Şu son bir kaç gündür siyasi münafıklığın en çirkin örneklerine tanık oluyoruz. Düne kadar sandığın iradesi, milletin teveccühü diye atılan nutukların hepsi unutuldu. Milli irade biz kazanırsak saygı duyulacak, biz kazanmazsak yok sayılacak bir mekanizma haline getirildi. Bu aslında beklenmeyen bir durum değildi, devletin hemen her kurumunu partileştiren bir siyasetten başka türlü davranması beklenemezdi.
Seçim öncesi ortaya atılan iddiaları bir hatırlayın, muhalefet kazanırsa ülkenin bekası tehlikeye girecekti. Millet ittifakı yahut bu iddiaları gündeme getirenlerin ifadesiyle zillet ittifakının alındığı belediyelerde PKK paçavraları sallanacaktı, Ankara ve İstanbul'da devir teslim törenleri bu paçavraların gölgesinde yapılacaktı.
Peki ne oldu?
O paçavraları Ankara veya İstanbul'da görenler oldu mu? Muhalefet kazandığı belediyeler üzerinde şov yapmadı. CHP ve İYİ parti genel merkezinin önünde paçavralar değil, Türk milletinin kutsallarının sembolü sevgili Türk bayrağımız vardı. Zamanında O paçavraları savunan yazarların şimdi kimin treninde, kimin uçağında olduğunu herkes biliyor.
Siyaset bir hizmet yarışıdır, onu din veya milliyetçilik yarışına çevirmek, vatanseverliği, dindarlığı parti tercihleri ile ölçmek, bizi çıkmaz sokaklara götürür. Parti tercihleri, dindarlık veya vatanseverliğin ölçüleceği bir alan değildir. Ülke ve millet menfaatlerini parti, şahıs grup menfaatlerinden önde tutuyorsanız vatanseversinizdir. Askerlik celbi geldiğinde vatan görevidir diye koşa koşa gitmişseniz vatanseversinizdir. Kul hakkına riayet etmiş, siyaseti ticarete çevirmemişseniz dindarsınız demektir. Çoluk çocuğunuzu devlete musallat etmemişseniz dindarsınız demektir.Devlet malını 80 milyonun hakkı var titizliği ile korumuşsanız dindarsınız demektir. Önemli olan herhangi bir partiye mensubiyet değil bu meziyetlere sahip olmaktır. Usülsüz ihale yapan, devlet malına ganimet malı gibi çullanan, eş dost, akraba, yandaş, partili ayırımı yapan, siyaseti din haline getiren, yalan söyleyen, iftira atan hangi partiden olursa olsun dinle münasebetini sıfırlamış demektir.
Şu seçim -partili Cumhurbaşkanı- sisteminin ne kadar yanlış, ne kadar zararlı ve Türkiye gerçeklerine ne kadar uzak olduğunu göstermiştir. Bir ülkede her kurum taraf haline gelirse o ülkede parçalanma kaçınılmaz olur. CB makamı bir partiyi değil tüm milleti temsil etmelidir. Vatandaşlarını partisine göre ayırmamalıdır. Toplumsal barışın bir sigortası gibi işlev görmelidir. Taraf olan bir makam toplumu uzlaştırma, barıştırma şansını kaybeder. Üç ay boyunca vatandaşlarının bazılarını beka sorununun öznesi olarak gören bir siyaset biçimine tanık olduk. Böyle bir anlayış ülkeyi nereye götürür? CB sistemi de demokrasi içinde bir alternatiftir ama partili cumhurbaşkanlığı sistemi değil. Bizim gibi derin ayrılıklar yaşayan ülkelerde devletin tarafsızlığını kaybetmesi( çünkü CB makamı devleti temsil eder) ülkeyi felakete götürür.
Bu ülkenin nereye gideceğini veya götürülmek istendiğini iktidarın İstanbul sonuçları karşısındaki tutum belirleyecektir. Sonuçlara itiraz hukuki ve demokratik bir imkandır, ancak o sonuçlara saygı göstermemek başka bir şeydir. Çünkü seçim kazanmak için sadece bir oy fazlası kafidir.