Seçim süreci boyunca ülkenin gerçek sorunları bilinçli olarak unutturuldu. Kampanyalar iktidarın gündemi üzerinden yapıldı. Terör ve ayrılıkçılık belirleyici oldu. Erdoğan PKK/HDP üzerinden ofans yaparken, muhalefet hep defansta kaldı. Oysa siyasette kazanmanın biricik yolu gündemi belirleyen taraf olmaktır.
İlk turdan sonra muhalefet bu eksikliği gördü. Yapılan yalan propagandayı çürütmek için yoğun bir çaba harcadı. Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu ile ilgili Kandil videolarının montaj olduğuna açıklaması bu yalan siyasetinin çökmesini kolaylaştırdı.
Aslında muhalefetin HDP veya PKK ile ilişkisinin olmadığı bir gerçek. Ama kazanmak için her yolu meşru gören bir iktidar var. Yalan ve iftira bu siyasetin vazgeçilmez bir aracı.
AKP 21 yıldır iktidarda, 2005 yılından beri Apo ile görüşen de bu iktidar.
Önce Oslo'da defalarca görüşüldü. Tutanaklar aracı bir kurum tarafından kayıt altına alındı. 2011 yılında bu görüşmeler ifşa olunca iktidar geri adım atmak zorunda kalındı. Görüşmelerde o tarihlerde Başbakan müsteşar yardımcısı olan Hakan Fidan " merkezi yönetimin bazı yetkilerinin önce valilere vatandaş alıştırıldıktan sonra belediyelere devredileceğini söylüyordu. Yani PKK'nın istediği özerklik belediyeler üzerinden sağlanacaktı.
Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine görüşmeler bir süre askıya alındı, taa 2012'nin sonlarına kadar. Bu tarihte cezaevlerinde planlı bir ölüm orucu başlatıldı. Buna dışarıda bazı belediye başkanları ve milletvekilleri de iştirak etti. Hükümet Apo'nun kapısını çaldı, onun talimatıyla ölüm oruçları bitti. Senaryo da buydu. Ölüm oruçları baskı unsuru olarak kullanılıp Erdoğan hükümeti yeniden masaya oturtulacaktı.
Öcalan açlık grevlerini önleyince -kamuoyuna iyi adam- olarak sunma imkanı doğdu. İktidar bir Öcalan sempatisi yaratmak için kolları sıvadı. Bülent Arınç Öcalan'ın gençliğinde dini bütün bir kişi olduğunu söyledi. Yani aslında o iyi bir kişiydi, sistemin kurbanı olmuştu. Sistem de siyasal İslamcıların bir türlü kabullenemediği cumhuriyet ve onun kurucularıydı.
Görüşmeler yeniden başladı, bu defa pazarlık başkanlığa karşı özerklikti. Osman Kavala, bu durumdan haberdar olunca Demirtaş üzerinden Öcalan'a haber gönderip başkanlık sistemine razı olmamalarını bunun ülkeyi diktatörlüğe götüreceğini söyledi.HDP/PKK başkanlık sisteminden vazgeçti. Binlerce KCK üyesi tutuklanmıştı, o süreçte hepsi serbest bırakıldı. Medya KCK'lıları terörist olarak değil, eline silah almayan siyasi aktivist olarak takdim etti. Oysa Öcalan'a göre KCK silahlıydı ve kurulacak bir PKK devletinin çekirdeğini oluşturuyordu.PKK istediğini almış bir iddiaya göre 7 bin KCK üyesinin serbest bırakılmasını sağlamıştı.
Süreç devam ederken Türkiye 2015 seçimlerine gidiyordu. MHP lideri Devlet Bahçeli Elazığ'da yaptığı konuşmada Erdoğan'a 5 soru sordu. Bunlardan biri Kandil'deki örgüt baronlarına kriptolu telefon gönderilip gönderilmediğiydi. Daha vahimi ise Bahçeli Erdoğan'a Öcalan'la yüz yüze görüşüp görüşmediğini soruyordu. Erdoğan u soruya hiç bir zaman cevap vermedi. Bahçeli bu soruyu sorduğu kişi ile daha sonra ittifak kurdu. Kavala, Apo'ya gönderdiği haberi özgürlüğü ile ödedi. Oslo görüşmelerini yürüten MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, emekli olduktan sonra bir gazeteye verdiği röportajda şöyle diyecekti: "Süreç(Oslo) başarıyla bitirilebilseydi Güneydoğu Kuzey Irak gibi, kendi meclisine, kendi başbakanına sahip olacaktı" diyecekti. Yani içimizden bir devlet çıkarılacak, ülke ortadan ikiye bölünecekti.
Şimdi bütün bunlar ortada dururken muhalfetin HDP/PKK ile işbirliği yaptığı söylenebilir mi? Baraj aşamayacağı için her seçime bağımsız adaylarla giren PKK uzantılarının bugün yüzde 10'ları aşmasının yegane sorumlusu AKP ve Erdoğan'dır.Muhalefet bunu anlatabilseydi bugün farklı bir tablo ile karşı karşıya olabilirdik. Yine de her şey bitmiş değil.