Politik alan çok kirli!

Abone Ol

Politikacılar halkın çıkarlarından farklı çıkarlara sahip olan insanlar topluluğudur.

Abraham Lincoln

Kırk yılı geçen yazı serüvenimde genellikle gündem ile birlikte yok olup giden politik yazılar yazmamaya çalışıyorum. Çünkü gözlemlediğim kadarıyla politik alan çok kirli. Hatta “Haliç’in eski hali bile politik alanın yanında temiz kalır.” Diyorum.

Bunu bana söyleten şey, politik alanda yaşanan çok hızlı fikri ve fiili dönüşlerdir. Öyle hızlı dönüşler yaşanıyor ki bin insan olarak takip etmemiz çok zor.

Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti, Antalya milletvekili seçildiğinde meclise girerken yakalandığı döner kapı için söylediği, “Dönekli bu meclisin kapısında başlamış.” Sözü hafızama çivi gibi saplanmış. Aradan geçen bunca zamana rağmen hala yerini muhafaza ediyor. Çünkü aynı döner kapı yerinde ve durmadan dönüyor!

Bir ara Kubilay isimli bir vekil kısa zamanda çok hızlı parti değiştirdiği için (Galiba 7 parti değiştirmişti.) adı medyada “Fırıldak Kubi” olarak anılmaya başlanmıştı.

Birileri kızsa da bana göre ülkenin bu derece istikrarsız ve çalkantılı bir durumda olmasının en önemli sebepleri arasında politikacıların bu ilkesizlikleri, fikirsizlikleri ve dün siyah dediklerine bugün beyaz demelerindeki “Fırıldaklık” yatıyor.

Politik arenaya baktığımızda karşımıza şu politik figürler çıkıyor:

“Menfaat için politika yapanlar.

Yolsuzluk yapan politikacılar.

Durmadan yalan söyleyenler.

Durmadan fikir değiştirenler.

Durmadan lider değiştirenler.

Durmadan eylem ve söylem değiştiren politikacılar.

Durmadan kendi arkadaşına kazık atmaktan, vefasızlık yapmaktan çekinmeyen tipler.”

Böyle bir ortamda bu ülkede kalkınmadan, istikrardan, ilerlemeden vs. söz edilebilir mi?

Ne iktidar muktedir gibi davranıyor, ne muhalefet.

İktidar icranın başında olmasına rağmen ne zaman kötü bir şey olsa hemen muhalefeti suçluyor. Kendi yapamadığı icraatları muhalefet yapmamış gibi bir algı oluşturabiliyor. Hâlbuki icranın başındakilerinin icradan şikâyet etmeye hakları yoktur.

Muhalefet ise tam evlere şenlik. Memleket için ne kadar faydalı icraat olsa da iktidar yaptığı için karşı çıkılıyor. CHP milletvekili Engin Altay bir konuşmasında bunu, “Biz iktidar doğru yapsa da doğru diyemeyiz. Yanlış demek zorundayız.” cümleleriyle itiraf etmişti. CHP politik yalanların belki de en çok söylendiği bir parti zaten. Gülmeye ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda videolarını seyrettiğimiz Kılıçdaroğlu’nun söylediği yalanları ve söylemlerindeki politik çelişkileri derlesek herhalde birkaç cilt kitap olur.

Bu durum sadece CHP için geçerli değil. Maalesef hemen bütün partiler ve politikacılar aynı düzlemde politika yapıyor.

İsterseniz hatırladığım kadarıyla bunları bazı somut örneklerle izah etmeye çalışayım:

Numan Kurtulmuş “Has Partiyi” kurduğu dönemde “Çok Fikirli Siyasi Birliktelikler” isimli bir makale yazmış ve bu türden bölünerek kurulan partilerin daha çok “Tepki” esasına dayandığını ve “Biraz da biz yiyelim, biraz da bizim sözümüz geçsin birlikteliği” olduğunu yazmıştım.

Numan Bey, o dönemler muhalefette olduğu için, “Firavunlaşmayacağız, Karunlaşmayacağız.” diyerek iktidarın Firavunlaştığını ve Karunlaştağını ima ediyordu. Ama kısa bir zaman sonra partisini kapatarak Firavunlaştığını, Karunlaştağını iddia ettiği partiye geçerek genel başkan yardımcısı oldu.

Bu sadece Has Parti için geçerli değil. Kurulan partilerin kahır ekseriyetine baktığımızda aynı doğrultuda hareket ettiklerini görüyoruz.

Partisinde iken liderini göklere çıkaranlar, partideki menfaatleri bitip rakip partiye geçence eski liderini adeta yerin dibine sokan o kadar çok politik figür var ki, inanın görünce insanın midesi bulanıyor.

SP’de de durum değişmiyor. Düne kadar yaptıkları bütün açıklamalarda savundukları “Milli Görüşe” düşman ilan ettikleri CHP ile bugün ittifak yapmanın adını “politika yapma” diye açıklayabiliyorlar. SP’nin politik arenada savrulmasını görünce, “Erbakan Hoca mezarında ters dönmüştür.” diyesim geliyor.

Bir eski CHP’li ise gömlek değiştirdiklerini söyleyen Ak Partililer için, “Ne gömlek değiştirmesi, yılan bunlar yılan. Milleti zehirliyorlar.” Diyordu. Şimdi o yılan dediği adamların partisinde bir ilin belediye başkanı olarak politika yapıyor ve hiçte yüzü kızarmıyor.

İyi parti kurucusu Meral Akşener MHP’de iken lideri Devlet Bahçeli için öyle övgüler yapıyordu ki, neredeyse “Bahçeli’yi yarı tanrı ilan edecek” diye korkuyorduk. Ama kendisine koltuk verilmeyince hemen düşman kesildi ve ayrılarak yeni bir parti kurdu. MHP’de iken ne kadar savunduğu fikir varsa yeni partisinde tam tersini savunmaya başladı. Hatta ülkücü olduğunu iddia etmesine rağmen 1980 öncesi üç bine yakın ülkücünün katili olan CHP ile kanka olmaktan geri durmadı.

Meral hanımı bu derece değişime iten saik neydi? Bunun şifreleri belki de bugünlerde tam bir politik kirlilik yaşayan partisindeki değişimlere bakılarak anlaşılabilir. Kongrelerinde yapılan usulsüzlüklere bizzat kendi partililerini bile isyan ettirdi. İyi parti kurucusu Ümit Özdağ, partinin “İstanbul İl başkanı Buğra Kavuncu’nun FETÖcü olduğunu” açıkladığı için ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edilerek partiden ihraç edildi. Meral Hanım kendi vekilini ve yola beraber çıktığı “Dava”(!!!) arkadaşını yalancılıkla suçladı. Hâlbuki Ümit Özdağ MHP’den istifa ederken Meral Hanım MHP’lilerin haksızlık ve hukuksuzluk yaptığını söylüyordu. Şimdi söylediğini bizzat kendisi yaptı ve eleştirilerinden dolayı Özdağ’ı partiden ihraç ettirdi. Böyle bir ciddi iddiayı lider olarak araştırması ve sonuçlarına göre hareket etmesi gerekmez miydi?

İhraç edilen Ümit Özdağ’ın, yapılanların hukuksuz olduğunu ve Meral Akşener’in Türk milletinden ve İyi Parti seçmeninden özür dilemesi gerektiğini söylemesi bu partide nasıl fırıldaklıkların döndüğünün bir göstergesi gibi duruyor.

Özdağ masum mu acaba? MHP’den istifa edip Meral Hanım ile partiyi kurarken şimdi dile getirdiği iddiaları biliyordu ama hangi hikmete binaen şimdiye kadar sustuğunu kendisinin kamuoyunu ikna edecek şekilde açıklaması gerekir.

Şahsen Ümit Özdağ’ın söylediklerinin doğru olduğuna inanıyorum. Basın toplantısında yaptığı bazı açıklamalar Meral Hanım’ın nerelerden nerelere savrulduğunu ortaya koyma bakımından ciddi ipuçları taşıyor. Özetleyerek vereceğim açıklamaları okuyanlar politik arenadaki kirliliğin boyutunu bütün çıplaklığıyla görebilirler:

“İYİ Parti’nin kuruluş aşamasından beri içimizde büyük bir sorun olan FETÖ’cü sızma konusunda Sayın Akşener’i birçok kez uyarmama rağmen, Sayın Akşener Buğra Kavuncu’yu önce GİK üyeliğine ve genel başkan yardımcılığına, sonra parti sözcülüğüne taşımıştır. Tekrar altını çizerek ifade etmek istiyorum. Buğra Kavuncu’yu işadamlığını bırakarak, Türkiye’yi siyaset ile kurtarmaya karar vermiş bir kişi olarak değerlendirmemeliyiz. Buğra Kavuncu; Ruzi Nazar, Ruzi Nazar’ın patronu Duane R. Clarridge, Enver Altaylı ve Altaylı’nın bugünkü bağları çerçevesinde değerlendirilebilir. Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu da halen hapishanede olan Enver Altaylı’dan fikri liderim diye bahsediyor. Altaylı ise Nazar ve Clarridge konusunda “Saygıdeğer büyüklerim Ruzi Nazar ve Duane Clarridge’e (ruhları şad olsun) karşı taşıdığım ahlaki sorumluluğun bilinciyle” diyerek, manevi ilişkisini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Buğra Kavuncu’nun Kazakistan’daki iş kariyerinde başarılı olmasını sağlayan, İYİ Parti’de hızla yükselmesinin önünü açan, daha genel başkan yardımcısı iken bir divan üyesinin odasında “geleceğin genel başkanı” olarak kulaklara fısıldanmasını mümkün kılan arkasındaki gelenek ve bu geleneğin son 25 yılda kontrol ettiği şebekedir.

Sayın Meral Akşener, 2018 genel seçimlerinden önce divandan ve GİK’ten habersiz CHP, Saadet Partisi ve HDP’liler ile birlikte oturup 4 ay boyunca seçimlerin ikinci tura kalması durumunda açıklanacak bir anayasa hazırlatmıştır. İYİ Parti’nin iki kurucusundan birisi, divan üyesi ve İYİ Parti milletvekili olarak ben bundan tesadüfen haberdar oldum. Bir anayasa çalışması neden gizli yapılır? Sayın Akşener, kimden neyi gizliyorsunuz?”

Meral Hanım neden suçlamaları araştırma yerine kendi vekiline saldırıp, partisinden ihraç etmeyi tercih etti? Buna bir açıklık getirmesi lazım ama politik arenadaki kirli ilişkiler maalesef böyle bir sorunun cevabını vermeye izin vermiyor.

Ümit Özdağ’ın Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu iddia etmesi ve bazı belgeleri paylaşması Meral Hanım’ı kızdırmışa benziyor. Hâlbuki geçmişte kendi genel başkan yardımcısı Koray Aydın da bizzat Meral Hanımın FETÖ’cü olduğunu ima eden açıklamalar yapmıştı. Niye Koray Aydın’ı ihraç etme cesareti gösteremedi? Bunu da açıklamak zorundadır. Acaba Ümit Özdağ’ı ihraç ettirmenin altında bu eski suçlamanın etkisi olabilir mi?

Kirli ilişkiler birbirini takip etti ve İyi parti sonunda Ümit Özdağ’ı gerçekleri söylediği için ihraç yolunu seçti. Hâlbuki Meral Hanım MHP iken Özdağ’ın haksızlığa uğradığını ve fikirlerini açık biçimde savunamadığını iddia etmişti. Şimdi kendisi bir vekili konuşturmama yolunu seçti.

Özdağ’ın ihracına tepki koyarak İYİ Parti’den istifa eden milletvekili İsmail Koncuk’un söyledikleri ise yenilir yutulur cinsten şeyler değil ve İyi parti içindeki kirli politik ayak oyunlarını ortaya çıkarması bakımından önemlidir:

“Akşener ve ekibi seçimleri kazanmak için PKK talebine bile evet der. İYİ Parti iyi yönetilmiyor. Partide ahlaksız bir operasyon olmuştur. Bu parti ahlaksızlıklara zemin yaratmak için kurulmuş bir siyasi hareket değildir. Gerek 3 Ağustos 2019 4. Olağanüstü Genel Kurulumuzda gerekse 20 Eylül 2020 2. Olağan Genel Kurulumuzda İYİ Partinin adı, kuruluş misyonu ve demokrasi ile bağdaşmayan kirli operasyonlar ve ayak oyunları yaşanmıştır. Bir yandan kürsüden kamuoyuna ‘demokrasi’ vurgusu yapılırken, diğer yandan bırakın demokrasiyi, insanlıkla ve siyasi ahlakla ilgisi olmayan olayları yaşadık. Bu partiye emek vermiş dava arkadaşlarımız, milletvekillerimiz bizzat Genel Merkez talimatı ile birçok il başkanınca dağıtılan kara listelere alınarak açıkça aşağılanmış, tasfiye edilmeye çalışılmıştır.”

Bir koltuk uğruna insanlar politik arenada arkadaşlarını nasıl böyle acımasızca harcayabiliyor?

Yıllar önce Mustafa Yazgan abinin “Bre Koltuk” isimli hicvinde belirtiği gibi bütün bunlar bir koltuk sevdasına mı işleniyordu? İnsan bu derece hızlı fikir dönekliği yapabilir mi? Doğrusu buna psikiyatrların, psikologların bir durum tespiti yapması lazım.

Aynı durum DEVA partisini kuran Ali Babacan için de geçerli. Ak Partinin iktidardaki icraatlarının baş mimarlarından olan Babacan, yeni parti kurunca sanki gökten zembille inmiş gibi kendini tertemiz gösterebiliyor. Bir yandan iktidarın yanlışlarından bahsederken diğer yandan o icraatların altında kendi imzası olduğunu unutabiliyor. Ak Parti de iken başkanlık sistemini canla başla savunurken şimdi farklı düşünebiliyor.

Bundan yıllar önce girdiği her seçimde hep sıfırın altında oy alan Besim Tibuk’a bir kahvaltıda şunu sormuştum:

“Besim bey, siz her seçim zamanı tek başınıza iktidara geleceğinizi iddia ediyorsunuz. Şimdi de aynısını tekrarlıyorsunuz. Aldığınız oy yüzde biri bile bulmuyor. Buna kendiniz de inanıyor musunuz?”

Besim Bey şunu söylemişti.

“Ben sabahları aynanın karşısına geçip önce kendimi buna ikna ediyorum. Sonra çıkıp açıklama yapıyorum.”

Acaba Ali Babacan bugün kurduğu partide iktidarı eleştirirken geçmişini hatırlamıyor mu? Hiç aynaya bakma gereği duymuyor mu?

Aynı durum Gelecek partisini kuran Ahmet Davutoğlu içinde geçerli. Ak Partide iken başkanlık sistemini çok hararetli savunuyordu; şimdi başkanlık sisteminin zararlı bir sistem olduğunu iddia ediyor ve yeniden parlamenter sisteme dönülmesi gerektiğini savunuyor. Böyle bir durumda Davutoğlu’na, “Üç sene de ne değişti ki böyle keskin bir dönüş yaptınız?” sorma hakkımız yok mu?

Yine Davutoğlu Başbakan iken Kemal Kılıçdaroğlu için “O adam değildir.” diyordu. Kemal Kılıçdaroğlu da onun için “Türkiye tarihinin en çapsız Dış işleri bakanı.” tabirini kullanmıştı. Baktım şimdi Kılıçdaroğlu ile görüşen Davutoğlu, çok iyi anlaştıklarını söyleyebiliyor. “Ak parti bir davanın adıdır. Terk edersem yüzüme tükürün.” Diyen de yine Davutoğlu’ydu.

Şimdi ister istemez akıma şu geliyor:

“Bu politika insanda hafıza kaybı mı oluşturuyor?”

Öyle ya hafıza kaybı oluşturmuyorsa bunları hiç mi hatırlamıyorlar?

Aynı durum MHP genel başkanı Devlet Bahçeli ve Ak parti Genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan için de geçerli. Geçmişte kavgada düşmana bile söylenmeyecek sözler söyleyen bu ikili şimdi adeta kanka oldular.

Başta dedim ya, politik alan çok kirli, çok kaygan. Mikrofonu gören konuşuyor ama politikacılar çok zeki olmadıkları için söylediklerini unutup tam tersini söyleyebiliyorlar. Durmadan partiler kuruluyor ve ardından milletten teveccüh görmediği için kapanıyor. Kurulan partilerin geçmişlerine baktığımızda kurulup kapanan partilerden oluşmuş büyük bir parti çöplüğü ile karşılaşıyoruz.

Bunun sebepleri nedir? Politik alan neden bu kadar kirlidir?

Siyasetçiler, sosyologlar, psikologlar bir araya gelerek politik arenadaki bu ilkesizliğin ve kirliliğin sebeplerini bulmak zorundadır. Çünkü bu ilkesizlikler, kirlilik ve parti değiştirmeler ülkemizin geleceğine zarar veriyor.

Kur’an, “Başınıza gelen musibetler ellerinizle işlediklerinizden dolayıdır.” Der. Türk milleti olarak bu türden bir cezayı hak edecek neler yaptık bilmiyorum? Bildiğim bir şey varsa o da bu milletin politikacıların böyle kirli oyunlarına layık olmadığıdır.

Said Nursi, bundan yüz yıl önce zamanındaki politik kirliliği görünce, “Politikanın ve Şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.” Demişti. Bugün yaşanan kirliliği görseydi acaba ne derdi?

“Politikacının hayatının yarısı seçmeni, öbür yarısı birbirini aldatmakla geçer.” diyen Mark Twain acaba gerçeği mi söylüyordu?

Politik alandaki bu kirliliği, fırıldaklığı, ilkesizliği temizleyecek bir formül var mı?