Halkın ötekilerden bıkkınlığından istifadeyle geldiği iktidarının 15.yılında, AKP mukadder akıbetine, ülkemiz de felakete sürüklenmekte. Bana görev veren merkezler "Papaz elbisesi giy deseler giyerim" itirafına, BOP eşbaşkanlığı övünmesine aldırmayan ahalimiz her seferinde daha çok oy verdiği AKP’nin tek adam yönetimine de evet deyince kalkınacağını, rahatlayacağını sandı. Ne yazık ki yanıldı. Hem de açık itirafına göre önüne gelenin aldattığı birine mükerreren aldandı.
AKP'nin adındaki adaletten eser yok, kalkınma da yandaşların işine yaradı. Ama yol yaptı diyenler bile ‘’yap işlet devret’’ modelli köprü, tüp geçit ve havalimanlarında taahhüt edilen sayıya ulaşılmadığında hazineden ödenmenin cebini yakacağını anladı. Zamlar, vergi artışları boşalan hazineyi doldurmaya yetecek mi bilinmez? Ama halkın çoğunluğunun nazarında AKP'nin sanal olan o iş yapan ve çalmayan imajlı büyüsü bozuldu. Her yönetim ve kademesinde yolsuzluklarla anılır hale geldi. Hak etmediği o şöhretin rakiplerinin kronik yetmezliğinden kaynaklı olduğu anlaşıldı. İçerden çözülme, dışarıdan etkilerle sallanıp savrulmaya başladı.
Geldikleri siyasi gelenek, dogmatik kabule dayalı ümmetçilik öğretisi, millicilikten uzak tüccar mantıklı öngörüsüz dış politikası devlet yönetimi için yetmezdi ve yetmedi. Emperyalistler işlerini gördürene dek pohpohlayıp desteklediler. Bunlar da kerameti kendilerinde bilip yürüdüler. Ama deniz bitti, en tepeden metal yorgunluğu dedikleri esasen tükenmişlik sendromu. Öyle 3-5 belediye, 8-10 il başkanı değişimiyle geçecek bir şey de değil. Sendromun ana sebebi, tarih bilgisi millet bilincinden uzak, ham hamasetli menkıbeci, hurafeci kafalarının içi. Eğitimde yaptıkları göz önüne alınınca bu zihniyetleri pekala anlaşılabilir. Kolay kolay da değişmez, lakin bu ülke bunları daha fazla çekmez, çekemez.
Devletin temel akslarına taşıyıcı kolonlarına balyozla saldırdılar. Kanuni idare ilkesi yerine partili idare kurdular. Yasaları ve yargı kararlarını tanımadılar. Yargıyı Saray’a bağlayıp hukuk devletini yok ettiler. Hazineyi boşalttılar, ahbap çavuşlu ihalelerle sermaye transferi yaptılar. Denetim mekanizmalarını bitirdiler, kim ne kadar götürdü, götürüyor hesabı bile belli değil. Bütçe açık veriyor ama Maliye Bakanı miktarını tahmin bile edemiyor. Dışarıda kuşatılmış devlet, içeride ayrışmış bir toplum var. Dağılma öncesine tekabül eden bir savrulmayı yaşıyoruz. Kamu ve sosyal hayatta tahribat büyük, hasar da ağır.
Bu aşamada yeni bir siyaset düzeni serbest rekabetçi partiler sistemi ve en önemlisi durumu bihakkın anlamış, tamir ve çözüm için ehil, layık, bilgi birikim donanımlı kadroların elini taşın altına koyması gerekir. Aksi halde sığ slogancı siyaset esnafının günlük menfaat beklentili grupların hakimiyeti devam eder. Şüphesiz ülkenin çok çeşitli ve ağır sorunları ve hepsinin de acilen çözüme ihtiyacı var. Her alanda reçetelerin hazırlanıp sunulması için belki biraz daha vakit var. Lakin şunu derhal ve yüksek sesle haykırmak gerekir. Bin yıllık Türk yurdu olan ve kıyamete kadar da öyle kalacağına inandığımız bu vatanda herkesin hukuk karşısında eşit, hukuki ve sosyal güvenlikli, ekonomide üretim-bölüşümde adil, insan haklarına saygıya mecbur ve her hal ve şartta yönetimde ve yargıda adaletli bir düzen tesisi taahhüdü.
Nihayet; Milletin huzur ve refahı, devletin birlik ve bekası için ''siyasette ahlak, yönetimde adalet'' ilkesini esas alan bir anlayış olmalıdır. Aksi halde yeni siyasi partiye de bu yolda çaba sarf etmeye de gerek kalmaz. Fikren kafa karışıklığı ve fiilen dağınıklık da, mevcut savrulmanın önüne geçemeyeceği gibi korkarım ki dağılmaya yüz tutar.