Size Yörük köylerinin biten kültüründen bahsedeyim, biraz da üzülerek. İnsanlığımızı unuttuğumuzda, felaket yaşayınca insanlığımızı anımsıyoruz sanki ve bize veya bana insan gibi davranmadılar diye figan ediyoruz.
Bolca eskilere sarılarak insanlığımızı giydirmeye çalışıyoruz.
Çok uzatmadan sizlere çocukluğumun güzelliklerinden bir parça çıkarayım heybemden.
Köylere dönüşe başladık ya hastalıktan kaçıyoruz ya size Yörük köyünden çocukluğumdan sesleneyim biraz da köy diliyle.
Değişik (köy dili ile deeşik)
Köy yerinde kadınların inek, koyun, keçi gibi malların (hayvanların) sütlerini toplanıp, imece usulüyle işlenmesi olarak kısaca açıklayabiliriz.
Şimdi tarihe karıştı, artık sütler süt tankerlerine doldurulup içine bozulmasın diye kimyasalalar eklenerek sanayi üretimine yolculuk ediyorlar.
Köylü kadınlar kendi aralarında bir gurup kurar, sütlerini beş on gün sütünün miktarına göre birinin evinde toplarlardı.
Sayı 15 kişiyi geçmezdi. Birkaç gurup değişikçi olurdu köyde.
Ha bir de inek ve keçinin sütü ayrı değişik edilirdi.
Genelde inekler (inek tası )denilen geneli bakır yuvarlak düz kaplara sağılırdı.
Bende heves edip bir inek tası sütü inek tepince başımdan aşağı yediğim oldu tatbiki de.
Keçileri köyün dışında belirli sağım yerlerinde toplanır ve kuplu helkelere veya çingillere (kuplu bakır kovalar, çingil küçük, helke büyüğüne verilen addır) sağardık. Onlarla da taşırdık. Çok olanlar bidonlara doldurur eşek sırtında bidonlarla taşınırdı.
Şimdi her şey pilastiğe döndü nerde canım bakırlar. Pilastikten önce de alüminyumlar gelmişti.
Bu sütlerle her gün uğraşmak yerine köy kadınları, belirledikleri birinin evine getirir, ölçü kabı olarak belirledikleri bir helke veya çingille ölçer ve ölçüsünü belirlemek içinde her gün bir çöpe kertik atarlardı.
Bu çöpler düzgün bir daldan kesilir tabanı düzeltilir, süt kabının içine batırılıp, tabana değdiği yerle sütün bittiği yer arası olur, tam sütün geldiği yere bir çentik atılırdı. Yani kertilirdi.
Bu çöpler genelde tepeleri, tutulacak yerleri çatal olurdu.
Kertilen bu çöpler kime verildi ise iplere ayrı ayrı bağlanır, evdeki çakılı olan çivilere asılırdı.
Çöp sayısı kadar alacağı veya borcu olurdu.
Kadınlar, bu çöplerin kimden alacağını hiç karıştırmadan, çarkı işletirlerdi.
Sırası gelen ölçü kabı ile gelir aldığı sütü aynı kabın aynı çöpleri ile ölçer öderdi.
Veya evde sütünü kerter kızım şunu falanca teyzene götür ver derken, dökmeden götür diye de tembihini ederdi.
Değişikçiler gidince değişik evinde bir telaş başlar, bir taraftan da süt makinası kurulurdu.
Sütler makinadan geçerken bir taraftan dinsiz (yağsız) süt diğer yandan kaymak akardı. Bu arada da ocaklar(şimdinin şöminesin) yanar kök (kaşşak) odunları ateşe kıvam verirdi.
Yağsız sütten yapılan peynirin adı DİNSİZ PEYNİRdi.
Neden bu adı koyduklarını bilemem ama sütün içindeki yağı süt için din kadar kuvvetli bulmuşlar galiba
Şimdi layt peynir yiyoruz diye övünenler düşünsün gerisini.
Özenle çekilen süt bakır kazanlarda, kaymak da harenide (kazanın küçüğü) kaynatılır peynir, yoğurt ne yapılacaksa tertemizce yapılırdı.
Ha bu ara mayayı kendiler özel yapar sanayi mayası hiç bilinmezdi. Yoğurdun mayası elden ele dolaşırken, peynir mayası da elden ele geçerdi.
Peynirin mayası hayvanın gursağı denilen yerden özel işlemle elde edilirdi. Yapımını herkes beceremediğinden birbirleri arasında gider gelir peynirin hası yapılırdı.
O tatları şimdi neredeyse bulmak olanaksız. Belki de çoğu bilemez.
Mayası gelen peynirler elde dokuma süzeklerle süzülüp, üzerine ağır bir taş konur kıvama getirilir, gerekirse tuzlanıp salamura veya hazırlanan gerçek derilere basılarak kışlıklar da hazırlanırdı.
Hazırlanan deriler dağdaki obruklara konur kışın getirilir afiyetle tüketilirdi...
Peynir suları kaynatılarak lor peyniri yapılırdı ki tadına doyum olmazdı. Yani hiç bir şey araya gitmez en verimli şekilde üretime katılırdı.
Birde lor iyice kaynatılır rengi kahveye dönünceye kadar pişirilir horç yapılırdı ki, damak çatlatan bir lezzet pişirilirdi. Bu pek bilmez oldukça zahmetli bir iş olduğundan nadir yapılırdı. Yoğurt suyundan ve artan ayran da kaynatılarak çökelek yapılırdı, off olsa da yesek.
Değişik alacağı günün sayısını sütünün miktarına göre belirlerdi değişikçi.
Biriken kaymaklar da yoğurt çalınırdı (mayalanır). Biriken kaymaklar özel hazırlanan çam kabuğu ile işleme tutulan özel deri yannık (yayık), çatmaya gerilir, içine atılan bişşekle(yayık yaymak için ağaçtan, özel şekilli saplı bir gereç) yayılırdı.
Ayran ve yağ birbirinden ayrılır, tereyağı üzerinde katılaşırdı. Buradan çıkan ayranın tadını asla tahmin bile edemezsiniz.
Yayık işi bitince evde bulunan komşu kapları içine ayranlar doldurtulur içine de bir topaz yağ konur, evin çocuğunun eline verilir ve değişikçilerin ve tüm komşuların evlerine gönderilirdi.
***
Düşünsenize, hiç bir ölçü birimi işin içine girmeden, süt çöpleri ile sistem kendiliğinden işler ve kimse kimseye süt borcu takmazdı.
Bu Yörükler çok sağlam bir sosyal yapı kurmuşlar kendi aralarında. Ne kimsenin hakkını yerler, ne de yedirirler, dayanışmanın da en hasını aralarında kurmuşlar. Küçük bir kooperatif gibi aralarında dayanışma ve yardımlaşmayı sağlarlardı.
Şimdi bunların çoğu yaşanmıyor ama öz aynı öz. Bozulsa da kalan çok güzel değerleri hala yaşatıyorlar.
Selam olsun geçmişe ve Yörük huyuna, soyuna.
Sizi biraz Yörük kelimelerine boğdum ama unutulmasın derim. Her şeyi unutuyoruz, tüketiyoruz, tükenmesin.
Kalın Sağlıcakla__Tükenmeden_Meyrem’ce