Bilindik sözdür; gayrimemnunlar bir düzeni yıkabilir ama işleyen bir düzen kuramazlar. Siyasette ahlak başta ilke ve anlayışların bozulmasıyla gelinen noktadayız. Doksanlı yılların merkez sağ çekişmesi ardından kurulan 57.hükumetin yönetim yetersizliğiyle halkın biraz kızgınlık biraz tek seferlik deneme arzusu sonunda geldiği iktidarının 16 yılında AKP de yönetim yetmezliğine düçar oldu. Öyle ki devletin omurgasını değiştirdi, kurumsal kimlik ve teamülleri yerle bir etti ancak yerine işleyen bir sistem kuramadı.
Anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanındığında bunun işlemeyeceğini pratikte yarardan çok zararı olacağını yazmıştım. Keza Cumhurbaşkanını halkın seçtiği sistemin yeterince gelişmemiş demokrasi kültürümüzden dolayı çok rahatlıkla diktaya evrileceğini naçizane öngörmüştüm. Gelinen nokta tek adam yönetimi ve yetki karmaşası ve çatışması oldu.
Hukukumuza 6216 sayılı yasa ile giren ‘’bireysel başvuru hakkı ‘’ temel hak ve özgürlükler bakımından kişi açısından önemli bir yargı güvencesidir. Anayasal yetki sahibi AYM’nin, idare organları yahut kuvvetler arasında bunu yapması daha kolay ve nettir. Ancak yargı organları arasında yaparken durum naziktir. Çünkü başka bir mahkemenin yasalarla belirlenmiş yetkilerine müdahale riski vardır. Bu yüzden denetim yaparken, yetkili görevli mahkemenin işlerine karışmama veya onun yerine geçerek karar vermeme yani “iç karışmazlık” ilkesini ihlal etmemesi gerekir. Bu ilke sadece yargı, yasama ve yürütme kuvvetleri arasında uygulanan bir ilke değildir. Yargı açısından da caridir.
AYM, adli idari mahkemelerin temyiz mercii değildir. Kararları ilgili mahkemenin hükümlerini bozma gücüne sahip değildir. Çünkü ilk derecedeki mahkemelerin temyiz yeri Yargıtay ve Danıştay’dır. AYM’nin ilgili mahkemenin yerine geçerek karar verme yetkisi yoktur. En üst mahkeme olarak AYM kararları yönlendirici, bu konu bağlamında ise temel hak ve özgürlükleri koruyucu niteliktedir. Bireysel başvuru sahibinin temel hakkının ihlal edilip edilmediği noktasına münhasır inceleme yapar. İhlal tespit ederse nasıl giderileceğini gösterir. Tutukluluğun hukuka aykırı böylelikle de temel hakkın yani özgürlüğünün ihlalini tespit etmişse tahliye kararı verip serbest bırakması usulen mümkün değildir. Çünkü tahliyeye yargılamayı yapan mahkeme ( veya yasada öngörülen itiraz merci mahkemeler) yetkilidir.
Bu sorunun halli ancak 6216 s.yasaya devam eden yargılamalarda özellikle de tutukluluğa ilişkin durumlarda ANY mahkemesinin ihlali tespit etmesi halinde tahliyeye karar verebileceği hükmü konularak mümkündür. Aksi halde yetki gaspı alan tecavüzü gibi durumlar sıkça yaşanır.
Ancak bilinmesi ve unutulmaması gereken şudur; Bir sistemi heva heves ile değiştirirken genel hukuk düzeni içerisinde ne yaptığınızı bilmeniz olumsuz sonuçları da öngörmeniz gerekir. Bireysel başvuru hakkı tanınmadan önce bu ülkede temel hak ve özgürlüklerin daha kötü korunduğunu kimse iddia edemez. Tersine 2007 de başlayan Ergenekon Balyoz ve eklemeli bir sürü kumpas dava ile yakın zaman öncesinde başlayan FETÖ davalarındaki kadar hak ihlali 12 Eylül döneminde bile yaşanmamıştır. Yani kurduğunuz sistem adil ve bağımsız yargıçlarla işletilmediği takdirde ne yaparsanız yapın hukuk devletine uygun bir düzen oluşturamazsınız. Gayrimemnunların düzen yıktığı çok olmuştur ama asla daha iyi işleyen bir düzen kurduklarına rastlanmamıştır. Yaşanan da budur..