Bundan iki yıl önceydi, içimde yanan o milli ateş ve belki de gençliğimizin özlemi ile yaz ayının kavurucu sıcaklarında bir Ramazan günü Türkmen Dağı'na gitmeye karar verdik. Tabi gidiyorum demekle gidilmiyordu, önce bir cebimize şahadeti, diğer cebimize cesareti ve geçiş iznini almamız gerekiyordu. Tabi istediğimiz izni alamayacağımızı bildiğimizden Hatay üzerinden kilometrelerce yürüyerek Suriye tarafına geçtik ve oradaki soydaşlarımızın vatan savunması yaptıkları Türkmen Dağı'nda mücahitler ile bir iftar vakti ezan okunurken buluştuk.
Hatırlıyorsunuz o dönemlerde kumpasçılar ve Türkiye aleyhine propaganda yapanlar silahların IŞİD'e gittiğini iddia etmiş ve hatta operasyonlar düzenlemişlerdi. Hâlbuki bugün Afrin operasyonuna baktığımızda gerçeği daha net görüyoruz. Çünkü ben o gerçeği Türkmen Dağı'na gittiğimde hem bizzat gördüm hem de şahit oldum. Hükümeti eleştiren, tasvip etmeyen biri olmama rağmen gördüğüm gerçeği de inkâr edemem. O dönem Türkiye, ÖSO ve Türkmenlere çok ciddi bir silah yardımı yapmış ve bugünlere kadar yani, Amerika'nın terör gruplarına destek vermeye başlamasına kadar bölgenin koruma altında kalmasını sağlamıştır. Şimdi anlıyoruz ki o dönem IŞİD'e silah yardımı gittiğini iddia edenler aslında Türkmenlere giden silahların önünü kesmek ve Amerika ile İsrail'in ortak arzusu olan Kürt Koridoruna hizmet etmekteymiş. Eğer Halep'in, Lazkiye'nin, Musul'un, Kerkük'ün ve irili ufaklı birçok şehir ve kasabanın Türkmen şehri olduğunu biliyorsanız yapılan yardımların ve desteklerin kendi soydaşlarımızın namuslarını ve topraklarını korumak adına verdiği mücadele olduğunu asla unutamazsınız.
Suriye Türkmen Dağı'nda meşru kuvvet komutanlarının çadırlarında çok kötü koşullarda barınan ve ağır bombardıman altındaki mücadeleye rağmen yaşamaya çalışan kardeşlerimizin, yıkık dökük virane olmuş hastaneleri, çocuklar için yapılan okul çadırları gezme ve cephelerde göğüs göğüse dövüşen, nöbet tutan herkesle görüşme imkanı bulduk. Bu gazetecilik görevimizi ölümle burun buruna ve ağır bombardıman altındayken gerçeklerin aydınlanması adına yaptığımızı ve her anımızı Azrail ile yan yana geçirdiğimizi biliyorduk.
Tanıklık ettiğimiz bu durumları gerek daha önceki yazılarımızda gerekse meclislerde dile getirdik. Getirdik ama yine bir gün bir mecliste bu konuşmalar esnasında şahsımı AKP yandaşı olduğum iddiası ile karşı karşıya buldum. Ama önemli değil. Çünkü, gerek şahit olduklarım gerekse bugün ki Afrin operasyonu, tamamıyla siyaset üstü, Türkiye sevdamızın emri gereği gözü kapalı taraf olmamız gereken bir husustur.
Tüm bunları yazarken dünyanın liderliğinden şüphe duymayacağı Hun İmparatoru Atilla'nın "Eğer sınırlarınızda sorun varsa bunu gidermenin tek yolu sınırlarınızı genişletmektir" sözü aklıma geldi, Dünya eski dünya değil. Bu sebeple artık sınır savaşları bitmiş siyasi savaşlar başlamıştır. Bugün Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ve hatta çekildiği bu savaşta doğru eleştirilere yönelmek gerekli ve konuştuklarımıza çok dikkat etmeliyiz. Kesinlikle Esad'ı muhatap almadan ve onunla diyaloğa girmeden Suriye'ye huzur gelmeyecektir. Fakat bu huzur ortamının gelebilmesi içinde Suriye'nin içerisindeki terör unsurlarının ve özellikle Amerika kontrolündeki teröristlerin bir an önce imha edilip temizlenmesi ve ÖSO ile birlikte Türkmenlerin manevra kabiliyetlerinin arttırılıp ellerinde kozlarının olması gerekmektedir. YPG terör örgütünün elindeki bölgeler ele geçirilmeden de böyle bir kozun söz konusu olacağını düşünmüyorum.
AKP hükümeti bu operasyonu oy kaygısı ile mi yaptı yoksa gerekli olduğu için mi bilmiyorum. Ama ben bugün yapılan operasyondan oldukça mutluyum. Eğer AKP hükümeti bunun bir şov olmadığını göstermek istiyorsa bu işi kesinlikle Afrin ile sınırlandırmamalı. Afrin'den sonra Münbiç, Halep, Rakka, Haseke dâhil olmak üzere baharın gelişi ile birlikte aman dedirtmeden PKK'nın Haftanin, Zap ve Kandil kamplarına vurucu ve kalıcı operasyonlarını sürdürmeli. Sürdürmeli ki tüm dünya tarafından acaba denilen son 10-15 senedir dış güçler odaklı operasyonlara maruz bırakılan TÜRK ORDUSU'nun diriliğini herkese göstermelidir. Bu operasyonlara vereceğimiz destekler bizim ülke içindeki haksızlıkları, adaletsizlikleri ve ekonominin kötü gidişat içerisinde olduğu gerçeğini asla değiştirmeyecektir.
Son söz olarak yine Hun İmparatoru Attila'dan; "Liderlik bir kişiye bağlı kaldığı sürece, ulusun gücü, dünya gücüne dönüşemez."