Hemen söyleyeyim ki, makaleye isim olarak verdiğim bu başlık hem de bir metot veya bir yöntemdir. Lakin varlığını istediğiniz zaman göremeyeceğiniz bir yöntem. Kolaylıkla fark edilemeyen bir metot. Bileceğiniz, toplum mühendisliğinin ürünü olan bir yöntem. Aslında bütün baskıcı ve diktatör rejimlerin en fazla kullandıkları usullerden biridir hem de bu yöntem.

Şimdi bu yöntemin tanıtımına geçmeden önce bir örnek üzerinden konuya giriş yapalım isterseniz. Belki siz de duymuşsunuz o meşhur fil hikayesini. Yani, fillerin nasıl itaat altına alınmasının hikayesini. Hani derler ya Hindistan’da filleri henüz küçük yaşlardan itibaren itaat altına almaya başlarlar. Bu maksatla, filler küçükken onların ayaklarına çok da kalın ve dayanaklı olmayan zincir takarlar. Filler ise henüz küçük ve güçsüz oluklarından dolayı o zincirleri kıramazlar. Böylece zaman geçer, filler büyür, ancak insanlar zincirleri değiştirmezler. Çünkü insanoğlu planlarını uygulamıştır. Artık olacakları tahmin edebilmiş, filleri en hassas noktadan dize getirmiştir.

Peki, filler neden o zincirleri kırmaz? Neden bu duruma karşı koymazlar? Bu zincirleri kolaylıkla kırabildikleri halde neden bunu yapmazlar gibi sorular geliyor insanın aklına, doğal olarak. İşte konun en can alıcı noktası da bu sorunun cevabında saklı. Zira, o zincirleri kırabilirler ama kıramazlar. Baskılara karşı koyma gücüne sahipler ama karşı koyamazlar. Özgürlüklerine kavuşma imkanına sahipler ama o imkânı kullanamazlar.

Çünkü o zincirlerin kırılamaz olduğuna inanmışlar. Çünkü o zincirleri kırabilmenin imkânsız olduğuna kanaat getirmişler. Çünkü bunu yapabilmelerine olan inançları kalmamıştır artık. Çünkü yıllardan beri inamları kırılmış, iradeleri hapsedilmiş ve en basit şeyleri bile yapamayacaklarına inandırılmışlar zavallı filler. Kısacası bu zincirleri kırabileceklerine dair düşünceleri İŞGAL edilmiştir garibanların.

Aynen zorba yönetimlerin kendi insanları üzerinde tatbik ettiği yöntemler gibi. Aynen diktatörlerin kendi halklarına uyguladıkları planlar gibi. Aynen Azerbaycan’ın başına musallat olmuş Aliyev’lerin Azerbaycan halkına karşı takındığı tavırlar gibi.

Nasıl mı? Hangi yollarla mı? Hangi yöntemlerle mi? İlk önce siyaset ve yönetim ile ilgili konuşmanın sanki cinayet olduğunu insanlara telkin etmekle. Siyasi konuşmaların iktidara karşı başkaldırı olduğunu iddia etmekle. İktidarı eleştirmenin “vatan hainliği” olduğu yaftası ile halkı sindirmeye yeltenmekle.

İşte bu yüzdendir ki, ülkenin servetlerini talan edenlere itiraz etmek siyasete karışmak olarak görülür. Bu yüzden ülkeyi rüşvet pazarına çeviren kanı bozuk memurlara ses çıkarmak siyasete müdahale olarak kabul edilir. Bu sebepten haksız yere işkencelere maruz kalan insanların haklarını savunmak siyasete buluşmak olarak değerlendirilir.

Bileceğiniz bu “siyasete karışmak”, “siyasete müdahale etmek”, “siyasete bulaşmak” yaftası toplumun iradesine vurulan pranga, halkın inamına yapılan saldırı, toplumun düşüncesine vurulan zincirdir. Aynen o zavallı fillerin ayaklarına takılan zincirler gibi. Aynen o zavallı fillerin iradelerine yapılan taarruzlar gibi. O gariban fillerin düşüncelerini işgal etmek gibi.

Ayrıca siyasete bulaşmanın neden yasak olduğunu, siyasete müdahale etmenin ne için cinayet olarak görüldüğünü veya rüşvete ve yolsuzluğa itiraz etmenin, haksızlığa karşı ses çıkarmanın, zorbalıklara karşı tavır koymanın hangi sebepten dolayı siyasete bulaşmak olduğunu ise sizin yanıtınıza bırakıyorum. Ama toplum mühendisliğinin yöntemlerini ve metotlarını da unutmamanız kaydı ile…