Sonuçlar şu an resmi olarak açıklanmasa da “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kaldı”ğı, söylenebilir. Dünya ortalamalarının (özellikle Batılı demokrasilerin) çok üzerinde katılım oranının sağlandığı 14 Mayıs 2023 seçimlerinde öncelikle Türk Milletini takdir etmek gerekiyor; neredeyse hiçbir olumsuzluğun yaşanmadığı ve sağduyunun galip geldiği bir (ilk tur) seçiminin böylece gerçekleşmesi Türk demokrasisi adına belirli bir olgunluktur.

Seçim nazarında ilk göze çarpan husus o ki Recep Tayyip Erdoğan (RTE) yeterli salt çoğunluğu (şimdilik) sağlayamasa da ilk seçimin galibidir. Ekonomik sorunların boğuculuğu, sığınmacı akını, deprem felaketi; demokratik daralma, parti devletine dönüşme gibi çok ciddi sorunların bulunduğu memlekette RTE; hala en güçlü siyasi aktör olduğunu bir kez daha kanıtladı. Bu sonucun ardı sıra akıllara şu soru gelir mi bilemiyorum!.. Mesela toplumlar ne kadar rasyoneldir ve politik toplumsal tercihleri belirlemede akılcılık her zaman cari midir? Suale cevap aramak için dünya tarihine bakarsanız, toplumların sanıldığının aksine her zaman rasyonel karar almadıkları da anlaşılır olmaktadır. Demek ki Türkiye seçimleri her dem rasyonel hesaba göre kestirilir değildir ve farklı güdüler devreye girmektedir.  

70 yaşına gelmiş Cumhurbaşkanının ülkeyi tek başına yönettiği aşikârken ve vahim hatalar bulunmasına rağmen ona oy verenlerin rasyonellikten öte, ideolojik ve inanç saikı ile hareket ettiklerinden kendi adıma şüphe duymuyorum. Dolayısıyla RTE’ye oy verenlerin indinde ondan başka hiçbir harici seçenek yoktur ve ne Kılaçdaroğlu veya Muharrem İnce ismi de bir anlam ifade etmemektedir! RTE’ye oy verenlerin AKP oyları düştüğü halde “şu ismi bir deneyelim”, “RTE’yi dinlendirelim, yanlış kararlar veriyor, yoruldu” cümlesi akıllarından dahi geçmemektedir.

Ancak

Ülkenin diğer yarısı çok farklı düşüncelerdedir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun politik zaviyede adaylığı (Meral Akşener’in direncine rağmen) tartışılsa da aldığı sonuç elbette yabana atılmaz... Üstüne üstlük Sinan Oğan faktörü devreye girdiğinde memlekette %50+1’in AKP’lilerden farklı düşündüğü de görülür. Haddizatında ülkenin %50+1’inin bu iktidardan memnun olmadığı aşikârdır. Hayat pahalılığı, parti devletine gidiş; yandaşlık, adamcılık düzeni toplumun yarısını bıktırmış, usandırmış; ama diğer yarısı bu durumu görmezden gelmiştir. İşte; ülke manzarası budur! Şimdi ister istemez akılımıza şu gelir; Bay Kemal yerine Mansur Yavaş veya Ekrem İmamoğlu aday olsa n’olurdu?.. Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla oy alarak, RTE lehine neredeyse 2,5 milyonluk oy farkını eritebilir ve birisi Cumhurbaşkanı olur muydu? Belki ihtimaldi; fakat bu durumu tecrübe edemedik ve anlamı da kalmadı. Kabul etmeli; Meral Akşener bir risk gördü, direndi; ama koltuk derdindeki masanın diğer unsurlarına (Davutoğlu, Karamollaoğlu, Babacan) ve CHP paşaları ile Bay Kemal’e lafını dinletemedi… Hepsinin siyasi ikbal kazanına boca edildiği bu çorbadan ise vatandaş ne tat aldı ne de tuz…

Bu sonuçlar gösteriyor ki olağanüstü tecrübeler yaşanmadığı takdirde ikinci tur RTE’nin bir daha zafer seçimi olmaya çok yakındır; çünkü muhalif seçmenin aynı istekle sandığa gideceğini düşünmek güçleşiyor ve oy farkı hiç de azımsanamaz aralıkta... Olgunun aksi istikamette seyretmesinin muhtemel tek yolu ise şudur; Sinan Oğan’a oy veren kitlenin blok tercihte bulunma iradesi… Fakat bu iş o kadar kolay mıdır, şu an pek söylenemez! Örneğin ben, Sinan Oğan’a oy vermiş bir Ülkücü olarak, HDP sandalına binmiş Bay Kemal’e (bu şartlarda) oy vermek istemem! Hele ki Suriye faciasının müsebbibi Davutoğlu’na ve diğerlerine baktığımda Millet İttifakı’na sinmiş, siyasal özgül ağırlıkları olmayan yancılardan başka gördüğüm de yoktur. Bugün, Sinan Oğan hepsinden daha ilkeli, devlet adamı titri ile hepsinden daha güçlüdür!

Pekâlâ

Diğer cenah, Cumhur İttifakı ehveni-şer bir tercih olabilir mi? Açılım sürecinde HDP’yi palazlandıran ve bugün kurduğu rejim ile meclisi ıskata çıkaran, demokratik gerekliliklerin hepsini elinin tersi ile iten RTE’ye oy vermek de hiç kolay değildir. Yanında MHP olsa da bu kalay değildir! Dolayısıyla mevcut şartlar, sandığa gitmeme ihtimalini yükseltir! Bu ihtimalin ortadan kalkmasının bizce tek şartı; Atatürkçülerin, Türk Milliyetçilerinin siyaseten ciddiye alınması ve fikirlerimize paydaşlığın açıkça deklare edilmesinden geçer. Atatürkçü Türk Milliyetçilerinin ilke ve politikalarına saygı duyulması ise Sinan Oğan’ın tek muhatap halinde kabulüdür. Bunu sağlayan politik oluşumlar, bize nihai karar almada bir karine sunacaktır.

Dolayısıyla

RTE’nin veya Kılaçdaroğlu’nun Sinan Oğan’ın temsil gücünün tanıyıp, istişare etmek isteyip istemedikleri yakında anlaşılacaktır; fakat RTE adına zor olan, MHP’nin “istemezük” tavrı ile Kılıçdaroğlu’nun kazanmak için herkese mavi boncuk dağıtıp, işleri karıştırması, zikrettiğim muhtemel sürecin bariz handikaplarıdır.

Bu halde;

Atatürkçüleri ve Türk Milliyetçilerini mütevazı olanaklara rağmen alnının akıyla temsil eden Sinan Oğan’a öncelikle teşekkür etmeliyim. Ümit Özdağ’ın süreçteki katkısı ayrıca bir takdir hissidir. Bugün 55 yaşında aklı ve birikimi ile ispatı ayan olan Sinan Oğan’ın tercihleri ve ileriki siyasi seyri, Türkiye siyaseti adına çok daha önem kazandığı anlaşılır. Nihayetinde Oğan, temsil ettiklerine karşı üst seviye sorumluluk duygusu taşıdığını seçim ardı açıklamasında gösteriyor... Atatürkçüler; milliyetçi ve Ülkücü sosyoloji Sn. Oğan’dan emin ve umutludur. Bir vadede muhakkak Türk Milliyetçileri, Sinan Oğan’ın başlattığı yürüyüş ile bir araya gelecek ve layık olduğu muktedir Türkiye ülküsünü inşa edecektir. O halde Sinan Oğan’ın temsiliyet gücüne destek olmak ve yan yana yürümeye devam etmek hepimizin ortak çağrısıdır!