FETÖ isimli uluslararası istihbarat örgütü PKK’nın siyasi kolu HDP ile işbirliği içinde yeni bir algı operasyonunun peşine düştü. Bu algının öncülüğünü ise TBMM ve sosyal medyada HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu yapıyor. Sadece bu işbirliği bile FETÖ ve PKK işbirliğini ortaya koyma bakımından çok çarpıcı bir örnek olarak karşımızda duruyor.
Algı ne?
Güya cezaevine düşen özellikle tesettürlü FETÖ suçlusu ve onları ziyarete gelen kadınlar cezaevi girişinde ve içeride “Çıplak olarak” aranıyormuş!
Uşak Emniyetinde 30 kadının, çıplak aramaya maruz kaldığı, kadınların insanlık onurunun rencide edildiği iddiaları Hem TBMM’de hem de sosyal medyada ısrarla gündeme getirilmeye çalışıldı. Bunu diğer bazı FETÖ militanı kadınların açıklamaları izledi. Çoğu FETÖ’den emniyete düşmüş, cezaevine girmiş veya kaçak olan kadınlar da cezaevinde veya ziyaretlerde “Çıplak olarak arandıklarını” iddia etmeye başladılar. Açıklamalarında kadınların erkekler tarafından çıplak olarak arandığı üzerinde ise özellikle tahşidat yapıldı.
FETÖ ve PKK’yı yıllardır takip edenler bu tür algı operasyonlarının sık sık yapıldığına şahit olmuştur. Kırk yıldır gazetecilik yapmış biri olarak ben de bu türden birçok iddiaya şahit oldum.
FETÖ ve PKK gibi başka ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından beslenen terör örgütleri her fırsatta devleti ve hükümeti yıpratmak için aynı merkezden yönetildiğini anlaşılan iddiaları peş peşe medya kanalıyla yaymayı ilke edinmişlerdir. Yine bu tür örgütlerin medya ayağını yöneten militanlarının hemen hepsi ağababaları olan istihbarat örgütleri tarafından, “Psikolojik savaş sanatı” hususunda eğitilmişlerdir.
Bu tür algı operasyonlarını sosyal medya üzerinden yöneten Emre Uslu, Tuncay Opcin, Ekrem Dumanlı, Âdem Yavuzaslan, HDP milletvekili Gergerlioğlu ve benzerlerinin faaliyetlerini incelediğimizde bu tür bir psikolojik savaş sanatı eğitimi almış oldukları açık biçimde belli oluyor. Aynı merkezden beslenen FETÖ ve PKK işbirliği içinde sosyal medyadan devleti ve hükümeti yıpratan yüzlerce yalanı yıllardır dile getirdiklerine baktığımızda bundan başka bir sonucun çıkmadığı çok açıktır.
FETÖ militanları sosyal medyadan algılarına devam ederken, HDP milletvekili Gergerlioğlu da, aldığı emirlere harfiyen uyarak hem TBMM’yi hem de sosyal medyayı terörize etmekten çekinmediğini görüyoruz. Gergerlioğlu, ağababaları kulağına ne fısıldıyorsa ve ortağı FETÖ hangi iddiayı ortaya atıyorsa herhangi bir araştırma gereği duymadan mal bulmuş mağribi gibi hemen üzerine atlıyor. Çıplak aramaların özellikle yapıldığı iddia edilen ilimiz Uşak’ın Valisi Funda Kocabıyık’ın Gergerlioğlu ve Fetöcülerin yaptıkları algı hususunda yaptığı aşağıdaki açıklama bu işbirliğinin hangi boyutlarda sürdüğünü gözler önüne seriyor:
"Yaşananlar göstermektedir ki FETÖ ve PKK terör örgütleri aynı amaç uğrunda birleşmişlerdir. Bir kadın Vali olarak söylüyorum; HDP milletvekili tarafından defalarca yalanlamamıza rağmen sistematik olarak gündeme getirilen bu iftira tamamen hayal mahsulü ve kötü bir yalandır. Olayla ilgili kamera kayıtları mevcut olup, avukat görüşmelerinde de bu konu hiç gündeme gelmemiştir."
FETÖ militanları ve Gergerlioğlu iddialarını öne sürerken sanki kadınlar erkekler tarafından çıplak arama yapılıyormuş algısını ve yalanını ısrarla sürdürüyorlar. Hâlbuki cezaevlerini ve ziyaretleri çok iyi bilen biri olarak söylüyorum ki; ne emniyette, ne Jandarma’da ve ne de cezaevlerinde kadınları asla erkekler aramaz. Güvenlik gerekçesiyle kadınların aramaları bizzat kadınlar tarafından gerçekleştirilir.
İster kadın ister erkek tutuklu veya mahkûm olsun cezaevine girerken güvenlik gerekçesiyle aranması bütün dünyada olan bir uygulamadır. Çünkü tutuklu veya mahkûmlar aranmadıkları zaman cezaevine her türlü delici, kesici, uyuşturucu vs. vs. maddeleri sokmaları olağan hadiselerdendir.
Tutuklu veya mahkûmları ziyarete gelenler de belli prosedürler içinde aramalardan geçmektedir. Bu da bütün dünyada uygulanan bir güvenlik önlemidir. Çünkü çoğu ziyaretçiler mahkûmlara cep telefonları dâhil, uyuşturucu madde, kesici ve delici aletler vs. soktukları yapılan aramalarda tespit edilen binlerce yaşanan örnektir.
“Çıplak arama” yeni bir uygulama da değildir. Güvenlik gerekçesiyle rutin olmasa da devlet yetkililerinin gerek gördüğü ortamlarda yapılar. Bu husus daha önce de gündeme gelmiş ve sorulan bir soruya Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, 13 Ekim 2016'da, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'na konuyla alakalı şu cevapları vermiştir:
"Çıplak arama, Batı hukuk sistemleri içerisinde en insani şekilde ülkemizde uygulanıyor. Fransa'da, Belçika'da, İngiltere'de kişi iç çamaşırlarından da arındırılarak arama yapılıyor ve vücut boşlukları gerektiğinde aranabiliyor. İngiltere'de iç çamaşırlarından arındıktan sonra arama yapıyorlar, ayrıca da detektör özelliği olan metal bir iskemleye oturtuyorlar, burada ayrıca vücutta bir metal olup olmadığının veya vücut boşluklarında bir şey olup olmadığının araştırması yapılıyor. Türkiye'de çıplak arama rutin bir uygulama değildir. Örgütsel haberleşmeye, uyuşturucuya karşı, içeriye kesici, delici bir alet alınmaması hususunda giysiler üzerinde yapılan bir “Çıplak arama” ihtiyacı doğduğunda çıkarılan giysiler üzerinde- kişi kapalı, dışarıdan görülemeyecek bir odaya alınır, hemcinsi tarafından bu odada aranır, elbiseleri tecrit edilir, iç çamaşırı üzerinde kalır."
Yıllarca cezaevlerinde yatan (3 kez siyasi sebeplerle cezaevine girdim ve yıllarca hapis yattım) biri olarak Türkiye’deki cezaevlerinin (12 Eylül darbe dönemi hariç) dünyanın en insanı uygulamalarının yapıldığını yaşayarak gördüm. Hatta dünyanın hiçbir yerinde olmayan bazı uygulamalar da yapılmaktadır. Bunlardan biri de 2013 yılından beri “Oyuk araması” (Vücut boşluklarında ceza infaz kurumuna yasak malzemelerin girmesine karşı yapılan arama ) denilen aramalarda aranan kişi rencide olmasın diye ameliyat elbiseleri şeklinde tek kullanımlık kâğıt elbiseler kullanıldığını biliyorum. Adalet bakanlığı yetkililerinin güvenlik gerekçesiyle mecburi olarak yapılan bu aramalarda mahremiyet duygusuna en üst düzeyde dikkat ettiğine şahidim.
Bu tür aramalar yapılmadığı takdirde cezaevlerine kanunlarda belirtilen yasak ve tehlikeli malzemelerin girmesini kimse önleyemez. Bunu bizzat üzerinden uzun yıllar geçtiği için yaşadığım birkaç olay üzerinden anlatmak istiyorum.
12 Eylül darbesinden önce Sağmalcılar cezaevinde yatıyorduk ve içeride iki adet silahımız vardı. Bunlar içerine üzeri aranmayan personel tarafından sokulmuştu.
Yine 12 Eylül öncesinde sürgün olarak gittiğim Edirne cezaevinde de silahlarımız vardı. Bunlar da cezaevi içinde işletmesini yaptığımız sebze kantinine gelen meyve ve sebze kasaları içinde gelmişti.
1979 İstanbul Kartal Maltepe Askeri cezaevi ve 1986 yılında Buca cezaevinde yatarken içeriye Eşofman lastiklerinin üzerine geçirerek elektrikli ocak rezistansı sokuyorduk.
Değişik terör örgütlerinin ve uyuşturucu ticareti yapan şebekelerin cezaevlerine kanunen yasak olan maddeleri nasıl soktuklarını burada anlatmak mümkün değildir. Zira o tür olayları anlatmak için ciltlerce kitap yazmak gerekir.
Bugün devletimizin aldığı güvenlik önlemleri sayesinde örgüt militanlarına dışarıda istedikleri eylemleri yaptıramayan FETÖ ve PKK/HDP cezaevlerinde yüzlerine “İnsan hakları” maskesi takarak bu türden güvenlik önlemlerinin alınmasına neden karşı çıkıyorlar derseniz? Çünkü içeriye örgütün emirlerini rahat biçimde sokmak, bilgileri içeriden dışarı rahat çıkarmak ve içeride örgüt elemanlarının isyan vs. durumunda işlerine yarayacak kesici, delici, uyuşturucu maddeleri ulaştırmak istiyorlar. Devlet ve hükümet bu tür terör örgütlerinin “İnsan hakları ihlal ediliyor.” Şeklinde yaptıkları algı operasyonlarına asla aldırmamalı ve özellikle cezaevleri üzerinden yapacakları provokasyonlara meydan vermemelidir.
“Türkiye'de cezaevlerinde hiç kötü muamele yoktur” diyemem ama yıllardır bu hususlarda araştırma yapan ve yıllarca cezaevinde yatan biri olarak bunun asla sistematik olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bu türden insan hakları ihlallerini şahsen yapan devlet görevlileri de yargılanmakta ve suçlu bulunanlar cezalandırılmaktadır. Mahkemelere bakarsanız bu türden yargılamalar yapıldığını ve cezaların verildiğini görebilirsiniz.
Maalesef efendilerinin emrinde hareket eden FETÖ ve PKK/HDP militanları işbirliği içinde hep aynı yalanı piyasaya sürerek vatan hainliğini yapmaya bugüne kadar ettikleri gibi bundan sonra da edeceklerdir. Bunların yaygaralarına ve yalanlarına aldanıp bu tür güvenlik tedbirlerinin azaltılması cezaevlerinin yolgeçen hanına dönmesine sebep olur ki zaten terör örgütlerinin istedikleri de budur. Cezaevlerine sokacakları delici ve kesici aletlerle buradaki militanlarını cezaevlerini karıştırmada kullanacakları istihbaratı devletin elinde de mevcuttur.
Bu ülkenin her karışı şehit kanlarıyla sulanmıştır. Uluslararası istihbarat örgütlerinin taşeronu olan FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinin bu topraklar üzerinde oynayacağı hiçbir oyuna millet ve devletimiz asla müsaade etmemiştir ve bundan sonra da etmeyecektir.
FETÖ ve PKK gibi örgüt militanları bu gerçeği ya er veya geç anlayarak tevbe edip devletin şefkatli kollarına sığınacak ya da yok olup gideceklerdir.
Yine bu gerçeği FETÖ ve PKK gibi şer örgütlerini taşeron olarak kullanan devletler, istihbarat örgütleri ve küresel çeteler de er veya geç öğreneceklerdir.
Makalemi Muhsin Reisin şu muhteşem sözüyle bitireyim:
“KAN DÖKMEYİ SEVEN BİR MİLLET DEĞİLİZ AMA SÖZ KONUSU VATAN VE MİLLETİN TEHLİKEDE OLMASI İSE DÜNYANIN VE DÜŞMANIN ŞAH DAMARINI KESERİZ.”