Ülkü Ocakları eski başkanı ve Hacettepe Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Sinan Ateş, "Türkiye Gençlik Araştırması" başlığıyla dikkat çeken bir araştırma yayınladı.
İşte o araştırma:
Türkiye’de son dönemlerde sıklıkla 18-25 yaş arasındaki gençlik kitlesinin siyasal, toplumsal ve dinsel tercihleri ile ilgili tartışmalar yürütülmektedir. Bu tartışmalardaki temel argüman, bu kitleyi önceki nesillerden topyekun farklı olarak kodlayıp değişik siyasal söylemlere eklemlenmeye müsait unsurlar olarak tanımlamaktır. Çıkarımın doğruluğu ve yanlışlığı tartışması bir yana İlgili çıkarım yapılırken genellikle nesnel verilerden yararlanılmamaktadır.
Söylemin dayandığı güncel ve açıklayıcı araştırmalardan bahsetmek mümkün görünmemektedir. İlgili söylemin temelinde ise “Z Kuşağı” kavramsallaştırması yer almaktadır. Bu kavramsallaştırmaya göre 1995 ile 2010 yılları arasında doğan kişiler bireysel, sorgulayıcı, internet üzerinden sosyalleşen, bilgiye çabuk ulaştığı için sıkılgan ve otorite karşıtı bireylerdir. Bu kategori bir “ideal tip” profili ortaya koymaktadır. İdeal tip kategorileri inşa edilirken belirli unsurlar soyutlamalar ile incelemeye dahil edilmez. Bu durumun ortaya çıkardığı eksikliği ortadan kaldırmanın yolu ise tekil durumları nesnel verilerle incelemektir. Bu çalışma da böyle bir amaca cevap vermek üzere hazırlanmıştır. 2002-2005 yılları arasında doğan gençlerin belirli olgulara dair tutumları irdelenmiştir. Ulaşılan çıkarımlar sonuç
bölümünde . Bununla birlikte ilk elde ifade edilmesi gereken husus Türkiye’nin özgül tarihsel, toplumsal, siyasal ve iktisadi özelliklerini ele almadan gençlikle ilgili çıkarım ve politikaların verimli bir ürün teşkil etmeyeceği ortadadır. Siyaset sosyolojisi ve siyaset psikolojisi bağlamında küresel meta-teorilerin açıklayıcılığı sınırlıdır. İlgili gençlikle alakalı anlamlı çözümlemeler yapmanın bir diğer gerekliliği de karşılaştırmaya gitmektir. Terör faaliyetleri, askeri darbe girişimi, toplumsal afetler, iktisadi darboğaz ve küresel bir salgını yaşamış gençliğin his ve tutumlarının dünyanın farklı yerlerindeki yaşıtları ile aynı olmasını beklemek güçtür. Tüm bu çekincelerle birlikte asıl vurgulanması gereken ise ilgili gençlik kitlesini önümüzdeki seçimler için kazanılması gereken “oy deposu” olarak değerlendiren bakış açısının yanlışlığıdır. İktidar veya muhalefeti ayırt etmeksizin, ülkemizin geleceği olan bu gençleri siyasetlerine eklemlenlenecek kitleler olarak görmenin ötesinde onun his ve tutumlarına uygun politikalar geliştirmek yoluyla ülkemizin geleceği için katma değer üreten bireylere dönüştürmenin yolları aranmalıdır. Bu çalışmanın bahsedilen amaca bir nebze olsun katkı sağlaması dileğiyle.