Suriye’deki hareketlenme, ısrarla savunduğumuz iki tezimizi doğruluyor. İlk tezimiz, HAMAS’ın stratejik akıldan yoksun saldırısı sayesinde, beklediği fırsatı yakalayan İsrail’in, Şii hilalini dağıtmadan hatta gücü yeterse İran’ı bölüp, parçalamadan durmayacağıydı. İsrail, HAMAS’ ı tam manasıyla ezdi. Hizbullah ile başlattığı savaşta, istediği hedefe ulaşamasa da netice aldı. Hedefi Litani nehrine kadar olan Lübnan topraklarını işgal etmekti. Bunu başaramadı. Ama Hizbullah’ın Litani nehrine kadar olan topraklardan çekilmesini sağladı yani kuşatılmışlıktan kurtuldu. Artık Şiilerle meskun olan, Lübnan-İsrail sınırıyla Litani nehri arasındaki Güney Lübnan’ı BM barış gücü koruyacak.
Netanyahu kabinesinin ateşkes anlaşmasını onayladığı dakikalarda HTŞ ve ÖSO, Halep’i ele geçirmek için harekete geçtiler. Amaçları, Suriye’deki İran varlığını bitirmek ve rejimin kontrol ettiği coğrafyayı küçülterek İran’ın gelecekte Suriye’de etkili olmasının önüne geçmekti. Saldırı, ateşkes anlaşması imzalanır imzalanmaz başlatıldı ki, Hizbullah, İsrail’in saldırıları nedeniyle Suriye’den Lübnan’a çektiği askerlerini Suriye’ye gönderme fırsatı bulamadan netice alınsın. ‘’İsrail-Hizbullah savaşı sürerken neden saldırı olmadı?’’ diye sorulabilir. Olmadı çünkü böyle bir saldırı HTŞ’ yi İsrail’le aynı safa düşürürdü.
İkinci tezimiz artık ülkelerin çok kutuplu dış politika takip ettiğiydi. Bir coğrafyada rakip olan devletlerin başka bir coğrafyada iş birliği yapabildiğiydi. Suriye’de; ABD, İsrail, Türkiye ve Arap Bloku, HTŞ ve ÖSO’yu destekliyor. İsrail ve hamisi ABD’nin hedefini yukarıda izah ettik. İran’ın Suriye’deki ağırlığını bitirmek. Arap Blokunun hedefi de aynı. BAE ve Suudi Arabistan liderliğindeki Arap devletleri Suriye’yi İran’dan koparıp yanlarına çekebilmek için hamle üzerine hamle yaptılar, tavizler verdiler, finansman sağladılar ama başarılı olamadılar.
Şii hilalinden ve sınırlarının hemen güneyindeki İran varlığından rahatsız olan Türkiye’nin Suriye siyaseti ise çok boyutlu ve çok fazla değişkene dayanıyor. Türkiye’nin hedefi, rejim ile normalleşerek hem YPG-PYD’yi zayıflatmak hem de sığınmacılar sorununu hafifletmekti. Israrla tekrarlanan çağrılara rağmen Şam, Ankara ile masaya oturmayınca Türkiye’nin Suriye’deki diğer aktörlerle hareket etmek dışında bir alternatifi kalmadı.
ÖSO, Türk ordusunun eğittiği ve kontrol ettiği bir yapı. Mensuplarının çoğu Türkmen. Türkiye’nin talimatları dışında hareket edemez. Hele talimat Esat güçleriyle savaşmak olursa, gönüllü olur. HTŞ, daha bağımsız hareket eden bir örgüt olsa da Ankara ile ters düşemez. Zira Türkiye sınır kapısını kapattığında İdlip halkı aç kalır. Bununla beraber bu tip örgütlerin hızlı dönüşler yapabildikleri göz önünde bulundurulmalı. Hele HTŞ; Hama ve Humus’u alırsa Lübnan’la komşu olacak yani Türkiye’ye bağımlı olmaktan kurtulacak.
Türkiye bu harekatı destekliyor çünkü ÖSO veya yeni adıyla Suriye Milli Ordusu bu harekata katılmasaydı doğan boşluğu YPG-PYD doldururdu. İlaveten bu operasyon, başarılı olması halinde herkesten fazla Türkiye’ye yarıyor. Başarısız olduğunda katılsa da katılmasa da en büyük zararı Türkiye görecekti. Zira HTŞ’nin kontrol ettiği sınırımızın hemen güneyindeki İdlip’te 4,5 milyon insan yaşıyor. HTŞ’ nin saldırısı püskürtülseydi İdlip’ten Türkiye’ye göç başlardı.
Savaşın rejim tarafında büyük belirsizlik var. Rusya şu ana kadar rejim güçlerine destek vermedi. Oysa cihatçılara henüz yoldalarken yani Halep’e varmadan önce hava saldırısı düzenleseydi operasyon başlamadan biterdi. Muhalefetin daha önceki yenilgisinin de bugüne kadar saldırıya geçmemesinin de nedeni Rusya’nın hava saldırılarıydı. Rusya’nın neden hava saldırısı düzenlemediğini bilmiyoruz. Rusya’nın Suriye’de eskisi kadar askeri ve uçağı olmadığı bir vakıa. Ama olanı da kullanmadı.
Bu konudaki iddialardan biri, Rusya ile ABD’nin anlaştığı ve Rusya’nın Ukrayna’da aldığı tavizler karşılığında Suriye’de taviz verdiği. Bir başka iddia, Moskova’nın, İran’ın Suriye’de çok güçlü olmasından rahatsız olduğu. İran tasfiye edildikten sonra devreye gireceği. Bu rahatsızlık doğru ama Rusya’nın bu riski alması makul değil. Zira İran’ın yerini Rusya almıyor, Türkiye, ABD ve İngiltere alıyor. Ayrıca Ukrayna’ya Kuzey Kore’den asker getirmek zorunda kalan Rusya, Ukrayna savaşı son sürat devam ederken Suriye’de nasıl etkili olabilir?
Rejim güçlerinin Halep’ten ciddi direniş göstermeden çekilmesi ve havalimanları ve askeri üsler gibi stratejik noktaları PYD-YPG’ ye devretmesi yadırganıyor. Oysa bu çok normal. Muhalifler Halep’e girmeden önce M5 ve M4 karayollarını ele geçirdiklerinden Halep’e Şam’dan yardım gelmesi mümkün değildi. Ya savaşıp öleceklerdi ya da PYD-YPG’ nin açtığı koridordan çekileceklerdi. PYD-YPG, stratejik noktaları saldırı olmazsa büyük kazanım olacağı için devraldı. Ama ÖSO’ nun kararlı olduğunu görünce savaşmadan çekildi.
Türkiye’deki sığınmacıların %80’i Halep ve civarından. Halep’teki Şiileştirme sürecinin kırılması bu açıdan önemli. Nitekim rejim güçleri çekilince Şiiler Şam’a göç etmeye başladılar. Halep’te de istikrar sağlanırsa sığınmacı yükümüz hafifler.
Ankara’nın öncelikli hedefi PYD-YPG’yi, sınırlarımızdan en az 30 kilometre güneye ve Fırat’ın doğusuna itmekti. Halep düşünce, Fırat’ın batısında sadece Tel Rıfat, Münbiç ve Halep’in Eşrefiye ve Şeyh Maksut mahallelerine hakim olan PYD-YPG güçleri, Türkiye-ÖSO ve HTŞ tarafından kuşatılmış oldular. Cumartesi gecesi ÖSO, Tel Rıfat’a top atışlarına başladı. PYD-YPG, Rusya ve/veya ABD’nin desteği olmadan ÖSO karşısında başarılı olamaz. Böylece Türkiye bir hedefine daha ulaşır.
Halep bin yıllık Türk yurdudur. Dün Halep sokaklarında dalgalanan Türk bayrakları hepimizi heyecanlandırdı. Fakat henüz yolun başındayız. İran’ı Suriye’den çıkarmak için açıktan ve zımni iş birliği yapan güçlerin Türkiye’nin güçlenmesini kolaylıkla kabul etmeyecekleri ortada. Rejimin, İran’ın ve gizli bir anlaşma yapmadıysa Rusya’nın yenilgiye hemen rıza göstereceklerini düşünmek iyimserlik olur.
Rejimin Irak’tan Haşdi Şabi mensuplarını ve İran’dan Şii milis getireceği iddia ediliyor ki bunlar olursa savaş çok uzar ve kanlı geçer. İsrail ve ABD’nin Şii hilalinin zarar görmeyen tek parçası olan Haşdi Şabi’ye de saldırmasına yol açar. Irak’ta yönetim değişir. Riskli ama aynı zamanda değerlendirebilirsek avantajlı çıkacağımız bir sürece girdik. Çok dikkatli hareket etmeliyiz.