Ağustos, Türk'ün zaferler ayı. Malazgirt Meydan Muharebesi bu ayda kazanıldı, bu ayda büyük taarruz başlatılarak mukaddes vatan işgalden kurtarıldı.
Onun için Malazgirt de bizim, düşmanın denize dökülmesinin son adımı büyük taarruz da bizimdir. İdeolojik saplantılarla tarihi parçalamak aslında toplumu parçalamak, aynı millete ait iftihar tablolarını birbirine rakip hale getirmektir.
İdeolojiler, tarihe bütün olarak bakmazlar. Olaylar ve aktörleri üzerinden tercihler yaparlar. Tarihi şahsiyetlerin -tarihte oynadıkları role değil- ideolojik görüşlerine bakarlar. Bu tür bir bakış tarzı tarihi hem bir kavga alanı haline getirir hem de olayları anlamayı güçleştirilir. Rakip tarihler, rakip şahsiyetler ortaya çıkar. Birinin kahramanı ötekinin şeytanı olur. Öyle ki, rakip şahsiyetlerin kazandığı savaşlar bir üzüntü vesilesi olarak görülür. Düşman, rakip tarihin aktörlerine tercih edilir. Keşke Yunan kazansaydı, Hatay Arap'ındı diye hayıflananlar çıkar. Tarihten ayrışma çıkarma hastalığı sürdükçe toplumu birbirine yapıştırmak da giderek zorlaşır.
Bu hastalığın bizi daha fazla hırpalamasına izin vermemeliyiz.
İki büyük zaferin yıl dönümünde hem Malazgirt'in başta Sultan Alparslan olmak üzere adsız kahramanlarını, hem de Anadolu'yu düşmandan temizleyerek bu vatanın ebedi yurdumuz olduğunu dosta düşmana gösteren Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyorum. Allah, Vatan, bayrak diye toprağa düşen şehitlerimizin ruhları şad, makamları ali olsun.
Söz tarihten açılmışken bir Selçukludan bir de Cumhuriyetten günümüze ışık tutan iki olayı anlatmak istiyorum.
Önce Selçuklulardan; Selçukluların tarih sahnesine çıkışını bazı tarihçiler Gazneli Mahmud'un hatasına bağlarlar. Gazneli Mahmud, Kırgızistan'dan gelen büyük Türkmen akınını, önceden kararlaştırılmış bir vergiyi ödemeleri şartıyla Maveraünnehir'e yerleşmelerine izin vermiştir. Bunlar gün geçtikçe çoğalarak güçlenmiş, Selçuk beyin yönetiminde ellerindeki toprakları her geçen gün genişletmişlerdir.1030'dan sonra Gazne Sultan'ı olan Mesud, bu Türkmen unsurlarıyla çeşitli yerlerde çarpışmış, son Dandanakan savaşını da kaybedince İran, Maveraünnehir, Belh,Harezm ta İsfahan ve Rey şehirlerine kadar Selçukluların eline geçmiş böylece Selçuklu devleti kurulmuştur. Gazneli Mahmud'un vergi toplama karşılığında Türkmenlerin toprağında iskanına izin vermesi, belli bir nüfus kesafeti ve güce ulaştıktan sonra devlete dönüşmüştür. Sığınmacı akınına masum gömleği giydirmek isteyenler bu örneğe iyi bakmalıdırlar.
İkinci olay ise Recep Peker'in CHP genel sekreteri olduğu döneme rastlıyor.İsmet Bozdağ, "Bitmeyen Devlet Kavgası" isimli kitabında anlatır: "Recep Peker, devleti kontrol altına alamamıştı ama hükümeti kontrolü altına almayı başarmıştı. İsmet Paşa'ya kabul ettirdiği bir kararla, Başbakan dahil, hükümette görev almış bütün Bakanların yanı başında bir gölge bakan, bir "parti temsilcisi" yerleştirmeyi başarmıştı. Fakat Atatürk, İsmet Paşa'yı başbakanlıktan ayırdıktan sonra bu parti temsilciliklerini kaldırmış,' Hükümetin Parti tarafından murakabesi, yalnız Meclisle olur' diyerek bu Faşomarksist tutuma son vermişti."
Ya bugün?
AKP hükümetleri, her bakanlığa bir parti temsilcisi Bakan Yardımcısı atayarak Atatürk'ün hükümetleri ancak meclis denetler tavrına son verdiler. Recep Peker öleli yıllar oldu ama onun ruhu AKP uygulamalarında yaşamaya devam ediyor.