Seçim bitti, ama sonuçlar ve nedenler üzerinden konuşulmaya devam edilecektir. Sonuçlara bakarak -ben demiştim- kabilinden yazılar yazmak kolay. Önceki gün Levent Gültekin Diken'deki yazısında böyle bir değerlendirme yaptı. İki konuya dikkat çekti, bir: devletten olduğunu söyleyen bir ekibin sayın Kılıçdaroğlu'nu nasıl yönlendirip, adaylığa ikna ettiğini, iki; HDP ile iş birliğine nasıl ittiğini yazdı.
İkincisi herkesin gördüğü bir durum ama birinci şıkta ifade edilen ekibin kim veya kimlerden oluştuğunu Gültekin yazmalıdır. Ortaya bir iddia atıp bunu somutlaştırmamak iddianın temelsizliğini gösterir.
Seçim kaybedildikten sonra akıl vermek kolaydır. Önemli olan önceden olabilecekleri görüp muhatapları uyaracak basireti gösterebilmektir. Gültekin'de neredeyse herkes gibi suçu muhalefette buluyor. Oysa Halk TV'de katıldığı programlarda ısrarla Kürt oyları Kürt oyları diye çırpınanlardan biri kendisiydi. Muhalefeti HDP ile ilişki kurmamakla suçluyor, iktidarın tuzağına düştüğünü söylüyordu. Şimdi aynı kişi dün savunduğu şeyi bugün başarısızlığın nedenlerinden biri olarak sunuyor.
Evet HDP'yi dışarıdan da olsa oyuna dahil etmek yanlıştı. Halkın yüzde 70-80'ninin karşı olduğu bir partiyi oyuna dahil etmek bu büyük kitlenin hassasiyetlerini dikkate almamaktır. Seçim ikinci tura kalınca bu görüldü ama artık çok geçti.
Ancak seçimin bütün sorumluluğunu muhalefetin üstüne yıkmak da doğru bir tavır değil. Bu halkın hiç mi suçu yok?
Muhalefet liderleri en az iki yıldır halkın içinde, onların sorunlarını dinliyor, çareler arıyor, feryatlarına, yakınmalarına tercüman oluyordu. Bay Bahçeli'yi bir defa olsun halkın içinde gören oldu mu? Bir vatandaşı kucakladığını, gözlerinin içine bakarak onu dinleyip duygulandığını hiç gördünüz mü? Bir defa bile halkını dinlemeye tenezzül etmeyen bir lider her gün halkın içinde olanlardan fazla oy alıyorsa o halkta bir sorun yok mu?
Sonuçları sadece HDP hassasiyetine bağlamak da yeterince açıklayıcı değil. HDP neyi savunuyorsa HÜDA-PAR'da aynı şeyleri savunuyor. Birini görüp ötekini görmemek milliyetçilik değildir. Daha dün dediğimiz bir tarihte Çözüm süreci adı altında PKK ile masa kurulup vatan toprağı üzerinde pazarlık yapılırken alkışlayan da bu kitle değil miydi?
Muhalefet liderlerine açız, faturalarımızı ödeyemiyoruz, altı aydır evime et girmedi diye sarılıp gözyaşı dökenler seçim günü oylarını açlıktan, sefaletten, yolsuzluktan yana kullandılar. Çocukları iş bulamazken 6-7 maaş alanları şikayet edenler, bir kilo peynir almak için kırk defa düşünenler oylarını ülkeyi bu hale düşürenlerden yana kulandılar.
Normal şartlarda bu kadar başarısız, bu kadar yolsuzluğa bulaşan bir partinin yüzde 5 oy alması bile o millet için bir utançtır. Ama bu millet tarihin en büyük yolsuzluklarına imza atan, varlıklarımızı satan AKP'yi bir defa daha birinci parti yaptı. Suçlu sadece muhalefet mi, bu insanların hiç mi suçu yok?
Gerçeğin bir tarafını görüp ısrarla diğer tarafını görmemek bizi doğru sonuçlara götürmez. Evet muhalefetin yanlışları vardı ama hiç bir yanlış bu iktidara oy vermenin bahanesi veya gerekçesi olamaz.Çünkü iktidarın yanlışlarının yanında muhalefetin hataları devede kulak bile değil. Onun için sorun sadece muhalefette değil, sorun daha çok vicdanını kaybetmiş bu toplumda.