İnsanlık tarihi bir bakıma avcı toplayıcı yaşamdan sonra bir özgürlük mücadelesidir de diyebiliriz.
Birçok düşünürün, filozofun çeşitli özgürlük tanımları var, kişilere göre değişen yaklaşımların içinde en değerlisi şöyle diyor.
“(İnsanlar).. Kimseden izin almadan ve başkasının iradesine bağımlı olmaksızın, eylemlerini düzenleyebilip malları ve kişilikleri üzerinde uygun buldukları şekilde tasarruf edebiliyorlarsa (Özgürdürler)”
Özgürlüğün gereği şöyle izah ediliyor;
“Hiç kimse başkasının yaşamına, sağlığına, özgürlüğüne ve malına zarar vermemelidir”
Tarihte özgürlük üzerine yazılmış en çarpıcı metin, Sümer tabletlerinde bulunan “Gılgamış” destanı olarak kabul edilir.
Gılgamış günümüzde Irak’ın güneyinde bulunan Fırat nehrinin çoktan kurumuş olan bir kolunun kıyısında kurulmuş, belki de dünyanın ilk kenti olan “Uruk” şehrinin kralıydı.
Destanda Kral Gılgamış’ın, halkına sağladığı kamu hizmetleri sayesinde gelişen, zenginlik ve görkemli bir kent devleti yarattığı anlatılır.
Tabletlerden; “Bakın kale duvarları güneşte bakır gibi nasıl ışıldıyor. Taş merdivenleri tırman. Uruk’un surlarında yürü. Kenti saran yolu takip et. Güçlü temellerini ve tuğlaları incele. Nasıl ustalıkla işlendiklerini gör. Çevrelediği toprağı, görkemli sarayları, tapınakları, dükkanları ve pazar yerlerini, evleri, kent meydanını gör”
İyi güzelde bir şeyler eksikti galiba.
Tabletlere dönelim.
“Gılgamış’tan başka kim vaki? Kent onun. Sokaklarda kasılarak, kibirle, başı yukarda yürür. Yurttaşlarını vahşi bir boğa gibi ezer geçer. O kraldır, ne isterse yapar. Babadan oğlunu alır ve eziyet eder; annesinden kızını alır kullanır. Kimse ona karşı koymaya cesaret edemez …”
Kral Gılgamış güç zehirlenmesi olmuştur, Uruk halkı inançlarındaki baş tanrı durumunda olan “Anu” ya dua yolu ile ulaşmaya çalışır.
Tabletlerden;
“Cennetteki babamız Anu, Gılgamış tüm sınırları aştı. İnsanlara zulmediyor, halk şikayetçi ve mustarip. Sen kralının böyle yönetmesini mi beklersin? bir çoban kendi sürüsünü parçalar mı?”
Baş tanrı Anu Uruk halkının bu sitemlerini, şikayetlerini duyup, konuyu yaratılış tanrısı “Aruru”ya havale eder. Şöyle bir istekte bulunur.
Tabletlere dönelim;
“Gılgamışın bir ikizini yarat, onun kuvvetine, cesaretine, kavgacılığına denk ikinci bir benlik olsun. Yeni bir kahraman yarat ki, ikisi birbirlerini dengelesinler. Uruk şehrine huzur gelsin."
Sümer baş tanrısı Anu devletin kötü niteliklerinden başka iyi niteliklerinin olmasını ve devlet gücünün otoritesinin denetlenmesi çözümünü, Uruk ölçeğinde getirmiş oldu.
Sümer baş tanrısı Anu’nun getirdiği günümüzde “Denge denetleme” veya “Devlet yönetiminde kuvvetler ayrılığı” olarak tanımlanan sistemlerin 4200 yıl önceki hali idi.
Baş tanrı Anu’nun getirdiği sistem 4000 yıl sonra ABD hükümet sistemi kurulurken göz önünde bulundurularak, ABD anayasasını hazırlayanların “Hırsların diğer, hırsları dengelemesi” temeli üzerine kurmuşlardır.
Sümer baş tanrısı Anu’nun , yaratılış tanrısı Aruru’dan yaratmasını istediği ikiz iyilik gücünün adı “Enkidu” Uruk‘a gönderildi.
Destana göre;
Gılgamış, ikizi Enkidu ile, ilk kez Uruk’ta yeni bir gelinin ırzına geçmek üzereyken karşılaştı.
İkiz Enkidu evin girişini kapamıştı. Kavgaya tutuştular.
Gılgamış kavgayı kazanmıştı.
Kavgayı kazanmıştı, kazanmasına ama artık rakipsiz değildi. Ona karşı çıkacak bir kişilik vardı ve Gılgamış diktatöryal despotik gücünü kaybetmişti.
Destana buraya kadar bakınca artık Uruk halkına özgürlüğün geldiğini, en azından özgürlüğün gelmesinin yolunun açıldığını düşünebiliriz.
Fakat Sümer baş tanrısı Anu’nun Gılgamış’ı dengelesin diye yarattığı eş güç Enkidu’nun gelmesi de bir özgürlük, huzur başlangıcı olamadı.
Çünkü gökyüzünden tanrıların paraşütle indirdiği denetim mekanizmaları genellikle fayda etmedi, etmez de.
Kısa bir süre sonra kral Gılgamış ile, onu denetlesin diye gönderilen ikiz Enkidu birlik olmaya başladılar.
Tabletlere dönelim.
“Sarılıp öpüştüler, kardeş gibi el ele tutuştular. Yan yana yol aldılar. Yakın arkadaş oldular”
Kral Gılgamış ve denetçi Enkidu artık Uruk’un dış düşmanlarıyla birlikte savaşmaya başlamışlar, dış güçlerle savaşırken tabii olarak denge, denetim, kuvvetler ayrılığı, devletin iyi nitelikleri rafa kalmıştı.
Bu destandan çıkaracağımız ders;
Özgürlük, devlet veya devleti denetimi altında tutan seçkinlerin sıradan halka verebileceği bir şey değildir.
Özgürlük sıradan insanların yani toplumun kendisinin elde etmesi gereken bir şeydir.
Özgürlük, siyasete katılan, gerektiğinde protesto, itiraz edebilen, gerektiğinde kendisini yöneten hükümeti seçimle düşüren, değiştiren hareketli bir tolum yapısı gerektirir.
Özgürlüğün, devlete ve yasalara ihtiyacı vardır.
Ancak bir devlet çatısı altında, toplumun tabandan gelen arzusuyla denetleme mekanizmalarının oluşumu ile ve yasalarla sağlanıyor olması gerekir.
Özgür, zengin ve huzurlu toplumları yüzeysel incelersek bir sonuca ulaşmamız zor olacaktır.
Ne yapacaksak kendimiz yapacağız…