Bilindiği gibi, 31 Mart 2019'da yapılan yerel seçimlerden sonra YSK İstanbul seçimlerinin yenilenmesine karar vermişti.
İktidar partisi o dönem HDP'nin oyunu almadan seçim kazanamayacağını anlayınca Osman Öcalan'ı TRT Kürdi'ye çıkarmış, Abdullah Öcalan'ın mektubunu ise Anadolu Ajansından yayınlamıştı.
Osman Öcalan, onlarca askerimizin katili olup "kırmızı bültenle" aranıyordu. Abdullah Öcalan ise ağırlaştırılmış müebbet almış, bu ülkenin binlerce gencinin hayatına mal olmuş bir ihanetin başlatıcısıydı. İki kardeş AKP seçimi kazansın diye açıklamalarıyla HDP'li seçmeni etkilemeye çalıştılar.
Bu iki ağır suçlunun medyaya çıkarılması, seçim kazanmak için -vatanı için canlarını veren-askerlerimizin kanlarının nasıl hiçe sayıldığının ve AKP'nin nasıl ilkesiz bir parti olduğunun göstergesiydi. Kamuoyundan gelen tepkiler üzerine Erdoğan "haberim yok" açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Oysa yeni tek adam rejiminde ondan habersiz TRT yetkililerinin böyle bir tasarrufta bulunması mümkün değildi.Haberiniz yoksa, haberiniz olduğunda gereğini yapacaksınız.
Türk milleti ve devletine savaş açmış bu iki teröristin TRT ve Anadolu Ajansına çıkarılması yargıya taşındı. Hukukun üstün olduğu bir ülkede bu işe karışanların, onlara talimat verenlerin hepsinin yargılanması gerekirdi.Fakat öyle olmadı, soruşturma yıllarca sürüncemede bırakıldı, vatandaşın artık unuttuğunun sanıldığı bir tarihte geçen hafta Ankara Cumhuriyet Savcılığı, Osman Öcalan'ın TRT'ye çıkarılması ve Abdullah Öcalan'ın mektubunun Anadolu Ajansı tarafından yayınlanmasının, ifade özgürlüğü ve basının haber verme özgürlüğü kapsamında olduğunu değerlendirerek, AA ve TRT'nin yaptıklarının basın özgürlüğüne dahil olduğuna karar verdi.
Yani bu terör baronları(Osman Öcalan öldü) seçimlerde televizyonlara çıkabilecek, Anadolu ajansına açıklama yapabilecek, görüş ve değerlendirmeleri medyada yayınlanabilecekti. Ondan sonra da terörle mücadele ediyoruz diyerek kendi kendimizi kandırıyoruz.Siyasi mücadele olmadan, terör baronları susturulmadan sadece silahla terör mücadelesi olmaz.
Bu karar, aynı zamanda yargının ne hale geldiğinin, nasıl çürüdüğü ve çürütüldüğünün tabloluk çapta bir göstergesidir.Şimdi mesela bu kararı veren savcıya sormak lazım; Fethullah Gülen'i bir televizyon ekranlarına çıkarıp önümüzdeki yerel seçimlerle ilgili konuştursa bunu düşünce ve haber alma özgürlüğü çerçevesinde değerlendirecek misiniz? Yahut Sedat Peker'in benzer yöndeki açıklamalarına aynı hoşgörüyü gösterecek misiniz? Peker'in iddialarını ekranlara taşıdı diye Halk Tv RTÜK tarafından cezalandırılmadı mı? Daha üç hafta önce "Kızıl Goncalar" dizisi yüzünden Fox Tv'ye ceza yağdırılmadı mı? Dizinin tek suçu,Erdoğan'ın müttefiklerine dokunmasıydı.Halbuki dizide hem bağnazlık, dini cehalet eleştiriliyor, hem de 28 Şubat zihniyeti.
Terör örgütlerinin ve onların sözcülerinin ağzını tıkamadıkça sadece askerin can vererek verdiği mücadele ile hedefe varmak mümkün değildir.Seçim kazanmak için, terörist başından medet umanlar asla bu mücadeleyi başarıya götüremezler.Yargı, bu kararı ile bir defa daha sınıfta kalmıştır. İki de bir grup toplantılarında Anayasa Mahkemesini hedef alanlar bu skandal kararı niye görmüyorlar? Vatana ihanet edenlerin, bebek katillerinin ifade özgürlüğü varsa, televizyonlara çıkarılıp vatandaşa nasihat vermeleri doğru bir işse biz bu kadar askeri niye şehit veriyoruz? Öcalan kardeşleri medyaya çıkaranlardan ve bunun hesabını sormak yerine bu eylemi meşrulaştıran yargı mensuplarından hesap sormayan bir devlet, devlet değildir.