaşı ve ölüm sarmalından bir türlü çıkamıyor.

Hâşâ Allah (cc) vaadinde mi durmuyor? Hâlbuki Allah Kur’an’ın da vaadinden asla dönmeyeceğini belirtiyor.

O zaman problemi başkalarında aramak gafletinden vaz geçelim. Problem bizim “Ey iman edenler, iman edin.” Ayetindeki “İman edin.” Ufkunu yakalamadığımızdandır.

Bu sebeple bana devamlı olarak, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?”  diyenlere hep şöyle diyorum:

“Ey iman edenler iman edin ayetine uyup gerçek imana kavuştuğumuz zaman. Bizim kullanma kılavuzu olarak gönderilen Kur’an’ı hayatımızın merkezine yerleştirdiğimiz zaman Allah’ın yardımı muhakkak gelecektir. Aksi halde boşuna bekleriz.”

Ben Kur’an’dan bunu anlıyorum.

SEN MÜSLÜMANSIN ÇOCUKLARI ÖLDÜREMEZSİN!

İslam savaşta da olsa çocukları, esirleri, kadınları, yaşlıları öldürmez. Eğer kendine Müslümanım diyenler çocukları, esirleri, yaşlıları öldürüyorsa henüz İslam bu kişilerin içine işlememiş demektir.

“İsrail benim sivillerimi, kadınlarımı,  çocuklarımı katletmişti; aynısını benim de yapmaya hakkım vardır!” demek, Yahudileşmiş bir zihniyetin eseridir ve böyle bir anlayış asla Kur’an’dan ve Resulullah’tan asla referans alamaz.

İsrail’in katilliği tescillidir. Kadın, çocuk, yaşlı, hasta demeden şimdiye kadar yüzbinlerce insanı katletmiştir. Çünkü onların öğretmenleri şeytandır. Ancak bu kimseye İsrailli çocukları, kadınları, yaşlıları öldürme yetkisi vermez. Bu sebeple katil İsrail’in sivilleri katletmesine karşı çıktığımız gibi, HAMAS’ın da eğer sivilleri katlediyorsa onlara da karşı çıkmamız Müslüman olmamızın bir gereğidir.  

İman edin emrine uyup hakkıyla iman edenler olarak katledilen masumların kimlik kartlarına, derilerinin rengine bakmıyoruz. Mazlumun dini yoktur. Bu sebeple Kur’an’a inanan ve Resulünü önder kabul eden her Müslüman kimliğine bakmadan mazlumun yanındadır.

SEBEP OLAN KİMSE DE KATİLDİR

11. Gününde İsrail vahşetinin sonuçları git gide ağırlaşıyor. Üç binden fazla kişi şehit edilmiştir. Bunların 800’e yakını ne yazık ki çocuktur. Çocuk katili İsrail 500’den fazla da kadını katletmiştir.

Yaralı sayısı ise on bini geçti. Cesetler dondurma araçlarına konuyor. Binlerce kişi İsrail bombalarıyla yıkılan evlerin enkazı altında bekliyor.

Bir milyondan fazla Filistinli yerinden, yurdundan olmuş durumdadır. Hülasa etmek gerekirse sözde medeni(!!!) dünyanın gözü önünde insanlık katlediliyor.

Peki biz ne yapıyoruz?

Daha önceki katliamlarda ne yapıyorsak aynısını yapmakla meşgulüz.

Yani sadece kınıyoruz, protesto ediyoruz. Hatta ölenlerin arkasından gıyabi cenaze namazı kılıyoruz.

Hepsi bu kadar!

“Ancak inananlar kardeştir.” ama bu kardeşliği ne hakkıyla Filistinlilerden ne de bizlerden göremiyoruz. Şimdi Allah (cc) böyle bir ümmete niye yardım etsin ki?

HAMAS İSRAİL’E KOZ MU VERDİ?

İsrail 1948’den beri bölgede onlarca katliam yaptı. BM kınadı, ABD bütün kınama kararlarını veto etti ve kınamalar bile yerini bulmadı.

Şimdi İsrail yeni bir katliama daha imza attı. Fakat bu kez kendine haklı bir gerekçe buldu: HAMAS.

Abluka altındaki bir açık hava hapishanesi olan bir toprak parçasında HAMAS, aylarca hazırlık yapıyor, üzeler hazırlıyor ama ne hikmetse İsrail’in haberi olmuyor!

Kazın ayağı hiçte öyle değil. CIA saldırıdan 2 ay önce İsrail’i bu konuda uyarmış. Mısır istihbaratı da saldırıdan 3 gün önce İsrail’e haber vermiş. Dünyaca ünlü MOSSAD’ın bunlardan güya haberi olmamış! Buna inanmak için herhalde aptal olmak lazım.

HAMAS, İsrail’e yaptığı saldırı sonrasında İsrail’in yapacaklarını herhalde hesaba katmıştır. İsrail’in misli ile saldırı yapacağını ve binlerce Filistinliyi katledeceğini bile bile HAMAS böyle bir operasyona neden başvurdu?

Tam da Türkiye’nin girişimleriyle iki devletli çözüm için sürekli sahada yüksek sesle konuşulurken ve Müslümanlar toparlanma sürecine girmişken neden böyle bir operasyon yapıldı? Bunun akli ve mantıki bir izahını yapabilen var mı? Bu operasyonlarda İran’ın payı nedir?

Bir olayda kim kazançlı çıkıyor diye sonuca bakmak gerekir. Bu işin sonunda İsrail’in karlı çıkacağı açıktır. Bile bile İsrail’e bu fırsatı vermenin mantığını açıklamak herhalde HAMAS’a düşer. Tabii ki ölenlerin bir misli günahı da HAMAS’ın boynundadır.

Unutmayın, sebep olan yapan gibidir.

İsrailli katiller kendileri gibi katil olan dünya egemenlerinin, küresel zalimlerin himayesinde Filistinlileri yok ediyor. Bu büyük bir zulümdür. Fakat; aynı katliamlara HAMAS da imza atıyorsa onlarda İsrailliler gibi zalimlerdir ve Allah (cc) zalimlerin yardımına koşmadığı gibi cezalarını da verir.

Şimdi birileri densizlik yaparak “İsrail’i tutuyorsun?” şeklinde ahmakça bir soru sormasın. Ben Müslümanım ve inancım bana böyle davranmamı emrediyor.

TÜRK ORDUSU GAZZE’YE GİTMESİN!

Ne zaman Filistin ile İsrail arasında bir çatışma çıksa bazı çok bilmişler hemen, “Türk ordusu Filistin’e gitsin.” Naraları atmaya başlıyor. Bunu atanların başında da kendilerini “Siyasal İslamcı” olarak lanse eden bazı tipler geliyor. Bu tipler, “Türk ordusu gitsin, biz arkasından dua ederiz.” Diyecek kadar da banal düşüncelere sahip bulunuyorlar.

Elbette Türk ordusu dünyanın her yerine gitmeli, çünkü onların gittiği her yerde barış, huzur ve adalet hakim olur. Ancak Filistin bunun istisnasıdır. Filistin, başta ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve benzeri bütün katil devletlerinin pis emellerinin hayat bulduğu bir coğrafyadır ve Türk ordusu oraya gittiğinde bir bataklığa saplanır. Eğer illa da gitmek istiyorlarsa önce bu tipler gitsin.  

Araplar bizi arkadan mı vurdu?

Elbette biraz tarihi bilgisi olan ve Osmanlı’nın son elli yılını iyi bilenler Arapların Osmanlı’yı o topraklardan atmak için kimlerle işbirliği yaptıklarını çok net olarak görebilirler. Bugün bile başta Filistin olmak üzere birçok Arap ülkesi uluslararası meselelerde Türklerin yanında değil karşısında yer almaktadırlar.

Bazılarına ters gelse de yukarıdan beri bazı meseleleri dile getirdim. Bu husustaki ezberlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini ülkesini seven bir yazar olarak hatırlattım. Bu hususta hissi olmaktan çok meseleye akli ve mantıki yaklaşıyorum. Şimdiye kadar İslam dünyası aklı ötelediği ve mantıklı davranmadığı için büyük zararlar gördü ve görmeye de devam ediyor.

Allah’ın aklını çalıştırmayanları neye benzettiğini öğrenmek isteyenler Yunus suresi 100 ayeti iyi okusunlar.