14 Mayıs seçimlerine gidilirken HDP’nin kapatılması yönünde yoğun bir kampanya yürütüldü. Kampanyanın sahibi bay Devlet Bahçeli’ydi.
Bahçeli, kararın gecikmesinden dolayı Anayasa Mahkemesini eleştirerek görevini yapmadığını, savsakladığını iddia etmişti.
Genel seçimlerin üzerinden 2.5 aydan fazla bir süre geçti. Cumhur İttifakı seçimlerde hedeflediği sonucu aldı. Artık kimsenin aklına HDP’nin kapatılması gelmiyor. En azından kampanya sahibi her fırsatta dile getirdiği bu konuyu artık konuşmuyor.
HDP bu ülke için tehlikeliyse bu ısrarı sürdürmek gerekir, sürdürülmüyorsa o kapatma kampanyasının samimiyeti tartışılır hale gelir.
Sürdürülüyor mu? Hayır!
Demek ki asıl mesele HDP’değil onun üzerinden oy devşirmekmiş.
Milliyetçi çevrelerin bölücü örgüt ve siyasi uzantıları ile ilgili hassasiyetleri bilinen bir gerçek. Genel seçimlerde belirleyici unsurlardan biri bu duyarlılıktı. Ama aynı duyarlılığı onu siyaset malzemesi haline getirenlerde görmek mümkün değil.
Niye mi?
Sırrı Süreyya Önder son seçimlerde Yeşil Sol listesinden İstanbul milletvekili seçildi. Şimdi TBMM’de Başkanvekilliği yapıyor, meclis oturumlarını idare ediyor, meclise yön veriyor. Bu Önder, İmralı Tutanaklarında Öcalan’a: “kendimi yetim saymıyorum, benim babam sizsiniz” diyen kişi. Öcalan da; “ sen benim kıymetlimsin, benim adıma bir tek sen konuşabilirsin” diye mukabelede bulunuyor. Öcalan’a babam diyen, onun kıymetlisi ilan edilen biri bugün meclisi yönetiyor. Ülkenin en önemli kurumunun birinci koltuğunda Apo’nun vekili oturuyor. Şimdi nerde kaldı o afralı-tafralı sözler? Ona buna ayar vermekle milliyetçi olunmuyor.
Milliyetçilik, ülke ve milleti bütünleştirmektir. Muhtemel ve mevcut tehlikelere karşı toplumu uyanık tutmaktır.
Kaç zamandır dalgalar halinde sığınmacı göçüyle karşı karşıyayız. Suriye’den, Irak’tan, Afganistan’dan, İran’dan milyonlar Anadolu’ya akıyor. Ülkenin nüfus yapısı değişiyor. ABD, Afganistan’daki işbirlikçilerini buraya gönderiyor. Bu unsurlarla irtibatını sürdürdüğünü düşünün. Yarın bunları Türkiye’ye karşıda kullanabilir. Artık neredeyse millet içinde millet olan Suriyeli sığınmacılarından ise hiç bahsetmiyorum. Esat, muhalif unsurları buraya kusarak onlardan kurtuldu. Hükümet de buna çanak tuttu. PKK’ya devletleşmek için büyük bir alan açıldı. Bu nasıl milliyetçiliktir ki, ülkede azınlıklar yaratılması karşısında sesi çıkmıyor. Buna sebep olan parti ve lidere destek oluyor?
Akbelen’de, kaz dağlarında, Karadeniz’de tabiat varlıkları yok ediliyor. Ağaçsız, ormansız, ırmaksız bir Türkiye oluşturuluyor. Vatanın cennet köşeleri ranta kurban ediliyor. Bunu bir ülkeye ancak işgalci bir güç yapar. Yunan mağlup bir şekilde çekilirken evleri, köyleri, ormanları yakarak geri çekilmişti. Geçtiği yerleri harabeye çevirmişti. Şimdi kendi elimizle aynısını yapıyoruz. Kendine milliyetçi diyenlerin bu çölleşme karşısında gıkı çıkmıyor. Milliyetçilik yandaş rantına bekçilik yapmak mıdır?
Seçime endeksli milliyetçilik olmaz. Türk milletinin ve bu ülkenin zararına olacak her teşebbüsün önünde durmak gerekir. Bir şey sadece seçim döneminde dile getiriliyor sonra soğumaya bırakılıyorsa, bu milliyetçilik değil istismardır.
Sözün başına dönelim, Apo’nun kıymetlisi meclis oturumlarını yönetiyor. Seçime kadar HDP kapansın diye milliyetçileri kandırma avına çıkanların sesi çıkmıyor. Birkaç ay sonra yine seçimler gelecek yine aynı samimiyetsiz söylemleri duyacak ama yine aldanacaksınız. En büyük sorunumuz da bu değil mi zaten? Bu oyunu bozmak elimizde, yeter ki siyaseti şeyh- mürit mantığı ile yapmayalım.