İslam ve milliyetçilik giderek bir saltanat aracı haline getirildi. Toplum bu değerlerle aldatılıyor. Çözüm bekleyen sorunların üstü, bu kavramlar kullanılarak örtülüyor. Kimlik siyaseti öne çıkarılarak gerçek meseleler unutturuluyor.
Son seçimlerde de bu oldu. Çözüm ve proje siyaseti kaybetti, kimlik siyaseti kazandı.
Ancak birçok defa işaret ettiğimiz gibi bu tür bir siyasetin çok tahrip edici yanları da var. En başta sorunlar çözümsüz kalıyor. Topluma getirdiği maliyetler her geçen gün artıyor. Daha önemlisi, sorunlar büyüdükçe –kullanılan, istismar edilen kavramlarla –ilgili toplumda oluşmaya başlayan güvensizlik. Çözülemeyen her sorun kullanılan kavramları örseliyor.
Ekonomide 2 yıldır denenmemiş bir yöntem uygulandı. Bu yapılırken gerekçe olarak nas gösterildi. Uygulanan model Kuran’ın emri gibi takdim edildi. Sonunda bu yöntemle ekonomik krizin önlenemeyeceği, problemin daha da büyümesi ile ortaya çıktı.
Şimdi Mehmet Şimşek’le rasyonel politikalara dönüleceği ifade ediliyor. Rasyonele dönüş aslında akıl dışılıktan, saçmalıktan, gerçekliğe, akla, bilime dönüş demek. Peki o zaman saçmalık olan ne? Nas mı, nassın bu şekilde anlaşılması mı? Elbette nas değil, saçma olan nassın bağlamı dışında bir uyutma ve baş eğme aracı olarak kullanılmasıdır.
Bu durumda nas da akıl dışılık ile çerçevelenmiş oluyor. Yanlış bir politikayı topluma kabul ettirmek için Allah’ın ayetlerinin, hükümlerinin kullanılması dönüp dolaşıp o ayetleri şüphelerin odağına çekiyor. Bağlılığı düşük insanlarda dinden savrulmaya, belki kopuşa neden oluyor. Dinin uygulanamaz hükümler taşıdığı yönünde bir inancın oluşmasına yol açıyor. Din adına dini tahribe veya İslam’ın karşısına siyasal İslam’ı çıkararak onu işlevsizleştiriyor. İslam’ı geçmiş bir zamanın dini haline getirerek onu geçmişe hapsediyor.
Milliyetçilik de öyle, toplumsal gerçeklikten kopuk her kullanılış, kullanılan kavrama zarar verir.
Milliyetçilik, millete dayanan bir duyarlılık biçimi. Amacı bir arada yaşamanın yollarını açmak, toplumu bütünleştirmek, tehdit ve tehlikeler karşısında toplumu seferber etmektir. Bölen, parçalayan, ayrıştıran bir düşünce biçimi milliyetçilik olamaz. Milliyetçilik toplumu mezhep, meşrep, etnik eksende tanımlamaz. Toplumun tümünü yahut büyük kısmını kapsayan ortak duyarlılıklar bulur. Farklılıkları değil, ortaklıkları öne çıkarır. Kültürcü olması ondandır. Kültür bir etninin, meşrep veya mezhebin üretimi değil, toplumun farklı katman ve kategorilerinin ortak üretimi, birlikte yapılan bir yemektir. Onun için çağdaş milliyetçiliklerin çoğu kültürcüdür.
Milliyetçilik millete dayandığı için demokrattır. Millete dayanmak, devleti de milletin devleti olarak görmeyi ve yapmayı gerektirir. Parti, kişi, aile, mezhep devletine milliyetçilik geçit vermez. Veriyorsa, milliyetçilik orada varlık nedeninin tersine çalışan bir aparat, o siyasete cevaz verenler de ülkelerine değil ceplerine çalışan muhterislerdir. Nitekim sayın cumhurbaşkanı ikinci tura giderken iddiaya göre Bahçeli’ye “hangisini alayım” diye soracak, o da “Sinan Ogan’ı al” diyecektir. Şu bakış tarzı ve almak yahut yanına çekmek hususundaki özgüveni görüyor musunuz? Almak- vermek, fikri bir mutabakat arayışını değil, ticari bir alışverişi ifade eder. Milliyetçilik kullanılan bir araç haline getirilince, onu kullananlar da birileri tarafından metalaştırılarak alınıp satılabilen bir mal gibi telakki edilmeye başlanır.
Sorunumuz ne dindir ne milliyetçilik, İslam kıyamete kadar mensubu olmakla şeref duyduğumuz dinimiz, milliyetçilik ise eşya ve olaylara bakarken millet ve devletimizi öncelememizdir. Sorunumuz, bu kavramları hırs ve ticari amaçlarına alet edenler, kısacası din ve milliyetçilik satanlardır.