Türkiye’nin NATO’ya girmesinin ardından ABD tarafından kotarılan “Yeşil Kuşak” Projesinin bir ayağı olarak piyasaya sürülen ve Türk tarihinin en sofistike (yanıltıcı-karmaşık) örgütü olan FETÖ, 15 Temmuz alçak darbe girişiminin ardından stratejilerinde sık sık değişiklikler yapmakta ve göreceği zararı en aza indirmeye çalışmaktadır.
Ülke içinde ve dışında aldığı darbelere karşı yeni stratejiler geliştiren FETÖ’nün son dönemlerde aldığı bütün darbelere rağmen toparlanma sürecine girdiği gözlenmektedir.
FETÖ’nün toparlanma sürecine girmesinde en önemli rolü ülke içinde özellikle “Siyasi” kanattaki mensuplarına dokunulmaması görmektedir. FETÖ ile iltisakları çok açık olan ve muhalefet içinde olduğu gibi çoğu iktidar partisi içinde yer alan bazı politik figürler hakkında her hangi bir soruşturma bile açılmaması örgütün yeniden toparlanmasına moral katkı sağlamaya devam etmektedir.
Dokunulmayan siyasi kanadın yanında özellikle YÖK, Diyanet, dokunulmayan bazı bürokratlar, bazı üniversiteler, İstanbul gibi büyük şehirlerdeki iş adamı yapılanmalarının bulunması da örgütü toparlanma sürecine katkı sağlamaktadır.
Dokunulmayan FETÖ militanlarının özellikle diğer cemaat, tarikat ve sivil toplum kuruluşlarına sızarak buraları dolaylı veya dolaysız örgütlerinin toparlanmalarına katkı sağladıkları da görülmektedir.
15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasının ardından en önemli elemanları tutuklanan FETÖ, şok yaşadığı ilk dönemlerde tutuklu mensuplarını, “Sabredin, yakında bahar gelecek, kurtuluş yakındır, çözülmeyin, direnin vb.” şeklindeki sözlerle oyalarken gelinen noktada söyledikleri olmayınca taktik değiştirmiş ve özellikle itirafların önüne geçmek için ortak bir savunma stratejisi önermeye başlamıştır. Özellikle 15 Temmuz darbe davalarına baktığımızda 250 kişiyi acımasızca katleden, 2400 kişiyi gözünü kırkmadan yaralayan bu canilerin aynı kalemden çıktığı çok aşikâr olan ortak savunma yaptıkları görülmektedir.
FETÖ, 15 Temmuz’un şokunu atlattıktan sonra kendini toparlayarak bağını kopardığı tutuklu militanları ile yeniden değişik araçları kullanarak irtibat kurmuş ve bir toparlanma dönemine girmiştir. Bu süreçte önceleri itirafçı olan bazı sanıkların yeniden örgüt aidiyetleri inşa edilerek önce verdikleri ifadelerden vazgeçmeye başladılar. FETÖ, yine bu süreçte cezaevlerinde bulunan militanlarının her türlü ihtiyaçlarını karşılamış ve özellikle ailelerine sahip çıkarak “bitmedik” mesajını vermiştir. Bu girişimler sonucunda neredeyse örgüt üyesi bütün sanıkların, FETÖ talimatları doğrultusunda hareket ettikleri ve bir inkâr stratejisi geliştirdikleri gözlenmektedir.
Bu çerçevede suça karıştıkları çok açık olan FETÖ militanlarının çoğunluğu kendilerini örgüt sempatizanı olarak göstermeye çalışarak 5-10 yıl gibi bir cezayla kurtulmanın yollarını aramaktadırlar. Bazı davalardan çıkan sonuçlar FETÖ katillerinin bu işte oldukça başarılı olduğunu göstermektedir. En azılı örgüt mensupları “Örgüte üye olmak ve yardımcılıktan” en fazla on yıl ile yırttıkları ve tahliye oldukları açıktır. Halbuki bunların “Anayasal düzeni yıkmaktan” yargılanmaları gerekirdi.
FETÖ militanlarının eğitim profili oldukça yüksek. Bu da onlara mahkemelerde meydana gelen boşluklardan yararlanma fırsatı doğurmaktadır. Hâkimler ve savcılar on binlerce sayfa tutan dava dosyaları içinde bazı ayrıntıları kaçırmaları gayet doğaldır. FETÖ militanları ise maalesef bu boşlukları hep kendi lehlerine çevirmeyi başarmaktadırlar.
FETÖ militanları mahkemelerde yeni taktik ve stratejiler geliştirerek bu badireden en az zararla çıkmanın çalışması içindedirler. Mahkemelerimizin bunun dikkate alması bu örgütün ileride yeniden toparlanmaması için kaçınılmaz bir keyfiyettir.
FETÖ militanlarının mahkemelerde geliştirdiği bir taktik ise inkâr yoludur. Suçüstü yakalanan alçak katiller bile suçlarını inkar etmektedirler. Ceza hukukunda somut delil arandığı için bundan kendilerine pay çıkarmanın yollarını denemekten kaçınmamaktadırlar.
FETÖ militanlarının mahkemelerde sergiledikleri bir ortak strateji ise 15 Temmuz darbesinin kendileri tarafından değil, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve MİT müsteşarı tarafından hazırlanan kontrollü bir girişim algısı oluşturmaktır. Darbenin iki numaralı sanığın “darbe yok ki kabul edeyim” sözleri bunun en çarpıcı ve açık misalini oluşturmaktadır.
Örgüt militanlarının birbirinden kopuk davalarda aynı taktiği ve stratejiyi uygulamaları, FETÖ’nün örgüt elemanları arasında irtibatının sürdürdüğünün en önemli delilidir. Devletimiz özellikle cezaevlerinde bunu önleyecek tedbirler alarak örgüt militanları arasındaki bu bağı kesmelidir. Aksi halde ortak bir akılla hareket eden örgüt militanlarının özellikle büyük iş gücü altında ezilen hâkimleri aldatarak kurtulmaları kaçınılmaz olur. Zira bazı mahkemelerde bunun neticelerini görmekteyiz. Suçlu olduğu açık olan bazı sanıklar meydana gelen boşluklardan istifade ederek tahliye olmakta ve çıktıktan sonra da kayıplara karışmaktadırlar.
Peki, FETÖ bu tür taktik ve stratejilerle ne yapmak istiyor?
Örgütün tutuklu militanlarına yönelik amacı; öncelikle darbe sonrası kopan örgütsel aidiyetleri tesis etmek, mahkemelerde örgüt mensubu olduklarını kesin bir şekilde reddederek örgütü darbeden aklamak ve 15 Temmuz darbe girişimi üzerinde soru işaretleri oluşturarak meseleyi uluslararası arenalara taşıyıp Türkiye’yi zor duruma sokmaktır.
FETÖ’nün ikinci önemli taktik ve stratejisi ise dokunulmayan siyasi kanat, YÖK, Diyanet, bürokrasi, üniversite elemanları, büyük şehirlerdeki iş adamlarını harekete geçirerek, yeniden bir toparlanma süreci oluşturmak, cezaevlerinde bulunan militanlara destek sağlamak ve gördüğü zararı en aza indirmektir.
2019 Mart ayında yapılacak seçimlerde gösterilen bazı belediye başkan adaylarının geçmişlerinde FETÖ ile iltisaklı olmaları ve bunların hemen her partiden aday gösterilmeleri de örgütün toparlanma sürecinde ciddi bir yol aldığının en çarpıcı misalini teşkil etmektedir.
FETÖ’nün uzun yıllardır uluslararası istihbarat örgütleriyle içli dışlı olması ve hala onlara çalışması da yurt içinde yediği darbelere rağmen ayakta kalabilmesinin önemli dayanaklarındandır. Geldiği noktada merkezi olan Türkiye cephesinde çok önemli darbe yiyen FETÖ, her ne kadar ABD, İsrail, Almanya, İngiltere ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından desteklense de “Vatansız” kaldığı açıktır. Böyle bir örgütün içinde bulunduğu zor durumdan kurtulması için işbirliği yapmayacağı güç merkezi yoktur.
Devlet ve hükümet bu hususlarda uyanık olmalı, meseleyi bilenlerden müteşekkil “FETÖ İLE MÜCADELE ÜST KURULU” kurmalı ve hem ülkemiz hem de dünya için büyük tehlike arz eden bu sofistike örgütle doğru bir mücadele taktik ve stratejisi geliştirmelidir.
Temeli güçlü bir fikir yapısına oturan böyle sofistike bir örgütle mücadeleyi sadece emniyet ve yargının eline bırakmak bilerek yapılıyorsa ihanet, bilmeyerek yapılıyorsa gaflettir diyor, her iki sonucunda ülkemiz için büyük tehlike arz ettiğini hatırlatıyorum.
20 yıldır hayatım pahasına hatırlattığım ve büyük bedeller ödediğim bu tehlikeye gözünü bilerek veya kapatanlar gaflet ve hıyanet içindedirler.