Özellikle siyasi alanda Türk Milliyetçilerinin sesini duyuracak hiçbir yayın organının olmadığı bir dönemde onların sesi olan ve en çetrefilli dönemde seslerini duyuran Haftalık Devlet Gazetesi’nin “On Yıllık Hayat Hikâyesi” nihayet yazıldı. Gazetenin emektarlarından Osman Çakır, bizzat işin içinde, mutfağında yaşadıkları ile uzun bir arşiv taraması sonucu elde ettiği bilgi ve dokümanı birleştirerek Devlet Gazetesi’nin serencamını kitaplaştırdı. Ötüken Neşriyat tarafından basılan kitap klasik tabiri ile raflardaki yerini alarak ilgi duyanlarla okuyucuların hizmetine sunuldu.
Ünlü şair ve yazarlarımızdan Ahmet Haşim “O Belde” isimli şiirinin bir yerinde, “Melali anlamayan nesle aşina değiliz” diyor. Bizim yaşlarda olanların bir zamanlar çektikleri sıkıntıları, üzüntüleri, yapılan çalışmaları, verilen mücadeleleri anlamayanlara her şey şaka gibi gelebilir. Onun için okumak, öğrenmek, araştırmak gerekir.
1960’lı yılların sonları…
Türkiye içeriden ve dışarıdan tehdit altında. Daha doğrusu Sovyet yayılmacılığının maşası olan sol örgütler üniversiteleri işgal etmiş, işçi sendikalarını ele geçirmiş, başta büyük şehirler olmak üzere pek çok yerleşim yerinde “Kurtarılmış bölgeler” oluşturmuş durumdalar. İktidar ise adeta seyrediyor!
Alparslan Türkeş liderliğindeki CKMP ve isim değişikliğinden sonra MHP önderliğinde oluşturulan Milliyetçi, Ülkücü kuruluşlarda görev alan gençlerin fikren yetiştirilebilmesi ve Türk Milliyetçiliği fikrinin daha geniş kitlelere ulaştırılabilmesi için bir yayın organına da ihtiyaç var. Ancak bu nasıl olacak? İmkânlar sınırlı, maddi destek yok ama bir avuç idealist, ülkücü insan var.
İşte bu bir avuç Ülkücü, 7 Nisan 1969 tarihinde yayın hayatına başlayan ve uzun müzakerelerden sonra “Adı Devlet olsun” dedikleri haftalık gazeteyi “Devletten Millete” başlığı altında şu ifadelerle takdim ediyorlar:
“Yeni bir denemeye başlıyoruz. Dileğimiz ve ümidimiz, sonumuzun bizden öncekilere benzememesidir. Her hafta huzurunuza çıkacağız. Adımız DEVLET… Yolumuz milliyetçilik, rehberimiz ilim ve fikir, tavrımız siyasettir.” (Adı Devlet olsun, syf.15)
“Ümidimiz, sonumuzun bizden öncekilere benzememesidir” ifadesi oldukça önemlidir ve yukarıda vurguladığımız imkânsızlıklar yüzünden önceki bazı yayın teşebbüslerinin sonuçsuz kalması ya da kısa bir zaman sonra kapanmış olmasına vurgu yapılmaktadır. O yıllarda bilgisayar imkânının olmaması, bilgisayardan geçtik, daktilo imkânının bile sınırlı olması, baskı tekniklerinin günümüze göre oldukça ilkel kalması da dertlere dert, sıkıntılara sıkıntı eklemektedir. Maddi imkânların yetersizliği ise zaten ortadadır.
İşte bütün bu imkansızlık ve olumsuzlukları aşarak Devlet’i yayın hayatına başlatan İbrahim Metin, Sadi Somuncuoğlu, Halil Özyıldız öce iki odalı bir kapıcı dairesinin bir odasında, sonra kendi maaşlarından kiraladıkları ve “Kültür, Bilim, Teknik Eğitim Merkezi (KÜBİTEM) adını verdikleri dairede, orası Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından kapatılınca bir süre MHP Genel Merkezi’nde verilen bir odada, ardından İbrahim Metin’e ait tuz işlenen atölyede, Konur Sokak ve Müjde Sokak’taki bürolarda gösterilen faaliyetler, toplantılar, yapılan yayınlar…
İbrahim Metin, bu faaliyetler hakkında, kitabın yazarı Osman Çakır’ın 2009 yılında kendisi ile yaptığı ve bir bölümü de Ankara Bağlum’daki bahçemizde kaydedilen “Vatan Kurtarma Sohbetleri”nde şunları söylüyordu: “Tabii biz bunu (Gazeteyi) çıkartırken hay huy içinde fazlaca farkında değildik ama şimdi karşılaştığımız öğretim üyeleri, profesörler, ‘Eğer ben bir şey olmuşsam, sizin çıkardığınız yayınları okumak suretiyle oldum’ demektedirler. Birçok arkadaşımız da yazı ve yazarlık tecrübelerini bu dergilerde yapmışlardır. Sonradan da büyük yazar olmuşlardır.” (Adı Devlet Olsun, syf. 40)
“Bu dergiler” arasında Töre ve Bozkurt, yayınlar arasında da Töre – Devlet Yayınevi’nce çıkartılan pek çok kültürel belgesel niteliği taşıyan kitaplar vardır.
KÜBİTEM, şair, yazar ve üniversitelerde bulunan az sayıdaki Milliyetçi, Ülkücü öğretim üyesinin buluşma noktasıdır. Orada Dündar Taşer, Galip Erdem gelen misafirlerle sohbet ederler, fikir alışverişinde bulunurlar. Şehit Gün Sazak’ın Ülkücü camia ile tanışıp sevmesi de KÜBİTEM günlerine dayanır. Osman Çakır, bu konuda şunları yazıyor:
“Gün Sazak telefon eder, Dündar Ağabey’in orada olduğunu öğrendiğinde çıkar gelir ve saatlerce sohbet derlerdi. Gün Bey o zaman henüz MHP’li olmamıştı. KÜBİTEM’de yapılan o sohbetlerin sonucu olacak ki 1971 yılı Mayıs ayında yapılan Kurultay’da MHP Genel İdare Kurulu’na girdi.” (Adı Devlet Olsun, syf. 66)
12 Mart Muhtırası’ndan sonra ilan edilen Sıkıyönetim, Devlet Gazetesi’nin bürosu olarak da kullanılan KÜBİTEM’i de kapatır ve orada bulunan Dündar Taşer, Sadi Somuncuoğlu, Mahir Durakoğlu ve Salih Dilek de gözaltına alınırlar. O sırada matbaada olan ve KÜBİTEM’e döndükten sonra götürülüp ifadesi alındıktan sonra Dündar Taşer’le görüşen Osman Çakır serbest bırakıldıktan sonra Dündar Bey’i talimatı ile MHP Genel Merkezi’ne giderek Alparslan Türkeş’e durumu anlatır. Çakır, bu konuyu, “Lider Farkı” başlığı altında şöyle anlatıyor:
“Alparslan Türkeş’le ilk defa bire bir muhatap oluyordum. Yaşananları anlattım ve Dündar Ağabey’in bunları anlatmam için gönderdiğini söyledim. Alparslan Türkeş bana, gazeteyi ne yaptığımızı sordu. Bende beni, beklediklerini söyledim. Bana, ‘Oğlum, bunların ne yapacakları belli olmaz. Şimdi sen buradan bulabildiğin kadar adam al ve gazete gönderdiğiniz abonelerin adreslerini kaydedin. Bunlar lazım olur’ dedi. MHP Genel Merkezi’nden üç dört kişi alarak matbaaya geldim. Gazeteler paketlenmiş bizi bekliyorlardı. Adreslerin hepsini yazarak listeledik…”
Osman Çakır arkadaşımız, Türkiye’nin içinde bulunduğu zor günlerde ve en zor şartlar altında on yıl yayın hayatını sürdüren Devlet Gazetesi’nin hikâyesini, 14 Ana ve 155 Ara Başlık altında ele alıp tam bir belgesel olarak yayına hazırladı. 1973 yılı başlarından itibaren bu hizmet kervanına ben de katılmış olmaktan büyük bir şeref duyduğumu söylemeliyim.
Adı Devlet Olsun/Devletli Yıllar kitabı yalnızca okunup geçilecek bir kitap değil, kıymetini bilenler için bir hazinedir. Çünkü Devlet Gazetesi, “Türk milliyetçileri açısından 1969 – 1979 yılları arasının siyasi tarihi olduğu gibi, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Ülkü dernekleri ile teşekküllerinin de tarihini içermektedir.” (Adı Devlet Olsun, syf. 17)
Bu vesile ile kitabı hazırlayan Osman Çakır’ı ve yayınlayan Ötüken Neşriyat’ı tebrik ediyor, kitapçılar ve internet üzerinden kitap satışı yapan sitelerden temin edilmesini önemle tavsiye ediyorum.