Tony Blair,18 yıllık Muhafazakar parti iktidarını yenerek 1997 yılından 2007 yılına kadar, 10 yılı aşkın bir süre Birleşik Krallığın (İngiltere) Başbakanlığını yapmış bir isim.
Yaşadıklarını "Bir Yolculuk" adıyla kitaplaştırdı. Siyasetten çekildikten sonra 2010 yılında İngiltere'nin Irak Savaşı'nda yaptıklarını araştıran soruşturmada, " Kamuoyundan bilgi saklamak ve Yanlış yönlendirmekle " itham edilip hakkında soruşturma açıldı.
Batı demokrasilerinin en belirgin özelliği, hesap verilebilirliktir.
Birleşik Krallık, -ayrılıkçı terörün- baskısı altında olan ülkelerden biriydi. Uzun süre IRA'nın eylemleri ile boğuştu. Kuzey İrlanda'daki ayrılıkçı Katoliklerle, birlikçi Protestanlar arasındaki kavga yüzlerce can aldı. Etnik milliyetçilikle başlayan mücadele zamanla din milliyetçiliğine evrildi.
Kuzey İrlanda'da, ayrılıkçılığı besleyen birçok sebep vardı. 1845 yılında başlayıp 1852 yılına kadar devam eden büyük kıtlıkta İngiltere İrlanda'ya yeterli desteği vermedi. Kıtlık, bir milyon kişinin ölümü ve göçüne neden oldu. Adanın nüfusu yüzde 25 oranında azaldı. Çok sayıda İrlandalı Amerika'ya göçtü. İrlandalılar açlıktan ölürken İngilizlerin kılını kıpırdatmaması iki toplum arasındaki -güvensizliğin- nedenlerinden biri oldu.
IRA ile görüşmeler Blair'ın selefi Muhafazakar Partili John Majör döneminde başladı. 1994'te başlayan görüşmeler Blair tarafından sürdürüldü. 1998'de -amacına ulaşarak- hayırlı Cuma antlaşması ile sonuçlandı.
Bu anlaşmada yaşananlar, benzer sorunlarla karşı karşıya olan toplumlar için değerli bilgiler taşıyor. Gerçekte sorunlar birbirine benzese de, içine girildiğinde her birinin farklı özellikler taşıdığı görülür.Onun için, kopyala/yapıştır biçiminde çözümler yoktur. Bu hiç alınacak ders yoktur anlamına gelmiyor, aksine görüşme sürecinde Blair ve öteki aktörlerin tutumu önemli dersler içeriyor.
Blair'in "Bir Yolculuğu" büyük boy ve tam 736 sayfa.Ama hatıra kitabı olduğu için kolay okunuyor.
Blair, hatıralarına, seçimi nasıl kazandıklarını anlatarak başlıyor: "Parti, neredeyse kazanamayacağına,ne yaparsa yapsın,ilahi ya da şeytanca bir nedenle seçimi kazanma şansının İşçi Partisine verilmeyeceğine inanmaya başlamıştı...Ama ben bunun tamamen saçma olduğunu düşünüyordum.(Önceki)Seçimleri kaybetmiştik ancak bunun nedeni,modern dünyada modern seçmenlerle ilişki kuramamamızdı; bağlantımız kopuktu. Politikada ilk kural,en azından kaçınılmaz yenilgiler ya da kaçınılmaz zaferler anlamında kurallar olmadığıydı. Eğer doğru politikalarınız ve doğru stratejileriniz olursa her zaman kazanma şansınız vardır.Onlar olmazsa, zaferden ne kadar emin olursanız olun, kazanamazsınız."(s.20)
Partiyi yenilgi duygusundan kurtarmayı başaran Blair, 1997 seçimlerinden büyük zaferle çıkar. Sandık başına eşi ve çocukları ile ideal bir aile resmi çizerek gider.(s.21) Başbakanlığı boyunca da bu çizgiyi sürdürür,kah çocukları ile yürüyüşe çıkar, kah çocuk arabası sürer. Bu seçmen üzerinde inanılmaz bir etki bırakır.İyi aile babası görüntüsü,siyasi desteğe dönüşür.Seçimi kazandığı gün üç konuşma planlar, ilki aileyle, ikincisi parti, üçüncüsü ülke konularıyla ilgilidir.(S.25) Konuşurken Wembley'de galibiyet golünü atan bir futbolcu gibi değil, bir başbakan gibi görünmeye dikkat eder.(s.29)
Blair, muhalefetteyken Muhafazakar partinin Başbakanı Major'ü eleştirirken,eleştirilerinin hep siyasi olduğunu,-zayıf lider, bölünmüş parti gibi ifadeler kullandığını, ama karşı tarafın hep kişiliğini hedef alarak,yalancı, dolandırıcı,düzenbaz diye saldırdıklarını söyler.(s.31) Galiba bu, muhafazakar siyasetçilerin ortak bir hastalığı.
Görevi devraldıktan sonra ilk yüz gün için verdiği sözler vardır,onları yerine getirir. Merkez Bankası bağımsızlaştırılır.Tütün ürünlerinin reklamı yasaklanır,ısınma faturalarına katkı olsun diye yakıt vergisi yüzde 5'e düşürülür,yüzüncü günün sonunda Londra'ya ilk defa bir belediye başkanı getirilmesi planlanır. Blair,bütün bunları yaparken mesai arkadaşları hakkında bilgiler verir, çok şanslı olduğunu söyler, onları öve öve bitiremez. Çalışma arkadaşlarının hiç biri hakkında kötü bir söz söylemez. Onları seçerken,"abartılı farklılıkları,kinci tartışmaları ve mantıksız önyargıları olan kabile kültürlü parti politikacılarından hoşlanmadığını, buna göre tercih yaptığını belirtir.(s.45)
Avam kamarası dışında yaptığı ilk konuşmanın temelini -tek ulus-oluşturur.(s.45) Oysa Birleşik Krallık bir ulus-devlet değil,uluslar devletidir.Buna rağmen Blair,Birleşik Krallık halkının -tek ulus -olduğuna dikkat çeker.
Clinton'un Britanya'yı ziyaretinde onun şu sözlerini hiç unutmadığını söyler:"Unutmayın; bilgi çağında iletişim,mücadelenin yüzde ellisi demektir.Onu bir kez, iki kez söyleyin, söylemeye devam edin ve bitirdiğiniz zaman hala yeterince söylememiş olduğunuzu göreceksiniz."(s.46) Bu,iletişimin siyasetteki merkezi rolüne işarettir.
Blair'in üzerinde asıl konuşulması gereken yönü IRA terörünü sonlandırmada ve hayırlı Cuma antlaşmasındaki rolüdür. İlk gizli görüşmeler Muhafazakar Parti'nin iktidarı döneminde başlamış, ABD'den zeki bir müzakereci olan Senatör Mitchell getirilmiştir.Blair,harekete geçmenin zamanı geldiğine inanır.Daha önceki barış görüşmeleri olaya tek yanlı bakma ve sorunun çözümüne inanmamaktan akim kalmıştır.Karşılıklı ön yargılar vardır. Blair'in Anneannesi bile, "evlat, ne yaparsan yap,sakın bir Katolik'le evlenme" diyecek kadar katıdır. Katolik İrlandalılarla ilgili öyle önyargılar vardır ki, Blair şöyle diyecektir:" Bunu söylemeye utanıyorum,ama onlara çoğu zaman,Güney Afrika'da ırkçılık döneminde beyazların siyahlara baktığı gibi aşağılık insanlarmış gibi bakılıyordu."(S.183)
Blair daha muhalefette, Muhafazakar parti iktidarda iken Başbakan Major'ün başlattığı barış girişimini destekler, iki tarafa karşı partisini de destekleyici bir pozisyona getirir, "Halk bunun olgun bir politika olduğunu düşündü;hiç kimse Kuzey İrlanda'nın partizanca puan kazanmak için siyasi malzeme olarak kullanılacağına inanmadı,"der.(s.184). Aynı tutumu iktidara gelince de sürdürür. Major'ün ekibinden olup görüşmelerin içinde olan bazı isimleri ekibine katar. Onlardan övgü ile bahseder, Mesele, Jonathan Powel, başından beri yapılan görüşmelerin kilit noktasında bulunan isimlerden biridir. Öyle ki Blair, " o olmasaydı,bu asla olmazdı"(s.185) diyecek kadar onun yeteneklerini över.Bizde ise karşı ekipten olmak, hain,satılmış, tuzluk, zübük, taklacı olmak demektir.
Blair, süreç boyunca yaşadığı sıkıntıları, karşılaştığı zorlukları yalın bir dille anlatır.Bu iş için ilk gerekli parçalardan birinin -kötülükleri hazmetme kapasitesi- olduğunu söyler.(s.188). Hazmedemezseniz, o masaya da oturamazsınız. Kuzey İrlanda'daki ayrılıkçı parti liderleriyle İngiliz Başbakanlarının hiç biri görüşmemiştir.Blair, Gery Adams ve Mcguinnes ile görüşür. Bu, ilk olması nedeniyle büyük bir görüşmedir: şöyle anlatır:"..önemli bir konu da onların ellerini sıkıp sıkmamamdı.Ben bunu doğal olarak yapmaya karar verdim.Böylece onlar geldiler ve tokalaştık."(s.189) Sonra ne olur? Blair, bir alışveriş merkezinde iken, orada bulunan yaşlı kadınlar Blair'i görünce öfkelenip ellerindeki lastik eldivenleri yüzüne doğru sallayarak,küfredip, vatan haini diye bağırmaya başlarlar. Blair olayı Jonathan'a anlatır, Jonathan " onlar sana Gerry Adams'la tokalaşırken (ellerin kirlenmesin diye) lastik eldiven giymen gerektiğini söylemek istediler,"der.(s.190) Görüşmeler sürerken, Şubat 1998'de IRA Belfast'ta iki kişiyi öldürür, ortalık karışır,Kuzey İrlanda ayrılıkçı partisi Sein Fein 17 gün boyunca görüşmelere alınmaz. Fakat Blair, görüşmeler boyunca hep "tarihin elini omuzlarında hissettiğini"(s.191) ve devam ettiğini belirtir. Ona göre hayırlı Cuma anlaşmasının büyüleyici yanı, tasarlanmış olmaktan ziyade tesadüfen yapılmış olmasıdır.
Bu gibi durumlarda Blair başarı için; geçmişin prangasından kurtulmanın ve tarihin esiri değil, öğrencisi olmak gerektiğini ifade eder.(s193) Görüşmelerde birçok konu görüşülür, IRA Militanlarının affı da bunlar arasındadır.Ama buna kamuoyunu ikna etmek çok zordur.Sonunda Blair, Gerry Adams'a bir yıl içinde af sözü verir ancak bunu kamuoyuna açıklarken ve resmiyette 2 yıl olarak belirteceğini ifade eder. Adams kabul eder. Blair, Adams'ın verdiği sözü kendisine hiç hatırlatmadığını ve istismar etmediğini anlatır.Suçlularla ilgili bir madde de, IRA mahkumlarının İngiltere'den İrlanda'ya transferidir. Transfer yapılır, ancak İrlanda hükümeti, "Balcombe Sokağı Dörtlüsü" olarak bilinen bu terörist grubu tahliye eder.Suçlular TV'ye çıkarılır ve on dakika boyunca alkışlatılır. Birlik yandaşları dehşet içinde kalır.(s.204) Bu, bizdeki Habur'un bir benzeridir.
Blair, başarının nedenlerini anlatırken,önce bir ilkesel çatının olması gerektiğini, söyler.Bir taraf ayrılık isterken bir taraf(Protestanlar) birlik istemektedir. Ayrılığa yol vermek mümkün olmadığı için -olmayacak alternatifler- görüşme dışı bırakılır.Çatı bellidir;Toplumun tüm kesimlerini temsil eden bir hükümet ve Protestanlarla Katoliklere davranış eşitliği."Böyle bir çatı olmadan,anlaşmazlıkları çözme konusunda ilerleme kaydetmek çok zordur. Taraflar çatıyı kabul ettikten sonra onunla uyumsuz olan konularda tartışamazlar; ya da bunu yaparlarsa, uyumsuzluk onların aleyhine olur.Bu durumda, politika için eşit davranma prensibine dayanan anlaşmalı bir program varsa,onun yanı başında savaşan bir milis gücü nasıl olabilir?Bu şekilde temel prensiplerin oluşturulması süreci şekillendirir ve uzlaşmayı mümkün kılar.(s.207) Yani barış, aslında silahların tahribatına değil, zihinlerin tahribatına bağlıdır.(s.208)
Bir diğer husus görüşmeler tıkandığında ilerlemenin önünü açmak için yaratıcı olmaktır. Blair kitapta bu gibi durumlarda görüşmelerin önünün nasıl açıldığına dair örnekler verir.Görüşmelerde, taraflar bir araya geldiğinde oturulacak masanın şekli ve oturma düzeni bile konuşulur.Birlikçiler rakip olduklarının belli olması için tarafların karşı karşıya oturmasını ister. Sein Fein ise,artık eşit olduklarını bu nedenle yan yana oturulması gerektiğini savunur. Yaratıcı zeka devreye girer, elmas şekilli bir masada karar kılınır, böylece hem yan yana hem karşı karşıya oturulmuş olunur.(s.211) Dolmabahçe mutabakatında da, oturma şekli tartışma konusu olmuş, kimin nereye oturacağına Erdoğan'ın karar verdiği iddia edilmişti.
Blair, başarı için çözümün taraflara bırakılmaması gerektiğini söyler:"Eğer sorunu kendileri çözecek olsalardı zaten kendileri bunu yaparlardı. Bu nedenlerle dış yardıma ihtiyaçları vardır."(s.214) Bunun için aracı kişi ve kuruluşların devreye girmesi gerekir.Bu, bir sonuç değil,yolculuk ve süreçtir. Bu anlaşmazlık sadece şiddetle tanımlanan bir fikir ayrılığı da değildir.Onun bir tarihi vardır,o gelenekleri, adetleri ve doktrini olan bir kültür yaratmıştır.Anlaşmazlığın bir bedeni olduğu gibi,bir zihni ve ruhu da vardır. Uzun sürer, derindir. Bütün bunları değiştirmek muazzam bir hırs ve yoğun iç gözlem ister. İnsanlar değişir ama aynı zamanda yollarından da dönmek istemezler.Bu süreçte barışın bir an için de olsa görüneceğini düşünmek hata olur.Barışın olgunlaşması,uyuşmazlık köklerinin yerine kendi köklerini salması,farklı davranışların şekillenmesi ve etkilerinin görünmesi için zamana ihtiyaç vardır. "(s.216-217) Barışa giden yol engebelidir, anlaşmazlığın devam etmesini isteyenler tarafından kasıtlı olarak kesilecektir.Balir,Buna hazırlıklı olmak gerektiğini belirtir. Nitekim Hayırlı Cuma Anlaşmasından sonra, 15 Ağustos 1998'de Omagh isimli pazar yerinde bomba patlatılmış 29 kişi ölmüştür.Bombayı patlatan gerçek IRA'dır. Üstelik ölen Katolikerin sayısı, Protestanlardan fazladır.Halk da, Birlikçi ve Ayrılıkçı partiler de saldırıyı lanetlerler.Kimse anlaşma bitti diye düşünmez. Gerçek IRA bu olaydan sonra bir daha toparlanamaz. Blair, bu olay münasebetiyle IRA ile aynı dili ve yöntemi kullanmamalarını şöyle gerekçelendirir:" sorun şu ki, böyle bir yola girildiği an, sürecin anahtarı teröristlerin eline verilmiş olur.Onların amacı zaten süreci kilitlemek. O halde anahtarları sıkıca barış temsilcilerinin elinde tutun!"(s.219) Bu tür anlaşmazlıkların etrafında zamanla bir ideoloji,hatta bir tür mitoloji gelişir ve onun partizan doğasını yansıtır.Her şey, bu tür bir partizan ideoloji tarafından yapılmış olan bir prizma içinde görülür."(s220) Yani, insanları yeni bir yola sokmak zordur, bunun için liderler önemlidir. Daha önce belirlenmiş bir yolda yürümek daha konforlu daha az zihinsel çaba gerektirir. Bunu değiştirecek olanlar liderlerdir.
Sein Fein, IRA'nın partisi, IRA, Sein Fein'in örgütü,askeri kanadıdır. Bizdeki PKK/DEM ilişkisine benzer bir ilişki vardır aralarında.Blair, bu ilişkinin farkında olduğunu şu sözlerle ifade eder:"Hiç kuşkum yok ki, pek çok durumda Sinn Fein ve IRA arasındaki fark bir oyundu,taktik nedenlerle yapılmış bir bölünmeydi... Ve benim sezgilerime göre,bazı koşullarda onlar diğerlerine emir vermiyor,onlarla görüşüp ikna ediyorlardı. Ama Sinn Fein sonunda IRA'nın varlığının adil bir uzlaşmaya uygun olmadığını ve onu engellediğini anladılar. Bu anlayışı kabul ettirmek gerçek bir siyasi cesaret istiyordu, onlar bu cesareti gösterdiler."(s.223) Bizde, DEM veya selefleri, hiç bir zaman PKK'ya karşı bu cesareti gösteremediler.
Sonunda ayrılıkçılarla, birlikçiler arasında bir orta yol bulunarak Hayırlı Cuma anlaşması imzalanır. Birlikçi liderlerden Ian Paisley ile sık sık bir araya gelirler.Blair, onu da kendisini de gerçek bir dindar olarak tanımlar.Görüşmelerin sonlarına doğru aralarında geçen bir konuşmayı şu şekilde aktarır:"Tanrı'nın ondan barış sürecini tamamlamasını isteyip istemediğini, bu konuda ne düşündüğümü sordu:Ona evet demek istedim ama tereddüt ettim;Tanrı'nın barış isteyeceğinden emindim ama Tanrı bir arabulucu değildi .Bu nedenle ona evet demenin yanlış, yönlendirici olacağını hissettim.Bu soruya sadece kendisinin cevap verebileceğini ve Tanrı'nın ona yol göstermesini umduğumu söyledim."(s.221) Bu cevaptaki dini hassasiyeti görüyor musunuz? Muhtemel bir olumsuzlukta Tanrıyı değil, kişi kendi kararının doğruluğunu yanlışlığını sorgulayacaktır.Bir de bizde, her politik hamleyi din ve Tanrı ile ilişkilendirenleri düşünün.
Uzun görüşmeler, iniş çıkışlardan sonra anlaşma sağlanır. Ama şu unutulmamalıdır.Her ihtilaf farklıdır.Hepsinin kendi kökeni,itiraz gelenekleri,ortak tarihi ve çeşitli boyutları vardır.Bu nedenle, hepsi için geçerli olabilecek bir çözüm bulma dersi çıkarmak zordur. Ancak genel uygulaması olan çekirdek prensiplerden söz edilebilir."(s.206)
Blair'in, "Bir Yolculuğu" elbette sadece Kuzey İrlanda sorunundan ibaret değil, Kuzey İrlanda, uzun bir yolculuğun küçük ama önemli bir parçası. Siyaset yapanlar ve benzer problemlerle karşı karşıya olan ülkelerin aydınları için ihmal edilmemesi gereken, derslerle dolu bir kitap.