Emine Özgenç’ten 12 Eylül’e Vurgu Yapan Bir Roman Daha
Emine Özgenç… Karadeniz’in mert, cesur, çileye çile demeyen, azmi ile her zoru yenip hayata tutunan ve çevresine olduğu gibi gelecek nesillere de umut aşılayan yiğit kızı. Onun bu özelliklerini öğrenebilmeniz için öncelikle “Eylül 12’den Vurdu” isimli romanını okumanız gerekiyor. İkinci romanı olan Eynesi Ana, Karadeniz'in Ruslar tarafından işgalinden sonraki hadiseleri, o hazin muhaceretin inanılmaz hikâyelerini ve Eynesi Ana karakterinin etrafında kadınların vatan savunmasının da özünü teşkil ettiğini anlatıyordu.
Bu yazının konusu ise Emine Hanım’ın yeni çıkan ve üçüncü romanı olan “PKK Kampında Bir Ülkücü” olacak. Tabii, ilk bakışta “Ülkücü birinin PKK Kampında ne işi var” diye bir soru akla gelebilir. İşte bu da 12 Eylül garabetinin garipliklerinden biri. Burada askerlerin hışmından kaçar, Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da teröristlerin ağına düşersin. Ülkücünün çilelerinden biri de budur: Vatanını ve milletini sevmek, bunu için de başına gelene sabredip isyan etmemek!
Romanın ana karakteri olan Halil, yıllar önce Kilis’ten göçerek Gaziantep ve Hatay’da bulunan Kürt asıllı bir ailenin yedi çocuğundan biridir. İmtihan vesilesiyle gittiği İstanbul’da bir sokak tezgâhında görüp hoşuna gittiği için satın aldığı hilal içinden adeta dünyaya meydan okuyan edalı bozkurt kolyesi hayatını değiştirir. Kolyesini boynuna takıp memlekete döndüğünde kardeşi Hüseyin’le birlikte Gaziantep Ülkü Ocakları’na gidip gelmeye başlarlar. Orada dinledikleri milli, manevi muhtevalı seminerler artık hayatlarına yön verecektir.
Üniversite tahsili için Ankara’ya gelen ve tiyatroya olan ilgisinden dolayı, Kerkük’ün yiğit evlatlarından Devlet Tiyatrosu Sanatçısı İsmet Hürmüzlü’nün ülkücü gençlerle oluşturduğu grubun bir üyesidir artık.
Ancak ne var ki o yıllar tekin değildir. Türkiye’nin her yeri kaynamakta, Lenin’in komünizm ideolojisinin, Stalin kasabının kulu kölesi olan zihniyet her yeri karıştırmaktadır. Bu ideolojiye kapılanlar özellikle işçileri, öğrencileri, yoksul halkı ve etnik kökenleri farklı olan grupları kışkırtmakta, kendilerine tabi olmayanları da hainlikle suçlamaktadırlar. Halil’in ailesi de tehdit altındadır.
Gel - gitler, gel - gitler… Emine Özgenç’in “Eylül 12’den Vurdu” romanında anlattığı o kötü sahnelerin bir benzerini Halil ve ailesi, daha doğrusu o günleri yaşayan çoğu aile yaşamaktadır. Devletin baskısı, kraldan çok kralcı kesiliveren güvenlik güçlerinin, hapishanedeki gardiyanların gaddarlıkları ve terör örgütünün/örgütlerinin acımasız tutumları… Bu aile iki taraftan da darbe yemiş, başlarına gelmeyen kalmamıştır. Hüseyin şehit edilir, aile baskına uğradığı için perişan olur, Halil hapse atılır, tahliye olur, yine aranır derken yurt dışına kaçar. Suriye üzerinden Lübnan’a geçtikten sonra orada iş bulup çalışır, aç ve açıkta kalmaz ama beladan kurtulamaz. Memlekette iken aynı nezarette kaldığı PKK’lılar tarafından tanınınca kaçırılarak meşhur Bekaa Vadisi’ne götürülür ve oradaki kamplardan birine atılır. Orada bin bir türlü aşağılanma, işkence, eziyet, açlık, pislik içinde aylar, yıllar süren esaret hayatı. Hayaller, rüyalar, gel – gitler, eşi Zeliha, kızı Selcen ve oğlu Alper’in hasretleri… Dayanılmaz bir hal ama öldürmeyen Allah öldürmüyor işte…
Bir fırsatını bulup bağlı olduğu zincirlerden kurtulduktan sonra bu defa Filistin, Lübnan, Suriye sınırlarının kesiştiği bir yerde Suriye Polisi’nin eline düşmesi. Dünyada iyi insanlar da vardır tabii, Karakol amirinin yardımı ile tekrar Lübnan’a, orada kendisine kucak açanların yanına dönebilir; ayrılırken 140 kilo, döndüğünde 45 kilodur artık!
Sonra iş bulur, gittikçe sağlığına kavuşur ama memlekette de dedikodu kazanları kaynamakta, Halil’in gittiği yerde evlendiğine dair söylentiler dolaşmakta, karısı ve çocukları tedirgin olmaktadır. O yıllarda haberleşme imkânının çok zor olmasının yanında kaçak yaşadığı için Halil de imkânları zorlamaz. Ancak ne var ki bir zamanlar “Ortadoğu’nun Paris’i” olarak ün salan Lübnan’ın Beyrut’u da tekin değildir. Kaç defa bombalanmış, kaç defa yakılıp yıkılmıştır ve insanlar tedirgindir. Derken bir imkân doğar ve memleketinden ayrıldıktan tam on iki yıl sonra telefonda ailesinin sesini duyabilir.
12 Eylül’ün askeri yönetiminden sonra kurulan sivil hükümet Sıkıyönetim Mahkemelerinin verdiği cezalarda indirime gittiği için Halil’in memlekete dönüş ümidi doğmuş ve hazırlıklara başlamıştır. Küçücük bir çocukken bıraktığı kızı Selcen, daha bebekken ayrıldığı oğlu Alper, bunca sıkıntıya ve habersizliğe rağmen umudunu yitirmeyen eşi Zeliha bakalım onu nasıl karşılayacaklardır?
***
Türkiye Cumhuriyeti tarihine kara bir leke olarak geçen 12 Eylül 1980 darbesi ile ilgili olarak pek çok yayın yapıldı, romanlar yazıldı. “PKK Kampında Bir Ülkücü” , Yalnızca Emine Özgenç’in bu konuda yazdığı ikinci romanı. Eşi Şahan Özgenç de 12 Eylül mağdurlarından olduğu için aynı zulmü Emine Hanım da görmüştü. Onun için eserleri bir “kurgu”dan ziyade yaşanmışları anlatıyor.
Son yıllarda değerli eserler yayınlayan Kripto Yayınları’nı (*) da bu eseri okuyucu ile buluşturduğu için tebrik ediyorum. Yalnız bir sitemim var. Emine Hanım bir görüşmemizde “Ağabey, görüştüğümüzde imzalı kitabımı takdim edeceğim” demesine rağmen kitapçıdan alıp öyle imzalatmak istemiştim. Ancak ne var ki Kızılay’a inip bulunması muhtemel kitapçılara uğradığımda yoktu ve üstelik onlara hiç gelmemişti.
Demek ki dağıtım konusunda sıkıntı var. Aslında bu konu bizim camianın en büyük derdi; kendi başıma da geldiği için iyi biliyorum. Elin adamı yıllardan beri gazete köşelerinde yazdığı yazıları allayıp pulladıktan sonra bol garnitürlü reklamlarla piyasaya sürerek amiyane tabiri ile “malı götürüyor”, biz ise ciddi edebi eserleri bile tanıtıp dağıtamıyoruz. Hem okuyucular, hem yazarlar, hem de yayıncılar olarak bu konuda kendimizi siygaya çekip tedbir almak zorundayız.
(*) Kripto Yayınları:
0312 432 1923
kripto@kriptokitaplar.com