Devlet akıl ve bilgi ile yönetilir. İnat hiçbir politikanın meşrulaştırıcı gerekçesi olamaz.
CB Erdoğan,İstanbul Kongresinde Kanal İstanbul'un inadına da olsa yapılacağını söyledi.
Kimin inadına? Bu projeyi doğru bulmayan, İstanbul'un mevcut sorunlarını daha da büyüteceğini söyleyen bu ülke insanlarının inadına mı?
Belki İstanbul'da bir referandum yapılsa, halkın kahir ekseriyeti bu projeye hayır diyecek, ama kimin umurunda,inat toplumun istek ve taleplerinden daha önemli.
Tek adam düzenlerinin tabiatı budur, benim dediğim olacak psikolojisi var ya, bir devleti kahreden, devlet olmaktan çıkaran budur! Ben başkansam benim dediğim olacak, doğru-yanlış önemli değil.
Devlet bir deneme tahtası değildir. Her yanlış politikanın maliyeti millete çıkıyor. Nitekim geçmişte yapılan hatalar bazen kan, bazen gözyaşı, bazen de kriz olarak geri döndü. Benim dediğim olacak inadı hazinenin boşalmasına neden oldu,Ekonomiyi piyasa şartları üzerinden okumak yerine -faiz üzerinden okumak- milyarlarca doların heba olmasına neden oldu. Üstelik bunun İslam'la ilişkilendirilmesi İslam'a da bir fatura çıkardı. Bunlar Kuranı bir hayat rehberi, bir ahlak düzeni olarak görmek yerine, bir ekonomi kitabı sanmanın getirdiği yanlışlar. Kuran bir ekonomi kitabı değildir, ekonomide de, hayatın diğer allarında da ahlak ister. Nasıl bir ekonomi sorusuna değil, nasıl bir iman ve nasıl bir ahlak sorusuna cevap verir.
Herkes Kuran'a göre bir şeyler yazıyor, "Kuran'da sanat, Kuran'da kadın, Kuran'da bilim,Kuran'da ekonomi gibi. Bu suallerin hiçbirinin cevabı Kuran'da yoktur. Kuran'da ne anladığımız manada kadın meselesi vardır, ne bilimsel meseleler vardır. Bunlar çağların, tarihin getirdiği birikimlerdir.Fiziki, kimyayı, psikolojiyi, sosyolojiyi,matematiği, geometriyi Kuran'da aradık.Mağlubiyetimizi Kuran üzerinden telafi etmeye çalıştık. Kuran'a, Kuran'ın kendine yüklemediği bir misyon yükledik. Kuran'ın bir tevhit ve ahlak mesajı olduğunu unuttuk.Kuran'da başka şey aramak,Kuran'ı zemininden oynatmaktır." Bunları ben söylemiyorum, önemli din alimlerimizden Prof.Dr.Hasan Elik söylüyor.(Kuran'ı Anlama Yolunda C.1, s.95-100)
Siyasetçi yönünü nefsine döndüğünde hep toplum kaybediyor.Bu gibi durumlarda -ben- bizi aşıyor. Bütün bir ülke, -ben-in tatmin alanı haline geliyor. Yaşadığımız sıkıntıların arkasında bu psikoloji var, ben isterim de nasıl olmaz psikolojisi... Bana nasıl karşı çıkılır duygusu.
Lord Acton, "güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır," derken işte bu ego patlamasına işaret etmiştir.Gücün tek elde temerküzü,her egoda bulunan Tanrılaşma eğilimini kamçılar.Anayasa tartışmalarında Cumhurbaşkanının -yetkilerinin artırılması -yönündeki talepler bu -Tanrılaşma eğiliminin- dışa vurumu değil midir? Onca yetkiden sonra yeni yetkiler istemek ancak bu kavramla ifade edilebilir. Zaten aklını ve dinini siyasete kurban vermiş biri, Erdoğan'ı darıltmak Allah'ı darıltmaktır, demiyor muydu? Şirk dediğimiz şey tam da budur!
Son yıllarda yaşadığımız tecrübeler siyasetçiyi -insan olmanın- sınırları içinde tutmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Bunun yolu gücü tek elde toplamamak, denge ve denetim mekanizmalarını iyi kurmaktır.Denetlenemeyen her güç yozlaşır, yozlaşan her güç, toplum aleyhine işler. İşte kuvvetler ayrılığı bunun için gereklidir ve bu gereklilik insanlığın ortak tecrübesi sonucu ortaya çıkmıştır.