AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum, boynuna poşu dolayarak bozkurt selamı verdi.
Ne var bunda diyenler olabilir?
Bu, nereden baktığınıza bağlı, görmek isteyenler için çok şeyler var; siyasette ilkesizliğin resmini yap deseniz ancak böyle bir resim verilebilir. Poşu üzerinden güneydoğu kökenli vatandaşlarımıza, bozkurt üzerinden de ülkücülere mesaj veriliyor. Bir parmak bal ona, bir parmak bal buna. Peki siz nesiniz, inancınız, duruşunuz, fikriniz ne? Ülkücülerin Kürtlerle hiç bir zaman meselesi olmadı, olmayacak da. Aramızda sayısız ocak başkanlığı yapmış Kürt veya Zaza kökenli insan var. Kürtlerle iki karşıt değiliz, aynı vatan coğrafyasının mukimleri, bin yıllık kardeşliğin parçalarıyız. Zaman zaman yanlışlar olabilir, haksızlıklar da olabilir. Bize de oldu. Bunun yolu kardeşi kardeşten ayırmak değil, adaleti, demokrasiyi tesis etmek, aramıza bozguncuları almamaktır.
Herkesi kucaklama iddiası, sadece seçimlere mahsus olduğunda bu ilkesizlik ve samimiyetsizliktir. Bunu oy istemenin tabiatıyla karıştırmamak gerekir. Her şey olmak veya öyle görünmek hiçbir şey olmamak, yahut bir inanç merkezine sahip olmamak anlamına gelir. Çünkü inançlarımız, fikirlerimiz, bize bazı sınırlar çizer. Herkesle aynı torbaya giremezsiniz.
Poşuyu Kürtlerden ziyade DEM Partisi ve onun selefleri sembol olarak kullanıyor. Bozkurt, ülkeyi bölmeyi hedefleyenlerin sembolü ile birlikte kullanılmaz, kullanılıyorsa -kullananın- samimiyetsizliğine iki tarafı aynı anda idare etme niyetine işaret eder. Seçimlerde yapılan bozkurt işareti, personel alımlarına niye hiç yansımıyor? Bu, değeriniz bize verdiğiniz oy, yaptığınız hizmet kadardır demektir.
Geçen seçim, Öcalan kardeşler de TV ekranlarına çıkarılmıştı. O bile bazılarını uyandırmaya yetmemişti, bu samimiyetsizlik ve istismar da uyandırmayacak. Bize düşen tarihe not düşerek görevimizi yapmaktır.
Partili Cumhurbaşkanı
Hem partili, hem cumhurun başı olunur mu? Bir partinin başı ancak o partiyi temsil eder, ötekiler temsilin kapsamına girmez. Nitekim Sayın CB de bunu açık açık söylüyor, "Ben AKP'li Cumhurbaşkanıyım, AKP olmazsa doğal gaz gelmez" diyor. Hatay'da da benzer laflar edip herkesi hayrete düşürmüştü. Hatay'a hizmet gelmemesini yerel yönetimin AKP'de olmamasına bağlamıştı. Yani oy yoksa hizmet de yok imasında bulunmuştu. Üstelik bunu depremde her şeyini kaybetmiş yaralı insanlara söylemişti.
CB'nin Hatay'daki sözleri üzerinden yürüdüğümüz zaman şu sonuca varırız: Belediye bizden olmazsa çadırlarda, konteynerlerde kalmaya devam edeceksiniz. Herkesi temsil eden bir makamın sahibi bu sözleri asla telafuz edemez, etmemeli. Bu sözleri söylemek, bana veya bize oy vermeyeni temsil etmiyorum demektir. İşte Türkiye'nin temel sorunlarından biri budur. Toplumun tamamını kuşatan, hepsini mihveri altına alan bir cumhurbaşkanlığı makamına sahip değiliz. Devlet ve milleti temsil etmesi gereken bir makamın sadece toplumun bir kesimini o makamın kanatları altına alması devletin en üst makamının ayrımcılık yapmasıdır. Oysa CB makamı, milleti bütünleştiren bir makam olmalı, her Türk vatandaşı orada kendi temsilini görebilmelidir.
Bu siyaset anlayışının devam etmesi, vatandaşın bir kısmı ile devlet arasındaki aralığın açılması ve derinleşmesi demektir. Büyük devlet adamlarının yürekleri de büyük olur, içine tüm vatandaşlarını sığdırırlar. Siyaset yapanlar, yüreklerini ne kadar geniş tutarlarsa o kadar sevilir ve unutulmaz olurlar. Partili Cumhurbaşkanı sistemi ile bunun olma imkânı yoktur. Ayrıştıran kurum ve siyasetlere değil, birleştiren kurum ve politikalara ihtiyacımız var.