Türkiye’nin pahalılık ve ekonomik sarmalına girmesinden sonra (özellikle ülkelerinden kaçarak) Türkiye’ye gayri yasal yollardan giren milyonlarca insanın Türkiye bütçesine nasıl bir maliyet yüklediğini, vatandaş fark ettikçe siyasetçiler bu konuyu gündeme alarak vatandaşın duyarlılığını geliştirdi.
Bu konuda kamuoyunda en çok bilinen isimler arasında Ümit Özdağ, İlay Aksoy, Tolga Akalın ve birkaç isim var.
Daha çok Türk siyasetinde sanki bu mesele sadece Ümit Özdağ meselesi gibi anlaşılmasının nedeni; sosyal medyada konunun Zafer Partisi üzerinden getirilmesi, siyasi magazinleştirilmesi, basına reyting malzemesi olması açısından, doğal olarak Ümit Özdağ’ın “PR”ına dönüştü.
Doğru bir meseleyi gündeme getirirken maalesef yanlış söylemler sonucu konu biraz da sulandırılmış oldu, insani boyuttan çıktı(!)
Konu adeta ülkemize gelen insanlara düşmanlığa dönüştü(!)!
Bu da böyle bir büyük problemin çözümüne katkı vermek yerine, daha da çözümsüz hâle geldi…
Siyasi kamuoyu oluştukça siyasi iktidar Suriyelileri göndermek yerine, Türk dünyasından Türkiye’ye yasal girip kaçak duruma düşmüş 100 binlerce insanı sınır daşı etti! Ama Suriyelilere hiç el sürmedi! Onlar hâlâ Türkiye Cumhuriyeti’nin koruması altında, hâlâ Türkiye bütçesinden ciddi manada para harcanan kaçak göçmen grubu olarak ortada duruyor.
Hatta Amerika’nın ve Avrupa’nın baskısı sonucu; “Türkiye’de ırkçılık arttı, bu konuda Türk yetkililer suskun” diye baskı yapınca, geçen hafta 27 tane sosyal medyada daha çok Zafer Partili bilinen veya göçmen karşıtlığı üzerinden haber ve yayın yapan kişiler gözetim altına alındı, bir kısmı da tutuklandı.
Türk yargısını dışarı ülkelerin etkisini açık hâle getirme algısına hizmet eden bu tutum (Osmanlının son dönemlerini hatırlatıcı) gerçekten çok üzücüdür.
Türk vatandaşlarını, ülkelerine kanunsuz bir şekilde kaçak olan giren, mültecilere(!) karşı hukuku ve kanunu önceleyerek karşı çıktı diye, “halkı kin ve nefrete yöneltmek” gibi bir suçlamayla gözetim altına almak ve tutuklamak hiçbir kesim tarafından meşru ve doğru görülmemektedir.
Özellikle tutuklanan kişilere baktığımızda, şahsen tanıdığım vatansever bu insanlara korkunç bir haksızlık yapılmıştır.
Bu soruşturma ile emperyalistler memnun edilirken, Türkiye’de sahte kahramanlar ve mağduriyetler de oluşabilir!
Hâlbuki Türkiye’de iç kamuoyu yasal yollardan Türk dünyası ülkelerinden gelen soydaşlarımızdan şikâyetçi değildi. Tam aksine onlar Türk ekonomisine katkı veriyor, hem de eğitimli, suç işlemeyen kardeşlerimizdi.
Konumuna binaen Sayın Ümit Özdağ’ı konuyu gündeme getirdiğinden dolayı takdir ederken, şimdi soydaşlarımıza da yapılan sınır dışı edilme kararına tepki koymaması dikkatlerden kaçmıyor. Muhalefetmiş gibi görünüp de yapılan eylemlerin iktidara yaraması sonucu hepimizin aklına şöyle bir soru geliyor(!) bilindiği üzere yıldırımların belirli yerlere düşmesini engellemek için “paratoner” diye bir cihaz kullanılır. Burada yıldırım aldatılarak, başka yere düşmesi sağlanır! Acaba bu göçmen meselesinde Türk milletinin kiralardaki fahiş artışlar, alım gücünün çok düşmesi gibi birçok konuda müsebbibi gördüğü kaçak göçmenlerin, Türkiye’ye girişine izin veren iktidarı sorumlu görmek ve tepkisini seçim sandığında sert yansıtmasına karşın; bu da bir siyaset mühendisliği miydi?
Plana sadık mı kalındı!
Hani derler ya her şerden bir hayır doğar!
Sayın Özdağ’ın bu tutumu, diğer muhalefet partilerine tutum değiştirmeye vesile olmuştur. Kimi bunları Türkiye’ye entegre etme kursları açarken, diğerleri romantik bir solculukla burada kalmalarında bir sakınca yoktur diyorlardı!
Şimdiyse “biz davul zurnayla göndereceğiz, ikna ederek göndereceğiz” gibi gevşek açıklamalar yapsalar da, bu gelişme de olumludur.
İktidarın ikircikli davranması ise hiç dikkatlerden kaçmıyor. Seçim öncesi biz de göndereceğiz derken, seçimden sonra (Avrupa’yla parasal anlaşma sonucu ve Amerika’nın baskısıyla) meseleyi yeniden ensar/muhacir, insan hakları, Müslüman kardeşlik üzerine oturtarak “biz bunları göndermeyeceğiz” demeye başladılar.
İktidar devleti yönetmek yerine, muhalefeti yöneterek seçmende “her hâlükârda ne yaparsak yapalım seçimleri kazanıyorlar” inancını oluşturdu… Bunun verdiği özgüvenle ülkenin gerçeklerine aykırı kararlar almaktan asla çekinmiyorlar.
Şu anda Türkiye’ye yasal yollardan girseler bile Türk dünyasından gelenlere oturum verilmemektedir! Bir istisna hariç; Ukrayna’dan gelenlere sorgusuz sualsiz oturum verilirken, Suriyeliler yine eski hamam eski tas düzeninde yaşamlarına devam edecekler gibi gözüküyor!
Mültecilerden oluşacak seçmeni(!) asla millet haline getirmeyeceklerini bilseler de, kendi kazanımları için; tarihe, millete, devlete, geleceğimize kaybettirmeye cüret etmeye devam ediyorlar.