Bu yazımı anı olarak yazmışım bir kaç sene önce, ama öyle güzel ki anı olarak kalsın istemedim.
Örnek oluşturur belki diye sizlerle paylaşıyorum dostlar.
Bu gün size annemden ilk kez duyduğum, benden bile sakladığı bir olayı anlatacağım.
Nedeni güzel bir yürek olduğunu biliyorum hayat enerjim canım annemin.
Dün akşam Ali Bey Giresun'da olduğu için kedimin suyunu mamasını biraz fazla vererek annemde kaldım. Akşam ana kız oturup dertleştik.
Hayatı konuştuk.
Hayatın ne denli acı olduğunu, herkese eşit mesafede olmadığını, ancak sürprizlerle dolu olduğunu anlattı.
Annemin evi geniş bir bahçe içinde, ara sıra bahçenin kamelyasında oturup çiçekleri ağaçları seyreder.
Ona enerji veriyormuş.
Çiçeklere çok düşkündür.
Evi küçük bir botanik bahçesi gibidir.
Arkadaştır ona çiçekleri, öyle ki her sabah onlarla sohbeti vardır sularken.
Yazın apartman görevlisinin küçük oğlu ve apartman komşumuzun aynı yaşta ki oğlu ile yaşadığı olayı bana ilk kez anlattı.
Konu konuyu açtı.
Komşumuzun oğlu babasının yeni aldığı ve henüz kullanmayı bilemediği bisikleti bahçede sürerken, apartman görevlisinin oğlu da arkasından onu tutarak, rahat kullanması, düşmemesi için itiyormuş.
Sonunda çocuk kendi başına bisikletin üstünde kalmayı başarmış.
Oyunlarını uzun uzun izledim diyor annem.
Burası önemli, sonunda çocuk daha yeni öğrendiği bisikletini kullanmaktan yorulmuş.
Apartman görevlisinin oğlu bisiklete imrenerek bakıp, ben de “binebilmiyim” arkadaşım demiş.
Çocuk bir düşünmüş ve sonuçta “hayır” demiş.
Annem çocuğun yüzündeki hayal kırıklığını, hüznünü gözlerindeki mahcubiyetini unutmadım diyor.
Sonra titrek bir sesle “babam söz verdi, bana da alacak” dediğini de unutmadığını anlattı ağlayarak.
Aradan bu kadar zaman geçtiği halde ağlıyordu kocaman, güzel yürekli kadın.
Annemi iyi tanıyorum duyarsız asla kalmazdı zaten.
Sen ne yaptın anne dedim.
Sabah alışveriş için geldiğinde babasına onun anneannesi gibiyim, emekli maaşımı yeni aldım, şu parayı al çocuğunu da yanına al, git ona bugün istediği bisikleti al demiş.
"Kullandığını mutlaka göreceğim" diye devam etmiş. Sonuçta ısrarla direndiği için adamcağız kabul etmiş.
Ve demiş ki "Sakın bunu benim aldığımı söyleme, sana söz verdiğim gibi biriktirdim, bu bisiklet senin oğlum" de demiş.
Öğlen diyor annem kapı çalındı, “Sabahat teyze oğluma pencereden bakar mısın?”
"Bu mutluluğu oğluma yaşattığın için sana ne kadar teşekkür etsem az, ALLAH senden razı olsun" demiş.
"Pencereye gittim, küçük çocuğun rüzgâr gibi bisikletin Üstünde daireler çizerek, gözlerinin içi gülerek kullandığını gördüm, gözlerindeki mutluluğu gördüm ve ağladım" dedi annem.
"Artık ölsem de gam yemem."
İkimiz de sarsıla sarsıla ağladık.
Bu olayı asla anlatmazdım, biliyorum ki annem çok kızacak.
Ancak bir şeye bağlamak istiyorum, annem bana çok kızsa da.
İlkokulda o kadar istememe rağmen aldığı maaşla ev kira üç çocuk ve hem geçim derdi, hem okul, hep ertelemişti annem.
Ben de biraz büyüğünce, sınıfı geçince alacaklar diye diye büyüdüm, arkadaşlarımın arkalarından mahzun gözlerle izleyip.
"Sana alamamıştım yıllar önce, beni affettin mi" dedi ağlayarak.
Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip, "anne ben biliyordum maaşın yetse o bisikleti bana alacağını. Sana hiç gönül koymadım" dedim.
Ve arkasından dedim ki; "İşte o çocuğun gözlerindeki mutluluk benim mutluluğumdu ,gördün mü anne" dedim.
"Yıllar sonra bana bu mutluluğu yaşattığın için sana teşekkür ederim anne."
"Sen bana hep şu düsturu öğrettin."
Zaaflarını kimseye belli etme.
Kimseden ödeyemeyeceğin, altında ezileceğin bir şey isteme, kabul etme.
Unutma, insanlar zaaflarıyla kullanılırlar.
Bir blucin bir kazak ve bluzla büyüdüm bu yaşıma kadar, hiç öyle büyük zaaflarım olmadı.
Bu yüzden başım bulutlara değiyor, kimse o başı asla eğdiremez, eğdiremedi.
Bana bunu öğrettin anne, az şey mi bu?
Seni seviyorum anne.
Seni seviyorum..
Sen benim yaşam pusulamsın.
Beni hiç şaşırtmadın.
Yolumu, yönümü asla saptırtmadın.
İyi ki benim annemsin anne.
İyi ki varsın..
Var ol annem.
Sağlıkla var ol.