Sayın Cumhurbaşkanımızın tanımlanamaz yüksek egosunu Mısır'da ki sağır sultan bile duymuştur. Öyle ki bu önü sonu olmayan namütenahi yüksek ego nedeniyle Sayın Cumhurbaşkanımız kendi elleriyle, kendini hikmetinden sual edilemez "La Yüs'el" konumuna taşımıştır. Her şeyin en doğrusunu, en iyi ve en güzelini, en hayırlı ve en mütekamil olanını ben bilirim, sözün en güzelini ve doğrusunu ben bilir ve ben söylerim ruh iklimi gerçekten Sayın Cumhurbaşkanımızı derinlikli olarak ihata etmiş, çepeçevre kuşatmıştır.
Öyle ki bu ruh hali Sayın Cumhurbaşkanımızı, her kesi ve her şeyi değersiz ve itibarsız görmesine, her şeye ve her kese Sidret -ül Münteha'dan bakmasına neden olmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız ile birlik de diğer siyasi parti liderlerinin konumu da pek farklı değildir. Sayın Baykal'ın CHP'de ki liderlik günlerini hatırlarsak, Deniz beyin yüksek egosunun, Sayın Cumhurbaşkanımızın egosu ile nasıl bir yarış içerisinde olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
Şimdilerde Sayın Kılıçdaroğlu ile birlik de CHP de durum biraz daha elastikiyet kazanmış gibi görünüyor.
MHP'ye baktığınız da ise, partinin en özgün müktesebatı olan… “LİDER – TEŞKİLAT – DOKTRİN” üçlemesinin külliyen yanlış anlaşılması hasebiyle parti içerisinde daha derinlikli bir hiyerarşik skalanın varlığından söz edebiliriz. Partinin temel sorunu, “LİDER – TEŞKİLAT – DOKTRİN” üçlemesi üzerinden LİDER’e yüklenen her türlü hata ve yanlışlardan münezzeh insan düşüncesi tam manasıyla bir akıl tutulmasıdır.
Bu nokta da en somut örnek, hiçbir şekilde lider özellik ve nosyonu olmayan partinin kaliteli münevverlerini ve entelektüel sermayesini a’dem –e (hiçlik – yokluk) mahkum eden 2002 yılından beri girdiği tüm seçimlerde hezimete uğrayan son 1 kasım seçimlerinde partiyi duvara vurduran dahası siyaseten iflas edip ikbali sayın Cumhurbaşkanının kanatları altında arayan sayın Devlet Bahçeli’ye atfedilen.. “BİLGE LİDER” ironisidir.
Türkiye'de yazılı olmayan bir kural yani teamüldür. Partilerinin başlarına genel başkan olarak seçilen liderlerin etrafı çok kısa bir zaman içerisinde her devrin adamları tarafından çepeçevre sarılarak bir saadet zinciri oluşturulur ve o andan itibaren genel başkanlar bu imtiyazlı sınıf veya gruplar tarafından adeta bloke edilirler. Partisinin başına geçerek genel başkan seçilen lider artık bütün seküler, dünyevi ihtiyaçlardan müstağni, küçük dağları ben yarattım edasıyla çevresinde ki saadet zincirinin müntesiplerince hızla Olimpos Tanrılarının kadrosuna transfer edilir ..!
Genel Başkanlar artık lider sıfatlarını da taşıdıklarından partilerinin tek patronu, tek seçicisi, tek sahibi, tek Kadir-i Mutlak'larıdırlar. Onun onayı olmadan partide bir yerlere gelemezsiniz, partinin Kadir-i Mutlak'ından vize alamazsanız yeniden veya ilk kez milletvekili seçilebilme şansınız devenin iğne deliğinden geçmesinden daha meşakkatlidir. Sizin son derece yüksek bir ahlaka sahip olmanız, çok iyi bir eğitim alt yapınızın bulunması, kendinizi insanlara ve hayrın erdemine adamanız, sayın genel başkan ve saadet zinciri müntesiplerine bir kıymeti harbiye ifade etmemektedir.
Sizin önce bu imtiyazlı gruptan bu saadet zinciri müntesiplerinden ve Sayın Genel Başkandan vize alabilmenizin şartı, Sayın Genel Başkan karşısında yerlere kaç derecelik bir açıyla eğildiğiniz ya da kapandığınızla ölçme - değerlemeye tabi tutulacaktır. Bizde ki siyasi partilerde her şey sayın Genel Başkanın şehadet parmağına endekslendiğinden, siyasi partilerdeki kişisel kariyer planlanmalarının biricik yolu o şehadet parmağının görüş alanına girip öylece yol alabilmenizdir.
Kendi kafanızdan fikir, değer, proje yeni şeyler yeni paradigmalar üretemezsiniz çünkü kafalar "eski köye yeni adet mi getiriyorsun arkadaş" söylemine dayalı arkaik alışkanlıkların tezahürü şeklindedir. Siz ancak Sayın Genel Başkan'ın vize verdiği ölçülerde ve çizdiği sınırlar dahilinde kelam eder ve değer üretirsiniz, kendi başınıza bir şeyler söyleyip ortaya bir değer koyamazsınız. Partilerin tüm kurumsal niteliği yani yetkili organları gerçek de birer göstermelik yapılardan başkaca da bir şey değildir. Çünkü hem ilk sözü hem de son sözü her zaman ve her daim her yer ve zeminde Sayın Genel Başkan söyler.
Siyasi partilerin genel başkanları yani liderleri asla ve kat'a bir La Yüs'el ya da Kadir - i Mutlak değillerdir. Çünkü her iki sıfat da mülkün sahibi olan Mevlamıza aittir. O' mülkünde ve saltanatında hiçbir şekilde ortak ve şerik istemez, velev ki bu söylem sembolik düzeyde de kalsa bile. Bakınız, Kur'an alemlere rahmet olarak gönderilen en sevgiliye nasıl hitap ediyor...
…"O vakit, sırf Allah'ın rahmeti, merhameti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer kötü huylu, sert mizaçlı, katı yürekli olsaydın, akılsızca davransaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onlara af ile muamele yap. Bağışlanmalarını, koruma kalkanına alınmalarını dile. Devlet, ekonomi, savunma ve sosyal hayat ile ilgili planlama, kamu düzeni ve yönetimle ilgili kararları mü'minlerle istişare ederek al, yönetime katılmalarını sağla. Kararını verdiğin zaman da, Allah'a dayanıp güvenerek, sonuçlarını O'na havale ederek hemen icra et. Allah tevekkül sahibi müslümanları, kendisine güvenip dayananları sever." (Âl-i İmrân, 159)
Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Bahçeli'ye istişarenin önemine yönelik gönüller sultanı, sevgili peygamberimiz efendimizin hayatlarına bakmalarını önemle ve ısrarla tavsiye ederim. Ravza-i Mutahhara'nın eşsiz gülü efendimiz vahyin dışında kalan pek çok dünya meselesinde sahabe i ikram hazeratı ile sık sık istişarelerde bulunmuştur.
Örneğin; Bedir'de Ebû Sufyân'ın geldiğini haber alınca ne gibi tedbir alınacağı konusunda Ensar'la müşâvere etmiş; ayrıca Bedir esirleri konusunda, Uhud ve Hendek Gazvelerinde, Hudeybiye'de, Tâif Seferinde, İfk hâdisesinde, ezan konusunda olduğu gibi birçok mevzûda ashâbıyla istişâre etmiştir. Hatta Ebû Hureyre, Rasûlullah'tan daha çok ashâbıyla/arkadaşlarıyla istişâre eden kimse görmediğini belirtmektedir.
Bir siyasi liderin ve tabi ki partisinin öncelikli hedefi insanların gönül iklimlerine, ruh dünyalarına kapı aralamak, bir öksüz ya da yetimin başını merhametle okşamak, muhtaç bir dul kadının kapısına şefkat elini uzatmak, garip, gurabanın, yolda kalmış, bi - kes bırakılmışların, ötelenmiş, değersiz bulunmuşların sahibi olmak ve bu noktada gereğini süratle ve en üst düzeyde icra etmek olmalıdır.
Siyasi lider; donuk, mekanik, stabil olmamalı, fani ve ölümlü olduğunu unutmamalı, bulutların üzerinde ve kaf dağının tepelerinde dolaşmamalı, ayakları yere sağlam basmalı, etrafında yağlama yıkamacı zübük takımının nevş-ü nema bulmasına asla ve kat'a olanak tanımamalı. Merhametli, vicdanlı, edepli, ilim, irfan ve haya sahibi olmalı.
Başında bulunduğu siyasi partinin önüne değer, hedef ve vizyonlar koymalı, milletin tamamında coşku, heyecan ve yüksek bir sinerji oluşturabilmeli. İstişareyi; Kur'an ve Sünnet'in en değerli hazinelerinden biri olarak kabul etmeli ve gereğini bi hakkın yerine getirebilmeli.
Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bizde ki siyasi parti genel başkanlarının/liderlerinin parti üzerindeki genel ve özel hükümranlığı, Devlet -i Ali Osmani'nin en seçkin sultanı Fatih Sultan Mehmet Han hazretlerinin hükümranlık pozisyonunu bile gölgede bırakacak düzeydedir.
Öyle ki siyasi partilerdeki çay servislerinin yapıldığı çay ocaklarındaki çayın demlik de demlenme süreci dahi genel başkanların emir ve görüşlerine sunulur hale gelmiştir!.. Bu bağlamda siyasi partilerimizde öncelikli olarak ve hemen yapılması gereken şey parti içi demokrasi kapılarının sonuna kadar açılmasıyla birlikte Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür kadrolara siyaset yapma yolunun ardına kadar açılmasıdır.
Bu satırların yazarı olarak MHP için bir parantez açmak istiyoruz. Partimizde özgür düşüncenin egemen olmasını, insanların kendini rahatlıkla ifade edebilmesini, hür fikirlerini yüksek sesle seslendirmelerini ve ülke meselesinde ben de varım diyen donanımlı, diğerkam ruhlu, Fikri Hür, Vicdanı Hür, İrfanı Hür günümüz Yunus Emrelerine, Mevlanalarına, Hacı Bektaş Velilerine, Şeyh Edebalılarına ve vizyoner beyinlere kucak açılmasını ve Sayın Bahçeli’nin tarihi ihanetinden bir an önce rücu etmesini” büyük bir iştiyakla istiyor, bekliyor ve arzu ediyoruz.