İstiyorlar ki yarattıkları suni gündemin peşinden gidip, referandumun içeriğini hiç konuşmayalım.
Söz konusu Türk devleti olduğunda tercihimizin -devletimizden-yana olacağını herkes bilir. Ama bir siyasi iktidarın hatalarını savunmak da görevimiz değildir. Her ülkenin yasaları,kuralları vardır. Başkalarının egemenlik haklarını hiçe sayarak elinizi,kolunuzu sallayarak her istediğinizi yapamazsınız. Bir bakanı korsan gibi sınırdan içeri sokup, bir skandala neden olmanın savunulacak bir yanı olamaz.
Türkiye'nin gelmeyin dediği bir Batı'lı siyasetçinin sınırdan sızarak girmeye çalıştığını düşünün,bunu kabullenebilir misiniz?
Aile ve Sosyal Politikalar bakanının düştüğü durum, Türkiye'nin prestijinin,itibarının hangi noktaya vardığını gösterir. Böyle hançereleri yırtarak güçlü Türkiye,büyük Türkiye demekle güçlü veya büyük olunamıyor. Bakanınıza yapılan muamele Batının terazisinde kaç kilo geldiğinizi gösterir. Üç oy için bütün diplomatik teamülleri zorlarsanız, ülke de millet de zarar görür. Bu kuralsız,ölçüsüz politika düşman çoğaltmaktan başka işe yaramaz. Aklıma Demirel'in bir sözü geliyor;"Diplomaside efelenme olmaz. " Güç ve imkanlarınızın sınırlarını düşünmeden efelenirseniz nolur? İşte böyle olur.İtibarınız yerlerde sürünür,milletin onurunu üç beş oya feda etmiş olursunuz...
PARTİLİ BAŞKAN
Gelelim Anayasa değişikliğinin muhtevasına... Yeni düzenlemeye göre Başkan artık partisi ile ilişkisini kesmeyecek. Yani Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti başkanı olacak. Milletin tamamını değil, bir partiyi ve tabanını temsil edecek. Makamının tarafsızlığı kalmayacak. Diğer partilerin karşı tarafı olacak,parti liderlerine o cevap verecek, seçim kampanyalarını o yürütecek. Eleştiri ve tenkitler ona yöneltilecek.Partiler arasında gerilim veya çatışma çıktığında tarafsız hakem rolü oynayamayacak. Devleti temsil eden bu en üst organ artık bir partinin tarafı olacak. Böyle bir yönetim biçiminin getireceği sorunları tahmin edebiliyor musunuz? Partiler üstü bir organın olmadığı,her makamın vıcık vıcık siyasallaştığı bir ülkede vatandaşın güvenebileceği,tutunabileceği bir makam kalır mı?
Siyasal kültürümüzde en üst makam,herkesi kuşatan ve kucaklayan bir makamdır. Aşağıdaki partisel ayrılıklar yukarıda Cumhurbaşkanlığı makamının şahsında ortadan kalkarak,herkesin aynı tarafta olduğu bir mihvere dönüşür. Partisiz Cumhurbaşkanının direktifleri herkeste şu veya bu oranda karşılık bulur. Referandumda evet çıkması halinde artık herkesi kucaklayan bir devlet aygıtı olmayacak.Cumhurbaşkanı aynı zamanda ordunun başı, yani başkomutan olacak. Şu veya bu partinin başının genel kurmay başkanı olduğunu tasavvur edin. O orduya ne kadar milletin ordusu denilebilir? Kafalarda, gönüllerde o ordu ile ilgili şüpheler oluşmayacak mı? Derin ideolojik fark ve sert siyasal tartışmaların olduğu ülkelerde en kötü tercih, partili başkanlık tercihidir. Evet Hayır'ın iman küfür zemininde tartışıldığı bir ülkede insanlar kendi partisinden olmayan bir başkana güvenebilirler mi? Hele hayırcıların terörist,İslam düşmanı,çukur,hain ilan edildiği bir ülkede,bunu diyen bir siyasetçinin başkan olunca bu sıfatları yakıştırdığı vatandaşlarına adaletle davranması beklenebilir mi?
Bu referandumun, devleti temsil eden bu en üst makamla milletin bütünleşmesi bakımından en ağır sonuçlar doğuracak maddelerinden biri budur.Artık milletine karşı tarafsız bir Cumhurbaşkanı olmayacak. Kendine oy vermeyenlere terörist,hain,çukur,Fetöcü gözüyle bakan bir Cumhurbaşkanı olacak. Bu iyi bir şeyse o zaman bu değişiklik iyidir. Unutmayalım ki mahkeme kadıya mülk değil, yarın bir başkası da gelip toplumun diğer kesimini hain,bölücü,terörist ilan edebilir. Her Cumhurbaşkanı değişiminde milletin yarısını düşman sayan bir sistem değişikliğine niye evet diyelim? Birbirimizle boğuştuğumuz, cedelleştiğimiz yetmedi mi?